Gözden Kaçanlar

Ya Salda Gölü Kurursa? Gölet Projesi Dava Sürerken Tamamlandı

22/12/2018 Diken.com.tr

Burdur’da gözde turizm merkezi Salda Gölü’ndeki gölet projesi için açılan davada Danıştay, davayı reddeden yerel mahkemenin kararını bozdu. Bölgeye giden bilirkişi heyeti ise göletin çoktan yapılmış olduğunu gördü.

Kartpostallık bir görüntüye sahip olan göl, ‘Türkiye’nin Maldivleri’ ve ‘Saldivler’ gibi adlarla da anılıyor.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nün (DSİ) Kayadibi göleti projesine verilen “Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) gerekli değildir” kararının iptali için geçen yıl dava açıldı.

Isparta İdare Mahkemesi, davanın reddine karar verdi. Ret kararı Danıştay’da temyiz edildi. Danıştay 14’üncü Dairesi geçen şubatta ret kararını bozdu.

Bozma kararında, birinci derece SİT alanı ve sulak alan olması nedeniyle Salda Gölü’nde bilirkişi incelemesi yapılması istendi. Önceki gün bilirkişi heyeti bölgede inceleme yaptı ancak projenin tamamlanmış olduğu görüldü.

‘Gölet gölü kurutacak’

Bilirkişi incelemesine katılan ve iptal davası açan üç kişiyi temsil eden avukat Tuncay Koç, şunları anlattı: “Salda Gölü’nün beslenme sularının azalacağı ve beslenme sularının gölette toplanmasının gölü öldüreceği gerekçesiyle dava açmıştık. Zaten orada geçmişte sulama amaçlı Doğanbaba ve Değirmendere isimli iki gölet yapılmış. Bu gölet gereksiz ve Salda Gölü’nü kurutacak. Ancak gittiğimizde göletin yapıldığını gördük. İlk davayı kaybettiğimiz için gölet yapılmış fakat içinde su yoktu.”

‘Davayı kağıt üzerine kazandık ama anlamı kalmadı’

Yeşilova ilçesindeki Salda, turkuaz renkli suyu ve bembeyaz kumsallarıyla dikkat çekiyor.

Avukat, bilirkişi raporuna göre yeniden karar verileceğini, kendilerinin ise “ÇED gerekli değildir” raporunun iptali yönünde karar verilmesini beklediklerini anlattı.

Koç sözlerini şöyle sürdürdü: “Ancak lehimize karar çıksa da göletin yapılmaması veya kapatılması gibi bir durum söz konusu değil. Kağıt üzerinde davayı kazanmış olacağız. Projede malzeme alımı için bir taş ocağı da vardı ve orası Salda Gölü tampon bölgesiydi. Ancak taş ocağını oradan almamışlar ve başka bir yerden getirmişler. Projeyi de sonra bir miktar değiştirmişler. Dolayısıyla davayı kazansak da sonuç değişmeyecek. Açtığımız dava kağıt üstünde kalacak. ‘ÇED gerekli değildir’ kararının iptali durumunda gölete su doldurulmaması gibi bir şey de olamaz. Açtığımız davanın çok bir anlamı kalmadı ama projenin de gereksiz ve hatalı olduğu da ortaya çıktı.”

Yedi CHP’li ’17-25′ Bildirisi Nedeniyle Karakolluk Oldu!

22/12/2018 

CHP Kadıköy Gençlik Kolları üyeleri, üstü kapatılan yolsuzluk operasyonlarına ilişkin 17-25 Aralık bildirileri nedeniyle karakola götürüldü.

İlçe gençlik örgütü başkanı Berkay Tapan, diğer CHP üyeleriyle birlikte 17-25 Aralık’a dair bildiri dağıtırken karakola götürüldüklerini duyurdu.

17-25 Aralık Bildirilerimizi dağıtırken, polis tarafından gözaltına alındık. İfade vermek için bekletiliyoruz.

Baskılara beraber direneceğiz!

CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, polisin, yaptıkları işlemin gözaltı değil kimlik tespiti olduğunu söylediğini aktardı.

Kaftancıoğlu’nun paylaştığı afiş. (Twitter)

İl başkanı, CHP’lilerin karakola götürülmelerine neden olan afişi de Twitter hesabından paylaştı.

CHP’liler ifadelerinin ardından karakoldan ayrıldı.

10 Aracı ‘Kayboldu’: Güngören Belediyesi ‘Takla Atıyor’

22/12/2018 

Sayıştay raporunu göre İstanbul’un Güngören ilçesi belediyesine kayıtlı 10 araç kayboldu. Belediyenin “Hibe ettik” iddiası öbür belediye tarafından yalanlandı, başka bir araç ise Erzincan’da hurdacıda çıktı.

Güngören belediye başkanlığını üç dönemdir AKP’li Şakir Yücel Karaman yürütüyor.

Sözcü’den Ali Ekber Ertürk’ün haberine göre Güngören Belediyesi’ne ait aralarında kamyon, iş makinesi, minibüs, arazöz ve binek otomobilin olduğu 10 araç kayboldu. Araçların kaybolduğu Sayıştay raporuyla ortaya çıktı. Ancak araçların akıbetiyle ilgili belediyeden henüz tatmin edici bir açıklama gelmedi.

Raporda “Dokuz adet taşıt başka belediyelere hibe edilmek veya satılmak suretiyle elden çıkarılmış ancak bu taşıtların devir/tescil işlemleri yapılmamıştır, bir adet taşıt hakkında ise bilgi edinilememiştir” denirken, belediyenin mülkiyetinde bulunan araçların envanterde tespit edilemediği vurgulandı.

Sayıştan akıbeti bilinmeyen araçlara ilişkin sorumlular hakkında yasal sürecin başlatılmasının uygun olacağı yönünde görüş bildirdi.

Kelkit Belediyesi’ne satıldığı belirtilen araç hurdalıktaymış.

Belediye ise Sayıştay’a gönderdiği yanıtta taşıtlarla ilgili envanter çalışması başlatıldığını belirtirken, kayıp olduğu tespit edilen Terberg marka minibüsün Bakırköy Belediyesi’nde olduğunun belirlendiğini iletti.

Söz konusu araçların arasında Tokat’ın Tanoba Belediyesi’ne ‘satıldığı’ öne sürülen bir arasöz de var. Zira, Tanoba Belediyesi’nden yapılan açıklamada, ‘”Bizim arazöz aracımız hiç olmadı’‘ deniliyor.

Üstelik Gümüşhane’nin Kelkit Belediyesi’ne satıldığı belirtilen bir aracın ise Erzincan Belediyesi’nin hurdalığında bulunduğu belirtildi.

