Dünkü gazeteler Ayşen Gruda’nın “sevgi seli”yle uğurlandığını yazdı… Şaştık mı? Hayır…
Ayşen Gruda, halkın sevgilisiydi. Usta oyunculuğu bir yana, iyi bir insandı. Çalışkandı. Yapmacıksızdı. Olduğu gibiydi. Özgündü. Kendiydi. Sevgi doluydu. Şefkatliydi. Saygılıydı. En büyük sevgisi ve saygısı seyircisineydi.
Benim kuşağımın gençlik günlerinin güler yüzüydü. Saflığı, içtenliği, zekâyı ve hazırcevaplığı bir arada harmanlamasıyla ünlüydü.
O ilk gençlik günlerimizde onunla çok kez aynı televizyon programlarına katıldığımızda, şaşardım anında bulduğu yanıtlara… Bir de o yanıtı yapıştırmadaki zamanlamasına! O zamanlama ustalığı, hiç kuşkusuz tiyatroda, sahnede edindiği bir beceriydi. Dormen Tiyatrosu ve Devekuşu Kabare Tiyatrosu’ndaki dönemler, tanığımdır…
Ruhsal terapi sağladı
Ayşen Gruda aynı zamanda sıkı bir Cumhuriyet kadınıydı. Müjdat Gezen’in de vurguladığı gibi, Atatürk sevdalısıydı. Sözünü hiç sakınmazdı. Eleştirilerinde taşı gediğine oturturdu. Dik duruşunu hiç ama hiç bozmadı. Hiç kuşkum yok, bu sonuncu özelliği de sevgi seline neden olmuştur.
Kısa bir süre önce Tiyatro gazetesi, dört kişiye, Gülriz Sururi, Ayşen Gruda, Suna Keskin ve bana, “Anadolu Tiyatro Onur Ödülü” verdiğinde seviniyordum yine bir araya geleceğimize… Olmadı. Olamadı…
Şişli Kültür Merkezi’ndeki o törene rahatsızlıkları nedeniyle Gülriz Sururi de, Ayşen Gruda da katılamadı. Sahneden onları kucaklamakla ve bir kez daha yüceltmekle yetindim. Sonra… Malum…
Bir röportajında en büyük isteğinin cumhurbaşkanına kahkaha attırmak olduğunu söylemişti. Hayır, o kahkahayı Tayyip Erdoğan’a attıramadı ama, en karanlık günlerde bile, milleti güldürebildi, ihtiyaç duyulan ruhsal terapiyi sağladı… Ona ne denli teşekkür etsek azdır…
Engin Cezzar’ı anarken
Yarın 28 Ocak… İki yıl önce 28 Ocak’ta Engin Cezzar aramızdan ayrılmıştı… Ne çabuk geçiyor. Zaman kanatlanmış gidiyor. Yetişmek zor… Şimdi Gülriz’ine kavuşmuştur diye düşünmeden edemiyorum.
Son günlerde İzzeddin Çalışlar’ın yazdığı “Engin Cezzar’ı Takdimimdir” kitabını (Doğan Yayınları) yeniden okuyorum. Anekdotlarla nasıl büyük bir tat alıyorum bilemezsiniz…
1. Örnek: Muhsin Ertuğrul, Rumeli Hisarı’nda yaz oyunlarını “Hamlet”le başlatacak. Gelin görün ki Hamlet yani Engin Cezzar askerde… Hoca valiyi arar “Hamlet’imi yollayın, bana lazım” der… Ve (kitaptan okuyorum): “Sonuçta ben askerliğimin son üç ayını Prens Hamlet rütbesiyle Danimarka Kraliyet Ordusu’nda yaptım. Çok güzeldi…”
2. Örnek: Küçük Sahne’de “Othello”yu sahneye koyuyor Engin Cezzar. Başrol de onda. “Erol Günaydın da Rodriguez oynuyor. Üstünde kostümüyle kulisin camından Beyoğlu’ndan gelen geçene çadır tiyatrosu çığırtkanı gibi bağırıyor: – Buraya gelin buraya. Kanlı canlı, Arabın intikamı! Tiyatro burası. Başka yere gitme vatandaş, hakiki tiyatro burada!”
İyi ki yaşamımızı zenginleştiren, hayatı çekilir kılan sanatçılarımız var.
***
Şu “sevgi seli” denen şey ne menet bir şeydir ki bir bakarsınız fazlası insanı boğar, bunaltır, şımartır, yoldan çıkartır, yok eder… Bir bakarsınız, ansızın yok olur ve anında insanı sudan çıkmış balığa döndürüverir…
Tanrı kimseyi sevgisiz, kahkahasız, gülümsemesiz bırakmasın…