Tarih Yeniden Yazılacak: Göbeklitepe

Her ne kadar büyük bir tarihçi “tarih uygarlıktan ibaret değildir” (1) dediyse de tarihin yazıyla başladığı söylenegelmiştir. Kastedilen, insanın tarihinin uygarlıkla bağına ilişkindir. Çünkü yazı, uygarlığın da başlangıcıdır. Buna göre, yazının MÖ 4. binyılda ortaya çıktığına dayanılarak tarihin ve uygarlığın o zaman başladığı kabul görmektedir.

Oysa tarih genel anlamda uygarlıktan öncesini de kapsar. Ve tarih yalnızca insanın toplumsal tarihi değildir. İnsanî olan tarihin bile uygarlık öncesi vardır. İnsanın evrimleşmesinin de tarihi yazılmıştır, ama doğal “belgelere” dayanılarak yazılmıştır. “Doğal belge”lerden kastımız, arkeoloji, jeoloji, morfoloji, biyoloji (zooloji, botanik), kimya, fizik gibi bilimlerin bulguları ve belirlemeleridir. Bunlar sayesinde insan türünün evrimi, aşamaları, dönemleri ortaya çıkarılmıştır. Örneğin, türün ortak ataları belirlenmiştir, insansı türlerin çeşitli (beyin, dil, gırtlak gibi) organlarının ve (iki ayak üzerinde yürümesi, konuşma, ateşi kullanma gibi) davranışlarının, beslenme alışkanlıklarının, adetlerinin ve göçlerinin ortaya çıkışları saptanmıştır. Ateş ve alet kullanma, taş devri, metallerden yararlanma gibi dönemleri tarihlenmiştir.

Ancak yazıyla geleceğe taşınamayan geçmiş, toplumsal tarih olarak bilimsellikten uzaktır.

Tarihin Başladığı Yer?

İnsanî geçmişe ilişkin bu tarih, yazının ilk bulunduğu varsayılan Mezopotamya-Anadolu-Akdeniz tarihiyle açıklanmıştır. Bu konuda ilk bilimselleştirilmiş bulguları topluca ortaya koyan, “Tarih Sumer’de Başlar” adlı ünlü eseriyle Samuel Noah Kramer‘dir. (2) Türkçeye ilk çevirisini ünlü Sumeroloğumuz Muazzez İlmiye Çığ yapmış ve yayınlamıştır. (3) Çünkü 21. yüzyıla kadar yazının ve uygarlığın Sumerlerle başladığı yolunda yaygın bir kanı vardı, ve bunun zamanlaması MÖ 4. binlere denk gelmekteydi.

Tarım devrimi, yerleşik hayata geçiş, tunç devrimi, metalürji, sabanın icadı, tekerleğin icadı, kent devrimi, anıtsal yapılar ve surlar, besin dışında ürünlerden olarak pamuk ekimi, hayvanların evcilleştirilmesi, hayvan yününden yararlanma, dokumacılık, sulama, kanallarla sistemli su kullanma, su mühendisliği, lambayla aydınlanma vb. hep birbirini etkileyen, birbirini gerektiren gelişmeler oldu. Bu süreçte bilim de ortaya çıkıyordu, örneğin, tunç devrinin başlaması deneylerin yapılmasını, dolayısıyla sonuçlara varılmasını gerektiriyordu. Takvim gereklilikti, astronomi gereklilikti, gök gözlemine başvuruluyordu, gökbilim gelişti. Bütün bunlar insanî dünyanın yaratılması ve doğaya hakimiyetin göstergesi oluyordu. İnsanî dünyanın yaratılması, ilkel toplumdan uzaklaşmaydı, besin üretimini aşan ve üretimi genişleten, çeşitlendiren insanlar üretim fazlası olduğunu göstermekteydi. Ortaya çıktığı yer, Sumer devletinin bulunduğu Mezopotamya’ydı. (Sumerler, tarih sahnesinde bin yıl kadar yer almışlardı.)

Sumerler ulaşım ve dışalım-dışsatım alanlarında da geliştiler. Suriye’den kereste, Umman’dan bakır ve granit, daha doğudan kendilerinde olmayan ürünleri getiriyorlar, ürettiklerini ise çok yerlere pazarlıyorlardı. (4) Büyük kervanlar tarih sahnesine çıkmıştı. Zenginleşme ve sınıflaşma, sürecin kaçınılmazı ve sonucuydu.

Nüfus artışı, bilimsel gelişmeler ve ilerlemeler insan gücünün seferber edilebilmesi ve örgütlenmesinin temeliydi. Göreli refah, yaşam kalitesinin yükselmesi nüfusu artıran rol oynuyordu.

İşbirliği, uzmanlaşma, örgütlenme, merkezi yönetim, güvenlik, sürdürülebilirlik, bütün bunlar devletleşme ile sağlanmıştı.

