Atatürk’ün Kucağıngaki Küçük Kız

Korona karantinasının bana birçok yararı oldu. Kısaca ikisini söyleyeyim: 1) Anamdan edindiğim, ama arada unuttuğum yemek pişirme becerimi geliştirdim. 2) Nicedir okumak istediklerimi okuma fırsatı buldum…

Örneğin Alman bilim insanı, doğa tarihçisi, gezgin Ulrich Jasper Seetzen’in, 1802 ve 1803’te yazdığı, Kitap Yayınevi tarafından iki cilt olarak (800 sayfa) yayımlanan Seyahatnamesi… 1. Cilt “İstanbul Günlükleri”, 2. Cilt “Anadolu’da Yolculuk”…

İlkinde Ermeniler, Rumlar, Kürtler, Türkler, mekânlar, meyhaneler, mesireler, zeytinyağı üretiminden dokumacılara, binlerce meslek, tüm ayrıntılarla İstanbul’da güncel yaşam… İkincisinde Bursa, Manisa, İzmir, Uşak, Afyon, Konya, Antakya ve çevresi. İnsanlarıyla bir pastoral senfoni… Muhteşem! Elinizden bırakamıyorsunuz!

Amacım bu kitaplardan çok, bu kitapları Türkçeye kazandıran bir hanımefendiden söz etmek.

91 yaşında bir derya

Adı Selma Türkis Noyan. 1929 İstanbul doğumlu. Annesi Alman, babası Türk. İstanbul Üniversitesi’nde Alman Dili ve Edebiyatı okur, sonra 10 yıl Goethe Enstitüsü’nde Almanca öğretmenliği yapar. Almancadan Türkçeye ve tersine sayısız eser çevirir. Ama bunlar öyle sıradan çeviri değil. Kimi çevirileri 16. yüzyıl Gotik Almancadan…

Sanmayın ki gençlikte yaptığı çevirilerden söz ediyorum. Hayır bugün bile, 91 yaşında işini sürdürüyor. Çevirilerinden kimileri şöyle: Stephan Gerlach’ın Gerlach Seyahatnamesi, Tobias Heinzelmann’ın Osmanlı Karikatüründe Balkan Sorunu: 1908-1914; Osmanlı’da Bir Köle: Brettenli Michael Haberer’in Anıları: 1585-1588. Necati Cumalı’nın “Balkanların Son Beyi” (Türkçeden Almancaya).

Ben kendisini, Türkçesine hayran olduğum bir çevirmen olarak tanımadan önce ailemize “gelin” gelen İdil Kartal’ın annesi olarak tanıdım ve kişiliğine, enerjisine, yıllara meydan okuyuşuna hayran kaldım.

19 Mayıs’ta, Akdeniz Üniversitesi AKÜN TV onunla yaptığı bir röportaj yayımladı. Orada 10 dakikada yaşamını çok yalın, dolaysız, vurucu dokunuşlarla anlatıyor. (Meraklısı için: https://www.youtube.com/ watch?v=lbKgEzkMkoy )

Örneğin yüzyıllar içinde sözcüklerin anlam değişikliğine uğradıklarını, bunları araştırmaktan aldığı tadı anlatırken, “Eğlenceli oluyor… Bilmece çözmek gibi… Araştırmayı seviyorum” deyiveriyor…

Dünle bugün arasındaki fark sorulduğunda: “Biz her şeyi kendimiz ürettik… Biz hep yokluktan var etmeye çalıştık. Şimdi, bugün ise var olanı yok ediyorlar…” deyiveriyor… Böylesine net!

Atatürk enerjisi’

Röportajda bir de eşsiz bir anısını anlatıyor. Mayıs ayı bitmeden sizlerle paylaşmak istedim.

Selma Türkis Noyan, 5 yaşındadır ama evde çoktan okuma yazma öğrendiğinden, Bakırköy İlkokulu birinci sınıftadır. Babasıyla Florya’da bir kır kahvesindeyken bir telaş bir telaş… Gazi, birkaç kişiyle kahveye gelmiştir… Baba ve arkadaşı (dönemin tekstilcisi Fuat Bezmen) küçük kıza git Ata’nın elini öp baskısı yapınca inadına gitmez! Ancak büyükler kendi aralarında sohbete dalınca, kendi deyişiyle “müthiş bir cazibe, bir ışık” onu çeker. Atatürk’ün yanına gider, elini öper…

Sen de kimsin” sorusuyla başlayan sohbette, minik Selma Atatürk’ün kucağına yerleşir. Kâğıt kalem… Okuma, yazma, toplama, çıkarma… Küçük kız tüm marifetlerini ortaya döker.

Neden sonra, Ata sorar: “Türk ne demek?

Yanıt: “Öğretmen bize öğretmedi…” diye gelince “Ben sana öğreteyim” der Ata. “Türkler Orta Asya’dan her yere dağılan, çok mert, çok dürüst, çok yürekli, çok onurlu bir millettir… Sen de bu millete layık ol emi” der…

Şöyle anlatıyor: “Çok etkilendim. Onun bakışlarından, hareketlerinden, etrafa yayılan pozitif enerjisinden. O enerjiyi hep hissettim. Hâlâ hissediyorum… O etkiyi hayat boyu yaşadım. Ona göre yaşamaya çalıştım…

Yaa, eve kapadığınız 65 yaş üstü için sadece bir örnek Selma Türkis Noyan. Önünde sevgiyle saygıyla eğiliyorum.

Bunları da sevebilirsiniz