Kaydı bulunamayan araçlar, bir adet arazöz, üç adet Mercedes Benz marka kamyon, Şahin marka binek oto, Iveco marka kamyon, Dodge marka kamyonet, Tofaş Fiat marka binek oto, Renault marka binek oto, Terberg marka minibüsten oluşuyor.

Eğitim Harcamaları Raporu: Öğrenci Başına Yıllık 8 Bin Lirayı Aştı

19/12/2018 

Türkiye’de eğitim harcamaları 176 milyar lirayı aştı. Öğrenci başına harcama tutarı 8 bin 111 lira oldu.

AA’nın haberine göre, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2017 yılına ilişkin eğitim harcamaları istatistiklerini açıkladı.

Buna göre geçen yıl eğitim harcamaları yüzde 9.8 artışla 176 milyar 452 milyon liraya yükseldi. Söz konusu dönemde harcamaların en çok arttığı eğitim düzeyleri yüzde 19 ile ortaöğretim ve yüzde 16.1 ile okul öncesi.

Oran olarak düştü

Buna karşılık Türkiye’de eğitim harcamalarının milli gelire oranı 2016 yılında yüzde 6.2 iken, bu oran 2017’de yüzde 5.7’ye geriledi.

Geçen yıl yapılan eğitim harcamalarının yüzde 74.5’i devlet tarafından finanse edildi. Hane halklarının eğitim harcamalarının payı yüzde 19 olarak hesaplandı.

Devlet kurumlarınca yapılan harcamaların yüzde 31’ini (37 milyar 571 milyon lira) yükseköğretim, yüzde 26’sını (31 milyar 565 milyon lira) ortaöğretim oluşturdu.

Özel kurumların eğitim harcamalarının ise yüzde 45.3’ü (16 milyar 244 milyon lira) ortaöğretime, yüzde 27.1’i (9 milyar 733 milyon lira) yükseköğretime yapıldı.

Öğrenci başına yapılan eğitim harcaması 2016’da 7 bin 498 lirayı bulurken, geçen yıl 8 bin 111 lirayı buldu.

Eğitim düzeylerine göre değerlendirildiğinde, geçen yıl öğrenci başına harcamanın en yüksek olduğu eğitim düzeyi 13 bin 652 lirayla yükseköğretim olarak kayıtlara geçti. Burada öğrenci başına toplam eğitim harcaması önceki yıla göre yüzde 8.2 arttı.

Osmanlı Ocakları’ndan Portakal’a tehdit: Dişlerini sıkarak bekleyen yüzde 52 var

24/12/2018 Diken.com.tr

Osmanlı Ocakları, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın hedef gösterdiği FOX TV sunucusu Fatih Portakal’ı protesto etmek için kanalın önünde eylem yaptı.

Portakal, 10 Aralık’ta sunduğu haberde şu ifadeleri kullanmıştı: “Türkiye’de barışçıl protestolar olamaz, hadi bakalım, barışçıl bir eylem için zamları protesto edelim. Doğalgaz zamlarını… Hadi bakalım, yapabilecek miyiz? Kaç kişi çıkacak sokağa korkudan, endişeden dayak yerim vesaire. Hakkımı arayacağım ama ne yaparım başım belaya girer mi, kaç kişi çıkar Allah aşkına?”  

Erdoğan da Portakal’ı hedef alarak şunları söylemişti: “Birileri çıkmış portakal mıdır, mandalina mıdır, narenciye midir sokağa çağırıyor. Haddini bil haddini. Bilmezsen haddini, bu millet patlatır enseni.”

İHA’nın haberine göre eylemde Osmanlı Ocakları Kurucu Genel Başkanı Kadir Canpolat, “Portakal seni kınıyoruz. Ülkemizi her fırsatta karıştıranlar bilmelidirler ki evinde en az yüzde 52 dişlerini sıkarak bekleyenler var” diye konuştu.

Kalabalık grup “Eroğlu Erdoğan, Recep Tayyip Erdoğan” diye slogan atarak dağıldı.

Türkiye ‘Kadınlara Cinsel Taciz’de ‘Liste Başı’

24/12/2018 

CARE International, ülkelerin üçte birinde işyerinde erkek şiddetine karşı düzenlenmiş hiçbir yasa bulunmadığına dikkat çekerek ‘küresel bir sözleşme’ imzalanması çağrısında bulundu.

Türkiye hem kadınlarda hem erkeklerde kadınların en büyük sorununun taciz olduğunu düşünen insan oranında liste başı.

CARE International Genel Sekreteri Caroline Kende-Robb World Economic Forum’da kaleme aldığı yazıda, sadece Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde ‘fiziksel temas, istemedikleri halde yapılan cinsel yakınlaşma ve diğer taciz formları‘ndan şikayetçi kadınların oranının yüzde 40-50 olduğunu söyledi.

Bu yıl Birleşmiş Milletler’in (BM) sanal ortamda erkek şiddetini tartışmaya teşvik için #hearmetoo (beni de duyun) etiketinin kullanılmasını önerdiğini söyleyen Kende-Robb, uluslarası bir sözleşme olmadan işyerinde cinsel taciz ve şiddet sorununu çözemeyeceklerini ifade etti.

Şu anda ulusları, çeşitli sorunlardan ve yolsuzluklardan korumadan, sera gazı salınımı kontrolü ve sporda doping kullanımına kadar 500’ün üstünde ilgili anlaşma olduğunu söyleyen Kende-Robb, “Buna karşılık BM anlaşmasında işyerinde kadına şiddeti ele alan tek bir anlaşma bile yok” dedi.

Uluslararası bir anlaşmanın ülkelerin kendi yasalarını bu yönde düzenlemesini hızlandıracağını kaydeden Kende-Robb, bu anlaşmanın aynı zamanda yetkilileri, işyerlerini ve toplumu da sorunun çözümü konusunda harekete geçireceğini söyledi.

Kadınların karşılaştığı en büyük sorun

Yazıda ayrıca ‘cinsel tacizin kadınların karşılaştığı en büyük sorun olduğunu düşünenlerin oranı’nın paylaşıldığı bir tabloya yer verildi.

Tabloda, Türkiye hem kadınlarda (yüzde 51) hem de erkeklerde (yüzde 50) kadınların en büyük sorununun taciz olduğunu düşünen insan oranında listenin tepesinde yer aldı.

‘Cinsel tacize karşı yasalar ya verimsiz, ya hiç yok’

Ülkelerin üçte birinden fazlasında işyerinde cinsel tacize karşı herhangi bir ceza bulunmadığının altını çizen Kende-Robb, bunun da yaklaşık 235 milyon kadının ‘saldırıya açık’ olduğu anlamına geldiğini söyledi.

Kende-Robb, ilgili yasaların bulunduğu ülkeler için, “Bu yasalar da ya çoğunlukla zayıf, ya da ilgili kaynaklar, tedbirler veya çalışmalar verimli olmaktan çok uzak” diye konuştu.

