Normatif yaşamda ve sosyal düzende yapılacakların sırası adeta bir paket programmışçasına sessiz sedasız veriliyor her birimize. Kadınlar için cinsiyet rolleri üzerine daha önce çokça yazılarımda bahsettim. Biliyoruz ki erkekler için de etiketler, rol beklentileri işliyor.
Yıllar öncesinde cinsiyet rolleri üzerine bir atölye yaparken erkek katılımcılardan biri yıllardır camları gece yarısından sonra sildiğini anlatmıştı. Anlatan kişi yüksek eğitimli, entelektüel düzeyi yüksek orta yaşlarına bir adamdı. “Cam silmek değil bana zor gelen, komşuların lafları bezdirdi. Ben de gece yarısı silmeye başladım. Ramazan aylarında zor oluyor, ben de bayram sonrasını bekliyorum.” diye anlatmıştı. Komşuları bir süre eşinin temizlik işlerini yapmadığını ve adamın mecburen sildiğini düşünmüş, zaman içinde rivayet kadının engelli olduğuna sonra da kadının adama zorla iş yaptırdığına kadar gitmiş. İlerleyen zamanlarda “karısına yardım eden” erkek olarak yardımı abarttığı konusunda konuşmaya başlamışlar. Oysa durum basit; çiftin arasında iş paylaşımı var ve adam camları silmeyi sevdiği için camları siliyor. “anlatmaktan ve hakkımızda konuşulmasından çok yorulduğum için artık gece yarısı siliyorum” demişti.
Kendi içinde rasyonel bir açıklama bulmuştu ama gerçekten sadece dedikodularla başa edemedikleri için mi böyle bir yöntem bulmuştu? Ben de yapabilirim mutlaka temizliği kadının yapması gerekmez diyen erkek iç sesi, ev içi işleri sadece benim sorumluluğum değil diyen kadın iç sesi gibi çelişen seslerimiz var. Davranışlarımız ve söylemlerimiz normun dışına çıktığında sinsice huzursuzluk ve gerginlik yaratan bir ses. Sorsan bir şey demez ama suçluluk duygusu ile kemirir içimizi, bazen yetersizlik duygusu, bazen endişe eşlik eder. Neden gerginsin diye sorsalar diyecek söz yok ama var bir huzursuzluk. Oturduğun yerden kaldıran, kaşlarını çattıran bir ses. O ses işte kuşakların en gerilerinden gelen içselleştirdiğimiz sesler, tanımlar, kalıplar… kuşaklar değiştikçe küçülse ve anlamsız gelse de oralarda bir yerlerde var işte.
Dedenin yediği koruğun torunun dişini sızlatmasının ötesinde bir şey. Erk düzen koruk yedirtmez, cinsiyet rolleri bağını içimize gömer. Tüm yaşam alanlarında davranışımızı, söylemimizi düzenlesek de eleştiriye dışlanmaya göğüs gersek de bir yerlerde huzursuzluk çıkarır, tedirginlikle camları gece yarısı silmeye sürükler belki de bir erkeği ya da yemeği pişirdiği için bin minnetle teşekkürünü sunan veya ona da yükleniyorum ben yapamıyorum diye bir kadın ansızın belirti verir. Tam da o anda usulca fısıldamak gerek miras kalan cinsiyetçi bağlara “bu bağ benim hasadını ben yaparım, eşitliği miras bırakırım”.