Ermeni soykırımı yalanı ile ilgili olarak 2015 yılına dünya çapında önem kazandırılması, sahneye yeni mizansenlerle yeni oyuncular ve figürler de çıkardı. Nisan ayının ortalarında, «20. yüzyılın ilk soykırımını Ermeniler üzerinde Türkler yaptı” diyerek konuşan İtalyan kökenli Arjantinli Papa Franciskus’un (Jorge Mario Bergoglio) bu yeni oyunculardan biri olduğu sanıldı. Oysa aynı papa, seçildiği yılın (2013) haziranında, seçildikten birkaç ay sonra bir Ermeni heyetini kabul ettiğinde aynı ifadeyi kullanmıştı. Bundan önceki Alman papa da Ermeni soykırımına atıfta bulunarak 19 Nisan 2005’te Müslüman düşmanlığı yapan sözler sarfetmişti. Papa Jean Paul, son papa ile aynı ifadeyi kullanarak Ermeni Apostolik Kilisesi ile bir deklarasyon imzalamıştı. Başka bir papa, daha önce, 2000 yılında Türklerin Ermenilere soykırım uyguladığından söz etmişti.
Vatikan olarak bunların da öncesi var; Papalık 1965’te Ermenilere soykırım yapıldığını o günlerde aniden keşfetmişti, o zaman daha «soykırım dalgası rüzgarı” estirilmiyordu. Bunun arkasından da ASALA terörü, saldırıları ve cinayetleri başlamıştı.
Her neyse, 2014 yılında Türkiye’yi ziyaret eden Franciskus’la birçok konuda aynı görüşte olduğunu ifade eden RTE, papanın ilgi uyandıran bu sözleri üzerine en ufak bir mahcubiyet duymamış olsa da (öyle bir huyu bulunmamaktadır, zaten pek bir renk de vermedi, havalara bakıyor), önemli bir sarsıntı geçirmiş olmalı. Ancak büyük çoğunluk, papanın söylediklerine şaşırmış gibi görünüyor.
Ama şaşırmaya hiç gerek yok. 2015, «Batının Türkiye üzerindeki Ermeni siyasetinin yılı”dır. «Yüzüncü yıl” da bunun bahanesidir.
Sözleri yankılara ve ters yönlü açıklamalara neden olmuştur[1] ama papa beklenmedik ve umulmadık bir şey mi yapmıştır?
Böyle sözler etmesi için Arjantinli İtalyan papanın babasının Ermeni asıllı olması gerekmediği gibi, «Katolisizmin lideri”nin «Protestan ABD”nin kuyruğuna takılmasında da bir tuhaflık ve terslik bulunmamaktadır. Neden? Şöyle gerekçelerle ve aşağıdaki gibi bir sıralamayla bunu açıklayabiliriz.
1) Papalık, Katolik Hıristiyan dünyanın dinsel-siyasal merkezidir.
2) Ancak buna rağmen Papalık bütün «Batı Hıristiyan dünya”nın bir parçası, sözcüsü ve önemli bir unsurudur.
3) Papalık 20. yüzyılda her zaman en güçlü ve/veya en saldırgan emperyalist ülkeyle uyum içinde olmuştur. Nazi rejimi boyunca Almanya’ya destek vermiş, faşizmin baskı ve soykırımına ortak olmuştur.
4) Papalık bugün ABD emperyalizmiyle aynı doğrultudadır. Hiç bir siyasal tutumu Amerikan siyasal çizgisiyle ve emperyalist çıkarlarla çelişmemiştir ve çelişmez.
5) Katoliklik ve Protestanlık gibi birbirine karşıt Hıristiyanlık mezhepleri Batının politikaları ve emperyalist çıkarlar konusunda birbirlerinden farklı tutumlar almazlar.
6) Katoliklik Avrupa Hıristiyanlığıdır, Ermenilerin mezhebi ise Doğu Hıristiyanlığı içindedir. Katolisizmle Ermeniler arasında bir yakınlık ve ilişki bulunmamaktadır.
7) Ama Batı, bir plan dahilinde ve elbirliğiyle hareket ettiğinde Batı mensubiyeti içinde olan ve olmak isteyen bütün devletler, kurumlar ve örgütler eşgüdümlü davranır, herkes uygun adım atmak durumundadır.
8) Tek ayrıksı durum hukuk alanındadır. Batının uluslararası hukuk kurumları, evrensel hukuk normları ve Batı hukukunun gelenekleri gereğince, son yıllarda, Batının siyasal ve yönetsel kurumları gibi davranmamışlar, onlarla aynı tutumu almamışlardır.[2]
9) Devletler ve hükümetler gibi Papalık da, «evrensel hukuka” göre hareket etmek ve hukuk geleneklerine uymak zorunda değildir! «Hukuk, siyasetin köpeğidir.”[3] Ve herkesin kendi «hukuku” vardır.