10 Yıla Kadar Hapsi İstenebilir: Gül’ün Başdanışmanı Sever’e ‘Örgüt’ Soruşturması

21/12/2018 Diken.com.tr

Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün başdanışmanı Ahmet Sever hakkında ‘silahlı terör örgütüne üyelik’ soruşturması açıldı. Savcı soruşturmaya gizlilik kararı getirdi. Sever’in 10 yıla kadar hapsi istenebilir. 

Gül ve basın başdanışmanı Sever yaklaşık 12 yıl beraber çalışmıştı.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Teknoloji ve Sanayi Bakanı Mustafa Varank ve Tekirdağ Milletvekili ve TBMM Başkan Vekili Mustafa Şentop da üç hafta önce aynı anda, Sever’e ‘İçimde Kalmasın – Tanıklığımdır’ kitabındaki ifadeleri nedeniyle dört hakaret ve tazminat davası açmıştı.

Bugün de İstanbul Cumhuriyet Savcısı Muhammet Akçaer, Sever hakkında, ‘silahlı terör örgütüne üyelik’ iddiasıyla soruşturma başlattı.

Soruşturmaya gizlilik

Savcı Akçaer, Sever hakkındaki dosyaya erişimle ilgili olarak da gizlilik kararı aldı. Türk Ceza Kanunu’nun 314/2 kapsamında başlatılan soruşturma beş yıldan 10 yıla kadar hapis cezası öngörüyor.

Savcı, ‘gizlilik’ kararını gerekçe göstererek ‘terör örgütü’nün ismini açıklamadı.

Maraş Katliamının 40’ıncı Yılında Kentte Anma Yasaklandı

21/12/2018 Diken.com.tr

Alevilerin hedef alındığı ve 100’den fazla kişinin yaşamını yitirdiği Maraş katliamının 40’ıncı yılında, Kahramanmaraş valiliği yıl sonuna kadar il genelinde yapılacak her türlü toplantı ve yürüyüşü yasakladı.

Yasağa gerekçe olarak ‘kamu düzeninin bozulmamasını‘ gösteren valiliğin web sitesinde yapılan yazılı açıklama şöyle: “İdarece; ilimiz sınırları içerisinde tesis olunan huzur ve güven ortamı ile milli güvenlik ve kamu düzeninin bozulmaması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması ve suç işlenmesinin önlenmesi amacıyla, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 17. maddesi ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 11/C maddesi doğrultusunda; il genelinde toplantı, gösteri ve benzeri etkinlikler 12/12/2018 günü saat 08.00’den 31/12/2018 günü saat 17.00’a kadar yasaklanmıştır.”

‘Ben bilmem’ Bakanlığı!

 Mustafa Çakır Cumhuriyet.com.tr 24 Aralık 2018

Ticaret Bakanlığı, TBMM’de milletvekillerinden gelen yazılı soru önergelerini ya “başka bakanlıkların görev alanında” diyerek iade ediyor ya da Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) internet sitesine yönlendiriyor. Bakanlık konkordato ilan eden firmalar, bireysel kredi borçları ile fabrika yangınlarına ilişkin önergeleri iade ederken, ithalata dair bilgi isteyen önergeler için de TÜİK’in sitesini adres gösteriyor.   

TBMM Başkan Vekili Mustafa Şentop’un İYİ Parti Denizli Milletvekili Yasin Öztürk’ün önergesine verdiği yanıta göre, 14 Aralık 2018 itibarıyla Ticaret Bakanlığı’na yöneltilen toplam 154 önergeden süresi içinde cevaplananların sayısı 17. Süresi geçtikten sonra yanıtlananların sayısı ise 102. Yanıt verilmeyen önerge sayısı 22. İşlemde bulunan toplam 13 önerge var. Buna karşın bakanlığın önergelere verdiği yanıtlar da dikkat çekti. Önergeler yanıtlandı ancak bilgi verilmedi. Bunlardan bazıları şöyle:     

-CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in sorusu: “Bilgisayarlı tomografi cihazları, diş ve vücut için çeşitli tipte röntgen cihazları, göz hastalıklarıyla ilgili cihazlar, tansiyon aletleri, endoskopi cihazları, diyaliz makineleri ve ses dalgalarıyla çalışan cihazların ithalatı için 2017 yılında ne kadar ödeme yapılmıştır? Bu cihazlardan kaç adet ithal edilmiştir?”

Yanıt: İthalat verilerine TÜİK’in internet sitesi aracılığıyla ulaşılabilmektedir.

-CHP Burdur Milletvekili Mehmet Göker’in sorusu: Bireysel kredi borcundan dolayı yasal takibe intikal etmiş kişi sayılarında yaşanan artışların sebepleri nelerdir? Bu artışı ekonomik krize bağlayanların yorumlarına katılıyor musunuz?

Yanıt: Soru önergesi konusu itibarıyla Adalet Bakanlığı ile Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın görev ve yetki alanına girmesi nedeniyle ekte iade edilmektedir.

-CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in sorusu: 2017 ve 2018 yılı ekim sonu itibarıyla ülkemize ne kadar ithal ceviz, badem ve çerezlik ayçiçeği girişi olmuştur? Hangi ülkelerden alınmıştır? Ne kadar ödeme yapılmıştır?”

Yanıt: Bakanlığımız ve TÜİK Başkanlığı’nın ortaklaşa açıkladığı verilerin yer aldığı ‘www.tuik.gov.tr” adresinde ülke ve eşya bazında istenen bilgiler sorgulanarak temin edilmektedir.

– İYİ Parti İzmir Milletvekili Müsavat Dervişoğlu’nun sorusu: Konkordato talebinde bulunan firmaların tekrardan ticari faaliyetlerine sağlıklı bir şekilde devam etmesi için bir çalışmanız var mıdır? Firmaların iflas eşiğine gelmemesi ve iflas eşiğinde olan firmaların domino etkisi gibi diğer firmaları etkilememesi için ne gibi tedbirler almaktasınız?”

Yanıt: Soru önergesi konusu itibarıyla Adalet Bakanlığı ve Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın görev ve yetki alanına girmesi nedeniyle ekte iade edilmektedir.

-CHP İstanbul Milletvekili Turan Aydoğan’ın sorusu: 2018 yılında kaç şirket konkordato ilan etmiştir? Bu şirketlerin toplam borcu ne kadardır?”

Yanıt: Soru önergesi konusu itibarıyla Adalet Bakanlığı’nın görev ve yetki alanına girmesi nedeniyle ekte iade edilmektedir.

-İyi Parti Denizli Milletvekili Yasin Öztürk’ün sorusu: “2017 ve 2018 yıllarında Türkiye genelinde kaç fabrikada yangın ve patlama gerçekleşti? Sigorta şirketleri ne kadar ödeme yaptı? Bu fabrikaların bir an önce üretime tekrar katkı sağlayabilmesi için bakanlığınızca bir çalışma yapılmakta mıdır?”

