Geçen yıl yaz aylarında İstanbul Sözleşmesi’nin neden yaşatacağı üzerine yazmıştım. İstanbul Sözleşmesi’nin, devletin kadınları her türlü şiddete karşı koruyacağını beyan eden bir sözleşme olduğunu ve sadece kadın olduğumuz için uğradığımız her türlü şiddete karşı bizi koruduğundan bahsetmiştim. Maalesef ki bugün geldiğimiz noktada dayanağımız olan sözleşmenin feshi ile kadınların yaşamalarını istemediklerini ilan etttiler. Bir insanın sadece cinsiyeti yüzünden uğradığı ayrımcılık ve şiddete göz yummanın hiçbir açıklaması olamaz.
İstanbul Sözleşmesi, aile yapısını bozuyor diyorlar. Peki aile ne demek? Toplumun en küçük yapı taşı. Ailenin ne pahasına olursa olsun korunması gerektiği düşünülüyor. Bu yapı taşında birçok kadın öldürüldü, birçok çocuk istismar edildi. Şiddetin ve istismarın olduğu bir yere aile diyemeyiz. Şiddetin ve istismarın olduğu aile ölmüş ve çürümüştür. Aile, birlik ve beraberliği anlatır ki o yüzden aileye toplumun en küçük yapı taşı denmiştir. İstanbul Sözleşmesi de tam bu noktada aile birliğini korumayı hedeflemektedir.
Bu sözleşmenin maksatları şunlardır:
a- kadınları her türlü şiddete karşı korumak ve kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak;
b- kadına karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınları güçlendirmek de dahil olmak üzere, kadınlarla erkekler arasında önemli ölçüde eşitliği yaygınlaştırmak;
c- kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin tüm mağdurlarının korunması ve bunlara yardım edilmesi için kapsamlı bir çerçeve, politika ve tedbirler tasarlamak;
d- kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti ortadan kaldırma amacıyla uluslararası işbirliğini yaygınlaştırmak;
e- Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin ortadan kaldırılması için bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesi maksadıyla kuruluşların ve kolluk kuvvetleri birimlerinin birbiriyle etkili bir biçimde işbirliği yapmalarına destek ve yardım sağlamak. (Avrupa Konseyi sözleşmeler dizisi- no:210)
Bu sözleşmenin feshi ile toplumun temelini oluşturan aileyi sarsmış ve toplumda yıkıma sebebiyet vermiş olmaktadırlar. Artık içinde bulunduğumuz hiçbir topluluğun hiç kimse için güvenli olmayacağını, devletin güvenli bir zemin olmadığını da ilan etmiş oldular. Biz de diyoruz ki kadınlar özgür olduğunda yer yerinden oynar. Yer yerinden oynasın ki güvenli olmayan zemin kalksın ve herkesin eşit olduğu bir zemin kurulsun. Herkesin yaşam hakkının olduğunu savunuyor ve meşru olmayan bu karardan geri dönülmesiyle sağlam bir zemin kurulmasını talep ediyoruz.