KISACA PAPALIK VE PAPALAR
Hıristiyanlığın Avrupa’ya geçişinden sonra işlev kazanan Papalık, Avrupa tarihinin en önemli belirleyicilerindendir. Papalar, Avrupa’da Roma’nın yıkılışından sonra ortaya çıkan Cermen devletleri döneminde önem kazandı. Hükümdarlardan üstün duruma geçtiler. Papalıksa devletler üstü bir konum kazandı.
Papalık, İtalya merkezli ve Latin özellikli olmakla birlikte papalar her kavimden, her etnik ve ırksal kökenden olabiliyordu. Din adamı olmayan papalar olduğu gibi, İskandinav, Cermen, İskoç, zenci, Arnavut vb. olanları da vardı. Hatta bir kadın papadan (papissa) bile söz edilmektedir («Johanna” ya da «Johannes Anglicus”, Papalık adıyla «III. Benedictus”; 855-858).
Avrupa Orta Çağı karanlığı, kendini esas olarak papalara ve Papalığa borçludur. Papalar entrikalarla seçilmiş, bir kısmı ahlaksızlıklar ve rezillikler içinde yaşamış, çoğu cinayetler işlemiş ve Avrupa’ya dehşet saçmış, büyük bir kısmının da hayatı öldürülerek sona ermişti. Bunlara rağmen papalar için «yanılmazlık” ilkesi geçerliydi, yani papalar hata yapmaz, hatalı olamazdı!
Dünyayı merkezinde kendisinin olduğu Hıristiyanlıkta birleştirmek amacındaki Papalık, papaların elinde insanları ve toplumları ayrıştıran, bölen, düşmanlaştıran ve savaştıran bir rol oynamıştır.
Papalık, tarih boyunca, suçlayıcı, cezalandırıcı, işkenceci, şiddetçi, yasakçı, baskıcı, gerici ve geriletici özelliklerin karşılığı olmuştur.[4]
ERMENİ HIRİSTİYANLIĞI VE HIRİSTİYANLIK
Ermeniler, Hıristiyan dünya içinde ayrı ve etnik bir mezhepti, «Doğu Hıristiyanlığı” içindeydi ama pek önemi olmayan bir parçayı ifade ediyordu. Gregoryanlık adındaki Ermeni mezhebi, çok küçük bir nüfusun mezhebiydi ve Hıristiyanlık içinde hiç bir bakımdan bir ağırlığı yoktu.
Hıristiyanlığın tek merkezi olmayı amaçlamış Avrupa merkezli Katolik Roma, bütün tarihi boyunca zaten bütün Doğu Hıristiyanlıklarını dışlamış, görmezden gelmiş ve onları ezmeye, yok etmeye çalışmıştı. Ancak Hıristiyanlıktaki (Doğu ve Batı Hıristiyanlıkları olarak) ilk bölünmeden sonra, Ortodoksluk olarak adlandırılan Doğu Roma Hıristiyanlığını dikkate almazlık edemezdi. Çünkü Doğu Roma Hıristiyanlığının arkasında Doğu Roma İmparatorluğu bulunuyordu. Ayrışma sonrasında Avrupa Hıristiyanlığı onunla hem rekabet, hem de çekişme içinde oldu. 5.-6. yüzyıllarda başlayan farklılaşma 11. yüzyılda tam bir kopuşla noktalandı. Ve günün birinde papanın askerleri Doğu Roma’nın başkenti Konstantinopolis’e saldırıp, Avrupa’nın o zamanki bu en önemli, en zengin ve en mamur kentini işgal edip yağmalayınca (1204) kopma ve karşıtlık düşmanlığa dönüşmüştü. Bu arada, Papalığın gücü olan Latin orduları Orta Doğuda prenslikler, devletçikler kurmuştu, bunlar Doğu Hıristiyanlıklarına ve Doğu Hıristiyanlarına etmedik eziyet bırakmadılar. Zaman, Türklere karşı yapılan Haçlı Seferleri zamanıdır. Papalık hazır yola çıkmışken Doğu Roma İmparatorluğu’nu ve Doğu Roma Hıristiyanlığını ortadan kaldırıvereyim demiştir.