Yanıt: Soru önergesi konusu itibarıyla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın görev ve yetki alanına girmesi nedeniyle ekte iade edilmektedir.

-CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin’in sorusu: “Özellikle iflas noktasına gelmiş ve OHAL döneminde iflasını açıklayamamış fabrikalarda, sigortadan para almak için basit arızalardan kaynaklı yangınların çıkarıldığı iddiası doğru mudur? Ekonomik sorunlardan kaynaklı son dönemde nakit sıkıntısı yaşayan, elindeki mal varlığını satsa dahi sigortadan alacağından daha azını kazanacağını düşünen fabrika sahiplerinin bu yola başvurduğu iddiası doğru mudur? ”

Yanıt: Soru önergesi konusu itibarıyla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın görev ve yetki alanına girmesi nedeniyle ekte iade edilmektedir.

Utanç Davası… “Daha Fazla Dayanamayacağım” Diyen Polis Gözyaşlarıyla Dışarı Çıktı

DHA 22 Aralık 2018

İZMİR’de, özel bir yurtta kalan yaşları 9 ila 12 arasında değişen 7 erkek öğrenciye cinsel istismarda bulunduğu iddia edilen temizlik görevlisi Ö.F.E., 21 Aralık 2017 tarihinde gözaltına alındı. Poliste ve sevk edildiği adliyede suçunu itiraf eden Ö.F.E. tutuklandı, Yurt ise İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından kapatıldı. Ö.F.E. hakkında, 7 çocuğa cinsel istismar suçundan dava açıldı.

Davanın ilk duruşması Bergama Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. İzmir Barosu ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı adına 13 avukat ile mağdur çocukların yakınları duruşmaya katıldı. Duruşmayı, Bergama Veli-Der, Dikili Emek ve Demokrasi Platformu, Dikili Kadın Platformu, Bergama ve Dikili Eğitim Sen Şubeleri, Tüm Bel-Sen Dikili Şubesi, Haziran Hareketi, Atatürkçü Düşünce Derneği, Bergama Çevre Platformu temsilcileri, Bergama Belediyesi’nin bazı meclis üyeleri ve vatandaşlar izledi.

Duruşmada, İzmir Barosu’nun davaya müdahil olarak katılma talebi, mahkeme tarafından kabul edilmedi. Daha önce suçunu itiraf eden sanık Ö.F.E. ise duruşmada okunan önceki ifadesini reddetti, suçsuz olduğunu öne sürdü. İfadesinin emniyette baskı altında alındığını iddia eden Ö.F.E., cinsel istismara uğrayan çocuklarla mesajlaşmalarını da kabul etmedi.

Mağdur çocukların avukatlarından biri, Ö.F.E’ye bir hizmetli olarak öğrencilere Kuran dersi vermesinin kim tarafından istendiğini sordu. Bunun üzerine Ö.F.E., ‘Cemaatte yetiştiğini, yurt müdürünün talebi ile cemaat tarafından görevlendirildiğini, hizmetli olmasına rağmen Kuran dersi verdiğini, hatta çocukların derslerine de yardımcı olduğunu’ söyledi.

Bu sırada mağdur çocuklardan birinin annesi sanığa tepki gösterdi, bir diğeri de salonda fenalaştı. Fenalaşan kadın salondan dışarı alındı. Tarafların dinlenmesinin ardından mahkeme heyeti, sanığın tutukluluk halinin devamına, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın müdahillik talebinin kabulüne karar verip, duruşmayı erteledi.

‘Tecavüzcü Korundu, Ailelere Baskı Yapıldı’

Adliye çıkışında Öğrenci Veli Derneği (Veli-Der) Bergama Şubesi tarafından Bergama Cumhuriyet Meydanı’nda basın açıklaması yapıldı. Basın açıklaması öncesi ‘Okullarımıza, çocuklarımıza, geleceğimize sahip çıkıyoruz’ ve ‘Çocuk susar sen susma, istismara sessiz kalma’ yazılı pankartlar açıldı. Veli-Der Bergama Şube Başkanı Fikret Ali Parlas tarafından okunan basın açıklamasında, “Dikili’de bir cemaate ait öğrenci yundunda yaşları 9 ile 12 arasında değişen çocuklarımız istismara uğradı. Dernek olarak, bu istismar olayını aylarca alanlara taşıdık.

Aralıksız 16 hafta alanlarda çocuklarımıza yaşatılanları protesto ederek yetkililere ve tüm kamuoyuna seslendik. Bu çağrılarımıza ve çığlığımıza rağmen insanlık düşmanı tecavüzcü adeta korundu. Olaya gizlilik gerekçesi ile yayın yasağı getirildi. Yayın yasağı mağdurların bilinmeme haklarını kullanmaları için değil, eğitimi bu hale getiren, insanları cemaat yurtlarına mecbur eden sistemin ayıbını örtmek için getirilmiştir. Bu suçu işleyenler kaçırıldı. Uzun süre dosyayı mağdur avukatlar bile göremedi. Mağdur ailelere şikayetçi olmamaları yönünde baskılar yapıldı. Göstermelik bir soruşturmayla bir kişi tutuklandı, yurt kapatıldı. Bir kez daha sözüm ona münferit bir olay algısı yaratılarak, gerici tarikat, cemaat odaklarının ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın kurumsal sorumlulukları, dikkatlerden kaçırılmaya çalışıldı” dedi.

‘Milli Eğitim Bakanlığı’nı Sorumlu Tutacağız’

Parlas açıklamanın devamında şunları söyledi: “Milli Eğitim Bakanlığı bu vakıflarla imzaladığı onlarca protokolle, Anayasa suçu işlemektedir. Daha önce Karaman’da, Adıyaman’da, Çorum’da, Uşak’ta, Gaziantep’te ve birçok yerde tarikat, cemaat ve vakıf yurdunda yaşanan istismar olayına sessiz kalınmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı’nı bir kez daha uyarıyoruz; çocuklarımıza dokunan, onların canını acıtan gerici tarikat-cemaat vakıflarıyla imzalanan tüm protokoller derhal ve kayıtsız koşulsuz iptal edilmelidir. Çocuklarımızın başına gelecek her türlü kötülükten, doğrudan Milli Eğitim Bakanlığı’nı sorumlu tutacağız.”

Salonda bir polisinde “daha fazla dayanamayacağım” diyerek salondan gözyaşlarıyla dışarı çıktığı duruşmayı seyredenler tarafından bildirildi.

Duruşma, sanığın tutukluluk halinin devamına karar verilip, ertelendi.