Tarihsel dönem, biraz önce belirttiğimiz gibi MÖ 4 binli yıllardı. Dolayısıyla 12-5 bin yıl önceleri “taş devri”ydi ve Avrupalı bilimciler tarafından 21. yüzyıla kadar “Taşın Orta Çağı” diye adlandırılmıştı.

Ve Göbeklitepe…

Son on yıllarda ise Şanlıurfa yakınlarında Göbeklitepe adı verilen kazılarda ortaya konan tarihsel kalıntılar bu kanıların ve belirlemelerin değişmesine yol açmış bulunmaktadır.

Bu kalıntıları yürüten ünlü Alman arkeolog Klaus Schmidt, bulgularını 2006 yılında Taş Çağı Avcılarının Gizemli Kutsal Alanı Göbekli Tepe / En Eski Tapınağı Yapanlar (5) adıyla yayınlanan kitabıyla (6) bilim dünyasına ve kamuoyuna duyurdu. (Kazılar, daha 1963 yılında başlamış, esas buluntuları ortaya çıkaran çalışmalar 1980’li, 90’lı yıllarda yapılmıştı.) (7)

Burada önemli olan, ortaya çıkarılan ve dikitlerle tapınak olduğundan kuşku duyulmayan yapılar grubunun MÖ 9600 yılına, Neolitik Çağ içindeki bir döneme tarihlenmesidir (onun öncesi, “Son Paleolitik Çağ” 35 bin ile 12 bin yıl arasındaki dönemdir). Dolayısıyla uygarlığın başlangıç tarihi, bugüne kadar bilinenden çok daha eskiye gitmiştir. Bu, tarihin yeniden yazılmasının gerektiği anlamına gelmektedir.

Uygarlık, tanım olarak, yazı, teknoloji ve bilimleri gerektirdiğinden, yazının, sayısallığın, mühendisliğin, gökbilimin, matematiğin, hesaplamanın ve geometrinin o dönemde var olması gerekir. Göbeklitepe’deki büyük dikilitaşlarda (şimdiye kadar bulunanların sayısı 200 kadardır) ve yirmi kadar tapınak olduğu belirlenen yapılarda kullanılan en ağırları 50-60 ton civarındaki taş malzeme, işlenmiş, şekillendirilmiş, taşınmış ve kullanılmıştır. Uzmanlar, yakın bölgede bu büyüklükte işlenecek ve kullanılacak ağır taş malzemeler için doğal bir ortam olmadığında anlaşmış durumdadır, dolayısıyla yapı malzemesi olan taş kütleler uzak yerlerden getirilmişlerdir. Yani sonuçta uygarlık, gelişmiş teknoloji, tasarım, plan, bilim olmaksızın bu yapıların malzemelerinin başka yerlerden getirilmesi ve bu gibi dikilitaşların ve yapıların ortaya çıkması imkansızdır. (8)

Neolitik Çağda, cilalı da olsa taş devrinde, insanlık, kazılarda ortaya çıkan bu yapıları inşa edemezdi.

Yapılarda ve dikilitaşlarda insan ve hayvan kabartmaları da bulunuyordu.

Bu duruma, bilim dışı ve saçma sapan görüşlerle “açıklamalar” getirilmiştir!

Bu işte “tanrıların parmağı var”dı! Oysa “tanrıların arabaları” falan yoktur, tanrıların ya da uzaydan gelenlerin dünyasal ortama müdahalesi, yardımı, katkısı falan yoktur, hiç olmamıştır.

“Tanrılar için insanlar inançları gereği bir araya gelmişler”di! Oysa küçük ve örgütlenmemiş birimlerden oluşan insanlar (kabileler, yerleşik olmayan topluluklar) büyük topluluklar halinde bir araya gelemezlerdi.

Toplumların kabile (klan) aşamasında olduğu dönemlerde büyük ölçekli ve şatafatlı dinsel törenlerin maddi temeli de bulunmuyordu.

Ve gerçek, uygarlık tarihinin bilinenden daha eski olduğundan başka bir şey değildir. “Tarih”, artık, bugünden 5-6 bin yıl öncesine değil, 12 bin yıl öncesine doğru gitmektedir. Neolitik Çağ, başka bir terimle “taş devri” veya “cilalı taş devri”, ilkel hayat, daha öncelere ait görülmelidir. Göbeklitepe, Neolitik Çağdan çıkışın ve uygarlığa geçişin (bugün itibarıyla bilinen) ilk örneği durumundadır.

Oysa geçerli tarihlemelere göre, 12 bin yıl önce taş devri yaşanmaktaydı, ve dünyanın hiç bir yerinde uygarlık yoktu.