Ermeniler ise hiç bir zaman Papalığın umurunda olmamıştır. Tarihteki tek ayrıcalıklı durum, gene Haçlı Seferleri sırasında yaşandı. Haçlıların beyliklerine yararlı olacağını zanneden bir Ermeni ailesi Haçlıların hizmetine girmiştir ve Haçlılar hesabına Kilikya’da Türk karşıtı bir prenslik kurulmuştur. Sonradan çok pişman olunmuştur, çünkü Haçlılar hizmetlerine giren bu Ermenilere de yapmadıklarını bırakmadıkları gibi, sonunda yenilip gitmişler ve Ermeniler gene bölge insanlarıyla başbaşa kalmışlardır. Bu Ermeni prensliği Memluklar tarafından kurulduğundan sonraki ilk yüz yıl içinde yerle bir edilecek ve yok olacaktır.
19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda Hıristiyanlığın misyonerlik faaliyetleri yoğunlaştığı zaman Katolisizm de Osmanlı Ermenileri arasında çalışma yapmış, çok dikkate değer sonuçlar alınmamakla birlikte, bir «Katolik Ermeni Cemaati” ortaya çıkarılmıştır. Osmanlı yönetimine Ermeni Katolik Cemaatinin tanınması kabul ettirilmiştir. Bunun Fransa’nın bastırması ve etkisi sonucu olduğu bilinmektedir. Çünkü Fransa, Katolik yapılmış Ermenilerin koruyucusu durumunda olarak Osmanlı devletine yeni bir müdahale imkanı edinmiş oluyordu.
HIRİSTİYANLIK VE İSLAMLIK
7. yüzyılda ortaya çıkmış İslamiyet, Hıristiyanlık için bir tehdidi ifade ediyordu. Doğu Roma İmparatorluğu’nun esas gövdesi dışında bütün Orta Doğu yeni dinin hakimiyetine girmişti. Kuzey Afrika da İslamlaşınca Avrupa, bir bütün olarak bu silahlı güce direnemeyeceğini anladı. İslam, İberya yarımadasını ele geçirdi, Fransa doğal sınırının son noktasıydı.
Bütün Avrupa’yı zorla ve kitlesel cinayetlerle Hıristiyanlaştıran Frank İmparatorluğu «Roma” ile birleşti, Papalığa kurum olarak işlev kazandırdı. Ve bunun sonucunda Papalık İslam ve Muhammed düşmanlığına başladı. Ancak Latinler dışında Avrupalılar, İslam, Muhammed ve Kuran ile ilgili hiç bir bilgiye sahip değildi. Bilgilenme imkanları da yoktu. Kötüleme propagandası ve yalanlarla bütün Avrupa’da «bilinmeyen yeni düşman”a karşı korku ve nefret yaratıldı.
Ancak Avrupa’nın, yüksek bir uygarlık hamlesi içindeki İslama karşı askersel gücü de yoktu.
Avrupa’yı karanlığa boğan Papalık, gelişmeye, sanata ve bilime karşı olduğu gibi, halka baskı ve eziyetin de merkeziydi.
HIRİSTİYANLIK VE TÜRKLER
Türklerin Orta Doğuya gelmeleri, Anadolu’ya geçmeleri, Kudüs’ü almaları, Papalığın bu sefer Türk düşmanlığı propagandası yapmasına ve kışkırtıcılıklara girişmesine yol açtı. Bunun sonucu olarak bütün Avrupa ayaklandırıldı ve Papalığın yönetiminde Haçlı Seferleri başladı. «Türk tehlikesi” vardı! Seferler, «Türklere karşı savaş”tı! Avrupalı kitleleri sömürmek ve büyük soygun için her yerde «Türk vergileri” adıyla para toplanmaya başladı.
Papalığın kışkırtmasıyla ve çağrısıyla başlamış ve yüzyıllar süren Haçlı Seferleri sırasında Türk tehlikesinin, korkusunun, düşmanlığının boyutu büyütüldü. Ancak Avrupalılar, önceleri «başarılı” olmalarına rağmen sonunda tam olarak yenildiler ve Orta Doğudan kovuldular.
İstanbul’un fethinden sonra Avrupa’ya «Türk korkusu” daha da yerleşti. Papalık Türk korkusu yaymanın merkeziydi.
Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlarda yayılması ve yerleşmesi, Viyana kapılarına dayanması «Türk korkusu”nu artırdı.
16. yüzyılda Hıristiyanlığın Avrupa’daki bölünmesi olan ve Hıristiyanlığın Katolik ve Protestan olarak ikinci ayrışmasında taraflar, «Türk düşmanlığı” ve propagandasında yarış içinde oldular. Birbirlerine karşıt olan papa ve Luther, Avrupa’ya birlikte «Türk nefreti” yaydılar. Birbirlerini yok etmek için her şeyi yapan Katolikler ve Protestanlar Türk düşmanlığında birleştiler, her ikisi de aynı düşmanca söylemi kullandı.