Türkiye Cinsiyet Eşitliğinde Kaçıncı Sırada?

cumhuriyet.com.tr 22 Aralık 2018

Dünya Ekonomik Forumu, kadınların iş gücüne katılımı, eğitim eşitliği, sağlık imkanlarına ulaşabilme ve siyasal hayata katılım gibi konular üzerinden 2018 yılı Sosyal Cinsiyet Uçurumu Ölçüm verilerini hazırladı. 149 ülkenin yer aldığı raporda Türkiye cinsiyet eşitliğinde 130’uncu oldu. Kadınların iş gücüne katılımında 131, siyasal hayata katılımda 113, eğitim eşitliğinde 106, sağlık imkanlarına ulaşımda ise 67’inci oldu.

  “Ülkemizdeki Sosyal Cinsiyet Uçurumu Yüksek“ 

Konuyla alakalı değerlendirmede bulunan Bahçeşehir Üniversitesi (BAU) Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Nilüfer Narlı, “Sosyal Cinsiyet Uçurumu Endeksi, her yıl insani kalkınma verileri üzerinden hesaplanarak elde edilen bir ölçümleme. Uluslararası kuruluşlar, Birleşmiş Milletler, Dünya Ekonomik Forumu her ülkenin insani ve ekonomik kalkınma verilerinden hareket ederek kadın ve erkeğin insani kalkınma açısından farklılaşıp farklılaşmadığını ölçüyorlar. Bu ölçüme de biz Sosyal Cinsiyet Uçurumu Ölçümü diyoruz” dedi. 

“Türkiye uzun yıllardır sosyal cinsiyet uçurumunun yüksek olduğu bir ülke” diyen Prof. Dr. Narlı, “İlginç olan şu ki, Türkiye son 3 yılda sosyal cinsiyet açısından biraz daha gerileme gösterdi ve sosyal cinsiyet uçurumu derinleşti. Bu derinleşmeyi de özellikle kadınların iş gücüne ve ekonomik hayata katılımında görüyoruz. Türkiye’deki en büyük sorun bu. Özellikle kadınların siyasi karar verme mekanizmalarındaki temsili de düşük. Bu nedenle de ülkemizdeki sosyal cinsiyet uçurumu yüksek çıkıyor” ifadelerini kullandı. 

Kadınların Ülkedeki Durumu Sürekli Olarak Raporlanıyor 

Sağlık hizmetlerine ulaşım ve kadınların eğitime katılımı konusunda Türkiye’nin ilerleme yaptığını ifade eden Prof. Dr. Narlı, “Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile Türkiye’deki kurumlar, bu raporları takip ediyorlar. Türkiye’nin her yıl kadına karşı ayrımcılığı önlemede ne kadar ilerleme yapıp yapmadığı raporlanıyor. Dolayısıyla ülkede kadınların durumunu hem ulusal kurumlar, akademisyenler takip ediyor hem de uluslararası kurumlar takip ediyor. Ve Türkiye’ye tavsiyelerde bulunabiliyorlar, eylem planları hazırlanmasını isteyebiliyorlar ve hazırlanan eylem planlarına göre durumun ilerleyişi raporlanıyor” dedi.

Çare Kota Uygulamak 

Kadınların ekonomiye katılımı için yapılacak en önemli adımın istihdama yönelik kota uygulamak olduğunu kaydeden Prof. Dr. Narlı, “Bazı ülkeler ve bazı şirketler her 2 erkeğe karşı bir kadının istihdam edilmesi kotasını uyguladı. Örneğin İskandinav ülkelerinde bu kotalar uygulandı ve insani gelişim açısından şu anda hiçbir uçurum yok. Hem siyasi katılım mekanizmalarında hem de kadınların kamu ve özel sektörde istihdamı için kota yaratılması gerekiyor. Kadınların siyasi hayata ve ekonomiye katılımı arzu edilen düzeye ulaştıktan sonra bu kotalar kaldırılabilir. Bu konuda da siyasi irade çok önemli, onlar yol gösterici olursa bunların hepsi yapılacaktır” dedi. 

Diyanet’ten ‘YouTuber’lara: Hesap günü tespit edilecekler

Ozan Çepni Cumhuriyet.com.tr 21 Aralık 2018

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın gençlere her etkinlikte ‘ücretsiz’ dağıttığı “Peygamber ve Gençlik” kitabındaki skandallar bitmiyor. Yeni nesil için sosyal medya “günahlarına” geniş yer ayrılan kitapta, video paylaşım platformu olan “YouTube’da ünlü olan isimler için de ‘uyarılar’ yer aldı. Kitapta, “kameralar bir ömür boyu kayıtta kalacak, en başarılı ‘YouTuber’lar hesap günü tespit edilecektir” ifadeleri yer aldı.

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın tartışma yaratan “Kuran ile olmayan çocukların şeytan veya şeytani insanlarla beraber olacağı” sözlerinin ardından gençlere dağıttıkları kitapta da yeni nesil günahlar tarif ettikleri ortaya çıktı.

Zaaf noktalarımız

Milyonlar harcanarak her etkinlikte ‘ücretsiz’ olarak dağıtılan “Peygamber ve Gençlik” kitabında gençlerin sosyal medya alışkanlığı dini olarak yorumlanarak, “İnsan zaafları ve tutkuları ile insandır. İslam dini açısından önemli ve öncelikli olan bunlardan arınmış olmak değil, bunları kontrol altında tutarak iyi, faydalı ve dengeli bir hayatı inşa edebilmektir. Güç, servet ve şehvet tutkusunun yanında beğenilme arzusu, elindekinden daha fazlasına sahip olma tutkusu, takipçilerinin çokluğu ile övünme isteği (tekâsür) özellikle sosyal medya alanında gün yüzüne çıkardığımız zaaf noktalarımızdır” denildi.

‘Retweet kul hakkı ihlali’

Gençlerin kendisinin ve ailesinin mahremini açığa çıkarmasının doğru olmadığı belirtilen kitapta video paylaşım sitesi olan YouTube’da içerik üreten isimlere verilen ‘YouTuber’lar da hedef alındı. Kitaptaki, “Kameralar bir ömür boyu kayıtta kalacak, en başarılı ‘YouTuber’lar hesap günü tespit edilecektir” ifadeleri yer aldı. Ayrıca yeni bir ‘günah’ tarifi yapılarak, “İzni olmadığı halde bir başkasına ait herhangi bir fotoğraf ya da bilgiyi sosyal medya hesaplarında paylaşmak, bu şekildeki paylaşımları beğenmek ve retweet etmek kul hakkı ihlalidir” denildi.

