IMF, Evde Ekmek Pişirmek ve Keynesyen Ekonomi

Her ekonomik krizde seveninin sevmeyeninin dönüp baktığı IMF, Nisan ayında Küresel Görünüm Raporu’nu yayınladı. Düzenli olarak yayımlanan raporun ilk kısmı internette mevcut, geri kalanı da yakın zamanda çıkacak deniyor. Rakamlar, grafikler ve teknik terimlerle dolu 40 sayfaya yakın raporun ufak bir özeti herkes için faydalı olabilir.

Raporun ilk ve belki de en çarpıcı kısmı, Gita Gopinath’in yazdığı önsözde. Gopinath, Koronavirüsün 1929’dan beri görülmüş en büyük ekonomik durgunluğa neden olabileceğinden bahsediyor. Haliyle, 2008-2009 finansal krizinden daha kötü bir tablo oluşacak demek. Rapor bütün bu olaylar zincirini “Büyük Tecrit” olarak adlandırıyor. Gerçekten de COVID-19 sağlık krizini aşmak için, IMF’nin de yapılmasını zorunlu bulduğu tecrit durumu, ekonomik sorunları tetikledi. İronik bir tarafı var çünkü normal koşullar altında ekonomik bir krizle birlikte durgunluk ve sosyal tecrit beklenir, bu sefer işler biraz daha tersinden olmuş durumda. Gopinath, bu krizin neden öncekilere benzemediğine dair üç gerekçe öne sürüyor. Birincisi, krizin büyüklüğü. Kriz, yukarıda da belirtildiği gibi 1929 hariç son yüzyılın bütün krizlerini açık ara geride bırakmış durumda. İkincisi, kriz bağlamında ciddi bir belirsizliğin bulunması. Bu bize hemen diğer siyasal kökenli krizleri hatırlatıyor. Savaşlar bu tip krizlerin en önemli örneği. Kimse savaşların ne kadar ve ne şiddette süreceğini kestiremediği için, bu krizlerin ekonomik çıktıları daha da tahmin edilemez oluyor. Belki de bu yüzden çoğu Koronavirüs analizinde yoğun bir savaş metaforu hakimdir, kim bilir? Bu ekonomik krizi diğerlerinden farklı yapan üçüncü neden ise, siyasete ve karar vericilere düşen görevin bambaşka olması. Raporda teknik terimlerle anlatılan bu durumu izninizle biraz açayım.

Liberal Ekonomiye Keynesyen Dokunuşlar

Keynesyen ekonomi”nin yükselişinden beri liberal olsun, daha kamucu olsun bütün ekonomistlerin kriz reçetesi benzerdir. Ekonomik dengesizliklere karşı devletlerin alabileceği en iyi önlem sıkı bir toplam talep denetimidir. Toplam talep, darboğazlarda yapay yollarla arttırılır. Ekonomik teşvik paketleri, dış yardımlarla genişletilen hanehalkı alım gücü, kamu istihdamı bunlara güzel örnekler. Fakat gelin görün ki bu kriz bu tür önlemler almaya uygun bir kriz değil gibi görünüyor. Zira, ekonomik teşvik ve yapay talep artışı genelde canlı ve iç içe geçmiş bir toplum için uygunken eldeki kriz herkesi köşesinde beklemeye zorluyor. Kısacası, kamu önlemlerinden belki de en önemlisi toplam talep arttırım çabası, şu noktada çok mümkün görünmüyor. Bu çaba bir ölçüde uzun vadeli vaatlerle sağlanıyor. Pek çok Avrupa ülkesi bunun için çeşitli ekonomik paketler açıklamış durumda. Planların çoğu, krizin sağlık boyutunu olabildiğince kısa sürede atlatıp ekonomik boyut için ise devletin desteklediği hızlı bir ekonomik toparlanma sağlamak. Zannediyorum, Avrupa Birliğinin onayladığı 540 milyar euro’luk paket buna iyi bir örnek olacak. Ekonomide yaşanan bu değişikliğin 2008-2009 finansal krizinde olduğu gibi bu tür önlemlerle çözülüp çözülemeyeceği ise bir muamma, IMF raporunda da belirtildiği gibi koşulların daha da kötüye gitmesi son derece muhtemel.