Avrupa’da, eğer Türkler yok edilirse ancak o zaman İslamiyete karşı başarılı olunacağına inanıldı. Bu yüzden bütün Avrupa ve genel olarak Batı, Türk düşmanlığında birleşti. Türklere karşı birçok Haçlı Seferi projesi üretildi.
SONUÇLAR
«Hıristiyan Avrupa’da kökleşmiş olan İslam karşıtlığı” ve bütün «Batı dünyasındaki Türk düşmanlığı”, bileşik bir yapı olarak Batı, Hıristiyanlık ve Papalığın, Ermeni soykırımı iddialarına sarılmasını kolaylaştırıcı bir rol oynamıştır. Dinsel bir kalıp ve biçimlenme içinde olan Papalık siyasal bir kurumdur. Zaten geçmişte Avrupa’daki en önemli siyasal gücü temsil etmişti. Bugün ise dünyanın en önemli ve önde olan para imparatorluklarından biridir. Bu yüzden de günümüzün siyasal figürlerindendir. Emperyalizmin koludur.
20. yüzyıldaki Türklerin antiemperyalist mücadelesi Batıda Türk düşmanlığını güçlendirmiştir. Çünkü Kurtuluş Savaşımızda işgalci Avrupalılar yenilmiş, Cumhuriyetimiz saldırgan Batılılara karşı zafer kazanmıştır. Saygın Türkiye Cumhuriyeti, emperyalist ülkeleri tedirgin etmiş, ürkütmüş ve onların Türk düşmanlığını büyütmüştür.
Birinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında İngiltere, savaştığı, sürekli yenilgiler aldığı ve sonunda tam olarak hezimete uğradığı Türkler karşısında «Ermeni kıyımı” tezini ortaya atmıştı. Ancak kendi adli mekanizmalarında, Ermenilerin Türkler tarafından kasıtlı olarak katledildiği yolunda üretmeye çalıştığı «suç”u hukuksal olarak kanıtlayamamış, hiç bir delil bulamamış ve Malta Adasına götürdüğü ve yargılamaya çalıştığı Türk aydın ve yöneticileri beraat ettirmek zorunda kalmıştı.
Bugün «Türklerin Ermenilere soykırım uyguladığı yolundaki iddialar” dayanaksızdır, yalandır, emperyalist politikaların gereğidir. «Soykırım dayatmaları”, ABD’nin Türkiye’yi zayıflatma ve parçalama niyetlerinin aracıdır.
Papalığın ABD emperyalizmi merkezli «Türk ve İslam düşmanı” politikaların arkasında olması, dinler ve «uygarlıklar” arası gerilim ve çatışmalarda rol alması, Ermeni milletini savunuyor gibi bir söylemle «soykırım” yalanlarını tekrarlaması son derece doğaldır.
Batı ve Papalık, Türklerin soykırım suçu işledikleri yolundaki asılsız ve gerçek dışı söylemleriyle ortak bir şekilde nefret suçu da işlemektedirler.
Papalığın, emperyalist politikaların arkasında olması yanında nefret suçu da işlemesi, barışa hizmet etmediği gibi, Hıristiyanlığın savunulan ilkelerine de uymaz.
[1] Örneklerimiz, papanın bulunduğu yerden; İtalyan Başbakanı Matteo Renzi ve İtalyan Dışişleri Bakanı Paolo Gentiloni, papanın arkasında durdular, Türkiye’yi suçladılar, ama İtalya’nın AB ile ilişkilerden sorumlu Devlet Sekreteri Sandro Gozi, papanın ve İtalyan yetkilerinin açıklamalarından farklı olarak „Türklerin tezi«ne yakın bir tutum aldı, ona göre „hükümetler ‚soykırım‘ sözcüğünü kullanmamalı«ydı.
[2] Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (Strazburg) ile Uluslararası Adalet Divanı‘nın (Lahey) bağlayıcı kararları.
[3] Selim Uslu, „Hukukun İçi« (29 Kasım 1992), Devlet ve Ben, Kaynak Yayınları, İstanbul 1996, s. 98.
[4] Bu konuda bilgi için bkz. Alois Uhl, Papalar ve Kadınlar / Vatikan’ın Aşk Arşivi, Yurt Kitap-Yayın, Ankara 2006; Aytunç Altındal, Vatikan ve Tapınak Şövalyeleri, Alfa Yayınları, İstanbul 2006; Sedat Memili, Vatikan / Para ve Kan İmparatorluğu, Kaynak Yayınları, İstanbul 2006; Mine G. Kırıkkanat, Bir Hıristiyan Masalı / Tarihin en Büyük Sahtekarlığı, Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul 2014; Guy Testas, Jean Testas, Orta Çağ Hristiyan Dünyasında Dinsel Şiddet / Engizisyon, İnsan Yayınları, İstanbul 2003..