Ahirette hesabı sorulur

Diyanet İşleri Uzmanı Mustafa Soykök’ün yazdığı makalede ayrıca insanın ölümünün ardından sosyal medya hesaplarının da hesabı verileceği iddia edildi. Kitapta, “Sosyal medyada Müslüman bir genç olmak; vicdanlı olmaktır, iyilikleri çoğaltmanın gayretinde olmaktır, sanal dünyanın sanal olmayan günahlarından uzak durmaktır, kul hakkına riayet etmektir, ahirette de hesabını verebileceği sosyal medya hesaplarına sahip olabilmektir. Sanal dünya tarafından esir alınmış değil, bilinçli kullanım isimli silahla sanal dünyayı teslim almış aziz gençlere selam ve dua ile” ifadeleri dikkat çekti.

İstismarla suçlanan 500’den fazla papazın ismi verilmedi

Cumhuriyet.com.tr 21 Aralık 2018

Illınois Başsavcısı Lisa Madigan tarafından hazırlanan ve ABD basınında yer alan ön rapor, ABD’de son zamanlarda gündemde olan kiliselerdeki cinsel istismar tartışmalarına yeni bir boyut kazandırdı.

Rapora göre, kilisede cinsel istismarda bulunmakla suçlanan 500’den fazla rahibin adı, Illınois Katolik Piskoposluk Bölgesinin bu konuda yayımladığı listede yer almadı.

“Kilise Bu Konuyu Kendi Başına Çözemeyecek” Kilisenin cinsel istismar mağdurlarının suçlamalarını araştırmaktan kaçındığı ve bu iddiaları örtbas etmek için çeşitli bahaneler uydurduğu vurgulanan raporda, “Illinois’deki Katolik piskoposlar, rahiplere yönelik cinsel istismar krizini kendi başlarına çözemeyecekler.” değerlendirmesinde bulunuldu.

Chicago Başpiskoposu Blase J. Cupich, yazılı açıklamasında, “Rahiplerin cinsel istismar eylemlerini cezalandırmakta gösterdiğimiz başarısızlıktan dolayı bir kez daha tüm kilise adını üzüntümüzü belirtmek istiyorum. İstismar mağdurlarının cesareti kilise tarihindeki bu karanlığa ışık tuttu.” ifadelerini kullandı.

Öte yandan ocak ayında Başsavcı Madigan’dan görevi alacak Kwame Raoul da bu soruşturmayı devam ettireceğinin sözünü verdi.

Los Angeles’da Da Bir Papaz İstifa Etti 

Bu arada ABD’nin California eyaletine bağlı Los Angeles kentinde de bir yardımcı piskoposun, hakkında çıkan “bir çocuğa cinsel istismarda bulunduğu” yönündeki iddialar üzerine istifa ettiği açıklandı.

Los Angeles Başpiskoposu Jose Gomez, yaptığı açıklamada, Katolik Kilisesi’nin ruhani lideri Papa Franciscus’un, yardımcı Piskopos Alexander Salazar’ın istifasını kabul ettiğini duyurdu.

Salazar hakkında, bir çocuğa cinsel istismarda bulunduğuna yönelik iddiaların 1990’lara dayandığına işaret eden Gomez, Piskoposluk bölgesinin bu iddiaları 2005’ten bu yana bildiğini ancak Salazar’ın görevini sürdürmesine izin verdiğini ifade etti.

ABD’de Kiliselerdeki Cinsel İstismar Vakaları

ABD’nin Pensilvanya Başsavcısı Josh Shapiro, 2 yıllık bir soruşturmanın ardından ağustos ayında çocuklara yönelik cinsel istismarların Pensilvanya ve Vatikan’daki kıdemli kilise yetkililerince ”sistematik” bir şekilde örtbas edildiği sonucuna ulaştıklarını söylemişti.

Tahkikat jürisi de 300’den fazla rahibin 1950’lerin ortalarından beri çocukları istismar ettiğini belirterek, Roma Katolik Kilisesi’ne bağlı yüzlerce rahibi, binden fazla çocuğa cinsel istismarda bulunmakla suçlamıştı.

Jüri, raporunda bazı kayıtların kaybolduğunu ve cinsel istismar kurbanı bazı çocuklar konuşmaktan korktuğu için tacize uğrayanların sayısının çok daha yüksek olduğuna inandığını kaydetmişti.

Kurbanların çoğunun erkek çocuklar olduğuna işaret eden jüri, tecavüze kadar uzanan her türlü cinsel taciz olayına rastlandığını bildirmişti.

Erdoğan’a Her Şey Serbest

Cumhuriyet.com.tr /Emine Kaplan 20 Aralık 2018

 YSK, sistem değişikliğinin ardından ilk kez yapılacak seçimde “partili Cumhurbaşkanı” olan Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim yasakları kapsamına alınmasına ilişkin İYİ Parti’nin başvurusunu reddetti. Buna göre Erdoğan, bakan ve milletvekillerinin 21-31 Mart günleri arasında makam araçlarını kullanamayacağı, açılış ve temel atma törenlerinin düzenlenemeyeceğine ilişkin seçim yasaklarından muaf olacak, seçim gününe kadar “Cumhurbaşkanı’ sıfatıyla devletin tüm olanaklarını kullanarak seçim propagandası yapabilecek.

YSK, 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerle ilgili çalışmalarını sürdürürken, seçim yasaklarına ilişkin genelgeyi hazırladı. Bu aşamada İYİ Parti, bakanlar ve milletvekilleri ile birlikte Erdoğan’ın da seçim yasakları kapsamına alınması isteminde bulundu. Ancak YSK, anayasa gereği cumhurbaşkanının ‘devletin başı’ olduğu ve seçim yasaklarının cumhurbaşkanına uygulanamayacağı gerekçesiyle İYİ Parti’nin başvurusunu reddetti.

YSK ısrar etti

Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Yasası, oy verme gününden önceki son 10 günü kapsayan dönemde “Başbakan, bakanlar ve milletvekilleri”, makam otomobilleri ve resmi hizmete tahsisli uçak, helikopter dahil her türlü aracın kullanılmasını yasaklıyor. Yasada geçen “başbakan” ifadesi, uyum yasası düzenlenmediği için çıkarılamadı. YSK’nin, seçim yasaklarıyla ilgili genelgede yeni sisteme geçilmesi nedeniyle bakanlar ve milletvekilleri yönünden bu yasağın uygulanması yönünde karar verdiği öğrenildi. 16 Nisan referandumundan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden AKP Genel Başkanı olmasının ardından yapılan 24 Haziran seçimlerinde “partili Cumhurbaşkanı” olarak yasak kapsamı dışında tutulmuştu. YSK, sistem değişikliğine rağmen aynı kararda ısrar etmiş oldu.

5 Yıllık Memurluğunu İzinle Geçirip Saray’a Atandı: Tembellik ‘Hakkı’

19/12/2018

Hüseyin Şimşek/Birgün.com.tr

Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün ve kayınpederi olan Kamu Denetçiliği Kurumu Başkanı Şeref Malkoç’un yıldızları HAS Parti’den AKP’ye geçtikten sonra parladı. Partide seçim işleri ve yerel yönetimler gibi önemli genel başkan yardımcılığı görevlerini yürüten ve 24 Haziran seçimlerinden sonra da Adalet Bakanlığı koltuğuna oturan Abdülhamit Gül’ün eşi İlknur Gül de tıpkı eşi gibi beş yıllık memuriyet hayatında “hızla” yükseldi.

