Tıbbiyeli Hikmet

1919’un yüzüncü yıldönümünde göz ardı edilemeyecek değerlerimizden bir diğeri Tıbbiyeli Hikmet’tir.

“Ya İstiklâl, Ya Ölüm!” sözünün anlamı özümsense bile kazançtır.

1919 işgalin, yılgınlığın olduğu kadar özgürlük ve bağımsızlık aşkının alevlendiği; kurtuluşa ilk adımın atıldığı ve belki de bugünkü varlığımıza giden yoldaki en önemli köşe taşıdır.

Yakın ve uzak tarihimizdeki pek çok değer gibi Tıbbiyeli Hikmet de unutulanlar defterinin tozlu yapraklarındaki yerini çoktan almıştır. 14 Mart Tıp Bayramı’nın ikinci ve çok daha önemli anlamının içini dolduran gözüpeklerden biridir.

İşgal altında da boş durulmayacağını gösterenlerdendir. 14 Mart 1919’da işgalci İngiliz’e isyan bayrağı açmakla yetinmeyen; aynı yılın 4 Eylül’ünde kısıtlı olanaklarla Sivas Kongresi’nde hazır bulunan bıyığı henüz terlemekte olan genç Tıbbiyeli’dir.

Yoksul ve yoksun Hikmet yüceler yücesi mangal yürekli bir kahramandır. O yürek sayesinde mandaya evet kararının alınması için kurgulanan planları suya düşürmüş, Mustafa Kemal Paşa’nın yanı başında yer alarak mandacıları yenilgiye uğratmada başat rollerden birisini oynamıştır.

Tarihin sonraki kuşaklara anlatımındaki yavanlık ve ruhsuzluk Tıbbiyeli Hikmet’in yeterince tanınmamasından ve hak ettiği ilgiyi görmemesinden öncelikle sorumludur. Milli Mücadele tarihini anlatan ders kitaplarımız öylesine sıradan ve anlatım gücünden yoksundur ki; o yıllarda verilen insanüstü mücadelenin değerini anlatmaktan çok ama çok uzaktadır.

Durum böyle olunca Tıbbiyeli Hikmet’in Sivas Kongresi’ndeki meydan okumasını bir kez daha anla(t)ma gereği doğmaktadır. Bunu yapmak için kendisine görev çıkartanların varlığı biricik şansımızdır. Ama, bunun uzun yıllar boyunca yapılmamış olması ulusal bilinç düzeyini yeterince yükseltememe, gereken duyarlılıkları oluşturamama sonucunu doğurur ki; asıl sorun da burada düğümlenmektedir.

Tıbbiyeli Hikmet’le ilgili olarak bugüne dek oluşan dağarcık, kısa bir belgesel film, bir tek kare fotoğraf ve yinelene yinelene ezberlenmiş birkaç tümceden öte değildir.

Milli Mücadele için Samsun’a çıkan Mustafa Kemal’in daha yolun başında Havza yakınlarında yaya kaldığını, bugün Gençlik Marşı’na dize olan sözler eşliğinde tabana kuvvet diyerek yol aldığını pek az kimse bilir.

Keza, Sivas Kongresi’ne ilişkin farklı kaynaklarca farklı sayılar verilse de katılımcıların pek çoğunun gelemediğini; gelebilenlerin de her an kapıda olan baskın kaygısıyla yaşadıklarını da bilen yok gibidir. Sivas Kongresi katılımcılarının sayısı en çok 90 olmak üzere 50 dolaylarındadır. Az ya da çok! Katılımcıların önemli çoğunluğunun mandayı onaylamaya kurgulandıkları gerçeği çok daha ürpertici ve etkileyicidir.

Genç Tıbbiyeli Hikmet’in İstanbul’dan Sivas’a arkadaşlarının topladığı kısıtlı parayla gelebildiğini de anlatmaz pek çok kaynak. Pek çok bilgi mangal yürekli ama alçakgönüllü Hikmet’le birlikte bu dünyadan göçüp gitse de onu anlatmaya ilişkin yapılacak çok şey vardır.

Kıt kaynaklara karşın Tıbbiyeli Hikmet önce hekimlere ama en az onlar kadar toplumun her kesimine anlatılmalıdır. O ve onun gibilerin Mustafa Kemal’le birlikte yaptıklarının kitaplara, filmlere sığmayacak denli büyük olduğu bıkıp usanmadan ortaya konulmalıdır.

Anlatılmalıdır ki; onlar sayesinde kurtarılan ülkenin, kurulan Cumhuriyet’in ve elbette yapılan devrimlerin değeri bilinsin. Eşsiz özveriyle, akıtılan kanla kazanılanların ucuz olmadığının farkına varılsın.

Tıbbiyeli Hikmet bugüne dek neredeyse hiç yazılmadı, anlatılmadı, tanıtılmadı! Tıbbiyeli Hikmet yalnızca bir tıp ikonu olarak algılandı. Daha da ilginci, Tıbbiyeli Hikmet meslektaşlarınca bile yeterince tanınmadı, rehber alınmadı.

Tüm bu anılan gerekçeler göz önüne alındığında Dr. Suat Çağlayan’ın Tıbbiyeli ruhuyla yazdığı Tıbbiyeli Hikmet romanı son derece önemli bir eksikliği gidermesi bakımından değerli ve anlamlıdır.

Okunmalı, okutulmalıdır…

Bunları da sevebilirsiniz