Krizin Küreselliği

Daha ne kadar sürecek olursa olsun, krizin artık her şeyiyle küresel olduğu ortada. Sayılarla konuşmak gerekirse; IMF dünya ekonomisinde yüzde üçlük bir küçülme bekliyor, yine yüzdelik halde bu küçülme rakamları ABD için 6, Euro Bölgesi için 7.5, Japonya için 5, Birleşik Krallık için 6.5, Rusya için 5.5. Ülkemiz için ise tahmini küçülme oranı yüzde 5. Diğer ülkeler için yapılan tahminlerde göz önüne alındığında dünyadaki hemen hemen bütün ekonomilerin ciddi bir küçülme yaşayacağını görüyoruz. İstisnası üç ülke: Çin, Hindistan ve Endonezya. Bu üç ülkenin ekonomileri küçülmeyecek, aksine planlanandan çok daha az olsa bir büyüme yaşayacağı tahmin ediliyor. Bu tablo yine de kimseyi yanıltmasın. Bu saydığımız üç ülke için büyüme oranı tahminleri o denli yüksekti ki böylesi bir düşüş de oldukça kayda değer bir kayıp. IMF, bu krizin küresel bir kriz olduğunu ve dolayısıyla derhal küresel bir fon ve yardımlaşma ağı oluşturulmasından yana. Elbette, bu teklif her yerde çok ilgi görmedi zira AB örneğinde olduğu gibi ülkeler bu tür zor durumlarda kendilerine siyaseten ve kültürel olarak çok yakın olan ülkelere dahi yardım eli uzatmaktan çekiniyorlar. Bir de bunun üzerine IMF’nin ülkemizde de görüldüğü üzere kamuoyunda tartışmalı bir yeri var. Öyle ki, IMF’den borç almayı düşünmek dahi seçimlerde bir eksi puan olarak bakılıyor. Bütün bunları bir araya koyunca IMF’nin küresel toparlanma fonu ne kadar ilgi görecek, henüz bilemiyoruz.

IMF Ne Öneriyor?

IMF çözüm önerilerini birkaç başlık altında sıralıyor. Öncelik elbette sağlık şokunun ekonomiye etkisini azaltmak için alınacak önlemler ve bunların da başını çeken mali önlemler. Bu mali önlemler öncelikle en çok risk altında olan hanelerin zararını hafifletecek biçimde tasarlanması gerektiği savunuluyor. Bu zararın azaltılması aynı zamanda ekonomik ilişkileri de belirli ölçüde kurtarabilir. Bu nedenle IMF; geçici, hacmen büyük, zamanlı ve hedefi belli spesifik politikalardan yana olduğunu belirtiyor. İkinci grup çözüm ise likiditenin sağlanması ve kredi garantileri. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası burada diğer birkaç merkez bankası ile birlikte örnek olarak gösterilmiş durumda. Üçüncü politika önerisi ise borç yapılandırmaları. Dördüncü ise daha önce bahsettiğimiz ekonomik teşvik paketleri ve harcamaları. Rapor bir kez daha, bu krizin izolasyon gerektiren doğası gereği bunun önceki krizlerde olduğu kadar etkili olmayacağını ama yine de önemli olduğunu vurguluyor. Son olarak da dış sektör ile ilgili politikalardan bahsediliyor. Bu kısımda da serbest kurun önemi ve IMF’nin 1 trilyon dolar gibi bir para ile yardıma hazır olduğundan bahsediliyor. Ancak, yukarıda da bahsettiğimiz gibi, bu tür fonların ne kadar ilgi göreceğini ancak krizin sağlık boyutu aşıldıktan sonra görebileceğiz.

Bir de Türkiye’den bahsedelim. Raporda Türkiye’den birkaç yerde, diğer ülkelerle birlikte bahsediliyor. Tuhaftır ki bunların çoğunluğu Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ile ilgili. Türkiye’nin analizi başka raporlara veya belki başka kurumlara kalıyor öyleyse. Fakat biz burada yine de ülkemizi dünya için yapılan analizin bir yerine koymaya çalışalım. IMF, sonunda krizin siyasi bir yanı olduğunu ve bunun baskın geldiğini kabul etmiş durumda. Bu da, belki uzun yıllar sonra rakamlar ve yabancılaşmış bir teknokrasi ile değil gerçekten toplumsal bir anlayışla kriz çözülebilir demek oluyor, bu umut verici. Yanlış anlaşılmasın, toplumla organik bağı olan bir teknokrasi ve sayısal analiz her zaman gerekli ama her krizin sihirli anahtarı bu formülasyonları uygulamakmış gibi bir algı hakimdi, belki de bu kırılacaktır.

Türkiye’yi ilgilendirdiğini düşündüğüm son nokta ise yukarıda da kısaca bahsettiğim arz-talep dengesinde talep tarafının eskisi kadar değişime açık olmadığı. Ekonomik teşvik paketlerinin insanların bir kısmının evlerinden çıkmadığı koşullarda daha az etkili olacağı kesin, dolayısıyla hedef belki de arz tarafından yakalanabilir. Pek çok insanın evinde ekmek pişirmeye başlamasını, fideler dikmesini veya makarna kesmesini nasıl değerlendirmek lazım? Bütün bunlar acaba evinde sıkıntıdan ne yapacağını bilemeyen insanların eğlence denemeleri, zaman geçirme yöntemleri mi? Yoksa, uzun zamandır tüketimi üzerinden değerlendirilen ve bu tüketimi sürekli teşvik edilen insanın hem üretme hem de ürettiğini görebilme isteğinin bilinçaltından yüzeye doğru bir patlaması mı?

Bunları da sevebilirsiniz