İzin üstüne izin

Eşinin parti yönetiminde görev yaptığı süreçte Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde işe başlayan İlknur Gül’ün beş yıllık memuriyet hizmeti bulunuyor. Ancak kadrosu Büyükşehir Belediyesi’nde görünse de oraya neredeyse hiç uğramadan maaş aldığı belirtiliyor. Büyükşehir Belediyesi’nde göreve başladıktan kısa süre sonra doğum iznine ayrılan İlknur Gül, doğum izni bittikten sonra da 14 Eylül 2015 tarihinden itibaren “doğum yapması” nedeniyle iki yıl ücretsiz izin istedi. İlknur Gül’e yasada öngörülen süre düşülerek bir yıl 11 ay 5 gün izin verildi. Gül, bu izin biter bitmez 19 Ağustos 2017 tarihinden itibaren bir yıl süreyle yeniden ücretsiz izne çıktı.

İlknur Gül, iki ay sonra ücretsiz iznini keserek 17 Ekim’de 2017’de yeniden Ankara Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Tabiat Varlıkları Dairesi Başkanlığı’ndaki görevine döndü. Ancak dönmesiyle ayrılması bir oldu ve göreve başladığının ertesi günü geçici görevle Başbakanlık’ta görevlendirildi. Orada da aynı yöntemi kullandığı belirtilen Gül, Başbakanlığın kapatılmasının ardından yeniden eski kadrosuna dönüş yaptı. İlknur Gül , kısa süre önce Belediye’den ayrılarak 15 Aralık tarihinden itibaren Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığı’nda mimar kadrosuyla işe başladı.

İlknur Gül, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nden ücretsiz izinli olduğu ve Başbakanlık’ta “görev yapıyor” göründüğü dönemde 657 sayılı yasaya tabi kamu görevlilerinin uymak zorunda oldukları yasakları bir kenara bırakarak katıldığı toplantılarda AKP propagandası yaptı.

Yandaşı Kollamanın Adı ‘Fiyat Dışı Unsur’ Oldu

Hüseyin Şimşek/Birgün.com.tr 25.12.2018

Diyarbakır-Mardin demiryolu inşaatında 53 kilometrelik yeni hat yapımı ihalesini, en düşük teklif 380 milyon 615 bin lira olmasına rağmen 489 milyon 637 bin lira bedelle Cengiz İnşaat kazandı. Cengiz İnşaat’a verilen ihale ile ilgili süreci, CHP Milletvekili Tahsin Tarhan, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’a sordu. Bakan Turhan yanıtında, Cengiz İnşaatı tercih nedenini, “ihale dışı unsurlar var” diye açıkladı. Bakanlık’tan gelen yanıtta, “İhale uygulama yönetmeliğinde fiyatın yanı sıra fiyat dışı unsurlar da mevzuatta belirtildiği şekilde ayrı ayrı puanlanmaktadır. Fiyat dışı unsur değerlendirmelerine göre en uygunu Cengiz İnşaat’tı” denildi.

‘Teklife Gerek Yok’

Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’ndan gelen yanıtı değerlendiren CHP’li Tarhan, “Bakanlık, ‘Cengiz İnşaat varsa teklife gerek yok, ihale onlarındır’ demek istiyor.” dedi.

Bakanlık’ın yandaş firmaları kollamayı alışkanlık haline getirdiğini vurgulayan Tarhan, “Yönetmelikler açık ve net olmasına rağmen Bakanlık, korkmadan, çekinmeden yandaş şirketlere ihale dağıtmaya devam ediyor. Milleti hiçe sayarak, devlet imkânlarını dağıtmak kul hakkı yemektir” diye konuştu.

Başka Şirket Yok Mu?

Kamunun hemen hemen bütün ihalelerini yandaş şirketlerin kazandığını hatırlatan Tarhan, şunları söyledi: “Üçüncü Havalimanı’nda işçiler eylem yapıyor, sorumlusu kim? Aynı şirket. Viyadük çöküyor ve işçiler ölüyor. Sorumlusu kim? Aynı şirket. En ucuz teklifi veren firma ekarte ediliyor, başka bir şirkete ihale, el altından veriliyor. Kim bu şirket? Cengiz İnşaat. Memlekette iş yapabilecek, sorumluluklarını yerine getirecek başka inşaat şirketi kalmadı mı? Bu utanmazlıkları unutmayacağız, unutturmayacağız.”

Türkiye, Dünya Mutluluk Raporu’nda 5 Basamak Geriledi

25 Aralık 2018 T24

Birleşmiş Milletler tarafından yapılan Dünyanın en mutlu ülkeleri listesinde Türkiye, 5 basamak gerileyerek 74’üncü sırada yer aldı. Birinci sırada Finlandiya yer alırken ikinci sırada yer alan Norveç’i Danimarka, İzlanda ve İsviçre izledi.  

Birleşmiş Milletler’in bağımsız uzmanları tarafından hazırlanan rapor 156 ülkenin kişi başına düşen gayri safi milli hasıla, ortalama yaşam süresi, sosyal yardım, özgürlük, güven ve refah gibi altı maddenin puanlamasına göre hazırlanıyor. 2018 Dünya Mutluluk Raporu’na göre, Finlandiya bu yıl en mutlu ülke bayrağını Norveç’ten devralarak birinci sırada yer aldı.  İkinci sırada yer alan Norveç’i Danimarka, İzlanda ve İsviçre takip etti. 

Sputnik’te yer alan habere göre, uzmanlar verileri halka sosyal destek, kişisel özgürlükler, devlet içi yolsuzlukla ilgili sorular sorarak elde ediyor.

Bu yıl ilk kez göçün mutluluk üzerinde etkisinin de araştırıldığı raporda, göçmenlerin mutluluk seviyesinin ev sahibi halkla aynı olduğu vurgulandı.

Geçen yıl bir önceki yıla göre 9 basamak yükselerek 69’uncu olan Türkiye son raporda ise 5 sıra gerileyerek 156 ülke arasında 74’üncü sırada yer aldı.

Sıralamada 17 sıra yükselen Togo en çok basamak atlayan, 82’inci sıradan 102’ye düşen Venezuela ise mutluluk seviyesinde en çok gerileyen ülke oldu.

Listeye göre en mutsuz beş ülkenin çoğu Afrika’dan: Yemen, Tanzanya, Güney Sudan, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Burundi.