Bunlara göre tarihçiler ise, dönemin toplumunun doğayı keşfetme ve anlama faaliyetinin doğayı yönlendirmeye evrildiğini, evrilmiş olduğunu göstermek göreviyle karşı karşıyadır. O tarihte uygarlık öncesi “kültür” toplumları geride kalmış olmalıydı, bilimin gereği de bunun açıklanmasıdır.

Böylece, 12 bin yıl önce, devlet vardı, yöneticiler vardı, hükümdarlar vardı, sınıflar vardı, tapınak vardı, buna bağlı olarak din adamları vardı, zor ve zorlama vardı. “Tarım devrimi”, önceki bilgilere göre, Sumerlerden önceye götürülemiyordu, oysa bu olgular sonucunda, devlet, yönetici, din, zor, sömürü, zenginlik, birikim olduğuna göre, 12 bin önce sistemli tarım da yapılmaktaydı. Ve daha o zaman tarım devrimi olmuştu.

Dolayısıyla bölgenin toplumları üretim biçimi aşaması olarak avcı-toplayıcılık tanımlamasına uyan ilkel yaşamı, kabile hayatını geride bırakmıştı.

Tarım toplumları, sınıflı toplumlardır, devletleşmiş toplumlardır. Kabile toplumlarında dinsel inançlar olamazdı. Kabile toplumları az sayıda insan topluluklarıdır. Büyük sayıda insan kitleleri bir araya gelemezdi, getirilemezdi. Uzmanlaşma örgütlenemez, örgütlenme çeşitlenemezdi.

Göbeklitepe’nin önemi, uluslararası dünyada anlaşılmaya başlanmıştır. Göbeklitepe, UNESCO tarafından 1 Temmuz 2018 tarihinde “İnsanlığın Tarihsel Mirası”, “Dünya Uygarlık Mirası” listesine alındı (böylece Göbeklitepe, Türkiye’den Dünya Kültür Mirası Listesi’ne giren 18. varlık oldu). 25 Aralık 2018 günü de “2019 Yılı”, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından “Göbeklitepe Yılı” ilan edildi.

Neyse ki, Göbeklitepe buluntuları ile ortaya çıkan yeniliğe hem dünya olarak, hem de ülkemiz olarak gereken önemi vermiş bulunmaktayız.

Bizlere düşen görev, tarihimizdeki, hatta dünya tarihindeki bir sarsıcı yeniliği, bugüne kadarki tarih ve arkeoloji gibi bilimlerin ileri sürdükleri düzeyin tekelinde kalmamasını sağlamak, insanlarımızın da bu konuda bilgilenmesi için yapılacakları yapmaktır.

Bu yaşadığımız toprakların bilincinde olmak, sahip olduğumuz mirasla ilgilidir. Ülkemize sahip çıkmak, topraklarımız içinde olan ve üzerinde durduğumuz mirası bilmek ve onu savunmakla olur.

Kaynak ve Dipnotlar

1- Braudel, Akdeniz / Mekân ve Tarih, Metis Yayınları, İstanbul 1990, s. 111.

2- S.N. Kramer, History Begins at Sumer, Philadelphia 1956.

3- S.N. Kramer, Tarih Sumer’de Başlar, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1995.

4- Gordon Childe, Kendini Yaratan İnsan / İnsanın Çağlar Boyunca Gelişimi, Varlık Yayınları, İstanbul 1983, s. 159.

5- Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2007.

6- Sie bauten die ersten Tempel. Das rätselhafte Heiligtum der Steinzeitjäger. Die archäologische Entdeckung am Göbekli Tepe, Beck, München 2006.

7- Aslında Göbeklitepe’ye uyan tarihlemeleri olan başka bölge buluntuları da vardır. Ancak onlar, Göbeklitepe’deki gibi bugüne varabilmiş ve net değerlendirme yapılabilecek sağlam kalmış durumda değildirler. Ayrıca bunların bazıları bugün baraj suları altında kalmıştır. Kaldı ki, Göbeklitepe çevresinde 50 km. çapında bir daire içinde, henüz hiç birinde kazı çalışmaları başlamamış olan on dört yerleşme yeri olduğu da belirlenmiştir. Bunlar dışında kazılarla varlıkları ortaya çıkarılan yerleşim yerlerinin listesi ve diğer konularda bilgi için bkz. Prof.Dr. Mehmet Özdoğan, “Göbeklitepe Kültürünün Ayrıcalığı” (söyleşi: Melih Okyay), Bilim ve Ütopya, sayı 290, Ağustos 2018, s. 69-71.

8- Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Doğu Perinçek, “2019 Göbeklitepe Yılı Yalnız ‘Turizm Yılı’ Değil, Bilim Yılı Olsun”, Aydınlık, 3 Ocak 2019, s. 8.

Bunları da sevebilirsiniz