2018’de 4476 Kişi Göç Ederken Hayatını Kaybetti

İstanbul – BİA Haber Merkezi 18 Aralık 2018

Uluslararası Göç Örgütü (IOM) verilerine göre dünya genelinde 2018’de 4 bin 476 kişi göç ederken hayatını kaybetti.

2018’de insanların göç etme nedenlerinin başında çatışma ve kötü ekonomik koşullar geldi. IOM verileri, genel olarak göç sayısında azalma yaşansa da şiddet ve çatışma temelli göçlerin geçen seneye kıyasla bu yıl yaklaşık yüzde 30 arttığını ortaya koyuyor.

BM Mülteci Örgütü rakamlarına göre bugün dünyada 68,5 milyon yaşadığı ülkeden ayrılmaya zorlandı. Bunların arasında yarısından fazlası 18 yaşın altında olan yaklaşık 25,4 milyon mülteci bulunuyor. Ayrıca yaklaşık 10 milyon vatansız insan var.

Avrupa’ya göç

IOM’ye göre 135 bin 607 kişi bu yıl Avrupa’ya göç etti. Bunların 111 bin 237’si deniz yoluyla, 24 bin 370’i ise karadan Avrupa kıtasına ulaşmayı başardı.

Geçen yıla göre Akdeniz güzergahını kullanarak Avrupa’ya ulaşmaya çalışan kişi sayısı bu yıl yüzde 27 azaldı.

Suriye başta olmak üzere Tunus, Eritre, Pakistan, Irak, Kongo, Afganistan, Fas ve Mali gibi çatışma bölgelerinin yoğun olduğu ülkelerden Avrupa’ya göç edenler, özellikle ilk varış yerleri olan İtalya, İspanya, Yunanistan ve Bulgaristan’da hayat mücadelelerine devam ediyor.

Orta ve Güney Amerika’nın zor yılı

Güney ve Orta Amerika ülkelerinden yüz binlerce kişi siyasi baskı, açlık, şiddet ve çatışmalar nedeniyle ABD ve Kanada’ya göç etmenin yollarını denedi. Bu ülkelerden toplu olarak yola çıkan göçmenler ve ABD Başkanı Donald Trump’ın ülkeye alınacak göçmen sayısına sınırlama getirme politikası, ABD sınırının 2018’de göç hareketliliğinin en yoğun yaşanan yerlerden biri olmasına yol açtı.

ABD Gümrük ve Sınır Güvenliğinin verilerine göre, 2018’de 396 bin kadar kişi ülkeye hukuksuz şekilde girdikleri için yakalandı. Öte yandan yaklaşık 125 bin kişi Orta ve Güney Amerika ülkelerindeki kötü koşullardan kaçarak sığınma talebiyle ABD sınırına ulaştı ancak yetkililer bu kişilerin ülkeye girişini engelledi.

Bunun yanı sıra büyük kısmı Honduras olmak üzere Guatemala ve El Salvador gibi Orta Amerika ülkelerinden yola çıkarak Meksika’nın sınır kenti Tijuana’ya bu yıl 9 bin kadar kişi ulaştı. Zor koşullar altında yaşam mücadelesi veren bu kişiler, ABD’nin kapılarını kendilerine açacağı günü beklemeye devam ediyor.

IOM’ye göre 2018’de günde ortalama 6 bin Venezuelalı ekonomik zorluklar nedeniyle başta Kolombiya ve Brezilya olmak üzere komşu ülkelere göç etti.

Dünyanın en fakir ülkeleri arasında yer alan Yemen’de yaklaşık 4 yıl önce başlayan savaşla büyüyen insani kriz 2018’de ciddi boyutlara ulaştı. Yemen’de bu sene yaklaşık 540 bin kişi yerlerinden edildi. Bunun yanı sıra ülkedeki binlerce Etiyopyalı ve Somalili göçmen çatışmalar yüzünden tahliye edilmek zorunda kaldı.

4 bin 476 kişi göç ederken hayatını kaybetti

Göç ederken yaşamını yitiren kişi sayısı 2017’ye kıyasla bu sene yüzde 28 azalmış olsa da göç güzergahlarında yaşanan trajik ölümler insanlığın önemli sorunlarından biri olmaya devam ediyor. IOM’ye göre, 2018’de dünya genelinde 4 bin 476 kişi göç ederken hayatını kaybetti.

Göç sırasında yaşanan ölümler son dört senedir olduğu gibi bu yıl da en fazla Akdeniz göç güzergahında gerçekleşti. Akdeniz’den özellikle Avrupa’ya ulaşmaya çalışan 2 bin 217 kişi, ekseriyeti denizde olmak üzere göç ederken yaşamını yitirdi.

Güney Amerika’dan Kuzey Amerika’ya son yıllarda artan göç dalgası bu bölgeyi, göçmen, mülteci ve sığınmacı ölümlerinde ikinci sıraya taşıdı. Amerika kıtasında yaşadıkları kötü koşullar nedeniyle göç etmek zorunda kalan 511 kişi hayatını kaybetti.

Öte yandan 2018’de Afrika’da bin 386, Asya’da 134, Orta Doğu’da 121 ve Avrupa’da da 107 kişi çıktıkları göç yolculuğunda trafik kazası, sandal veya bot gibi ulaşım için kullandıkları vasat araçlarının batması, şiddetli çatışmalara maruz kalma ve sağlık sorunları nedeniyle yaşamını yitirdi. (HK)

2017’de Hapishaneye Giren Çocuk Sayısı Yüzde 109 Arttı

İstanbul – BİA Haber Merkezi 05 Aralık 2018

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), resmi internet sitesinden 2017 yılına ait cezaevi istatistiklerini yayınladı.

Verilere göre, cezaevlerinde 31 Aralık 2017 itibariyle 232 bin 340 kişi bulunuyor. Resmi olmayan verilere göre bu sayı şu an 250 bini aşmış durumda.

Cezaevlerindeki kişi sayısı 2016 yılına göre yüzde 15,7 arttı.

Türkiye’deki cezaevlerinin kapasitesi ise 211 bin.

Cezaevindekilerin yüzde 95,7’si erkek

TÜİK’in raporuna göre, 2017 itibariyle cezaevlerindeki kişilerin yüzde 95,7’sini erkekler, yüzde 4,3’ünü kadınlar oluşturuyor. Bu oranlara göre hapishanelerde 9 bin 990 kadın, 222 bin 350 erkek bulunuyor.

Bu kişilerin yüzde 65,9’u hükümlü, yüzde 34,1’i tutuklu. Yani hapishanelerde 153 bin 112 hükümlü, 80 bine yakın tutuklu bulunuyor.  

Veriler, Türkiye’de her yüz bin kişiden 288’inin cezaevlerinde olduğunu gösteriyor.

Bir hükümlünün aynı yıl içinde bir veya daha fazla giriş kaydı dikkate alındığında, 1 Ocak-31 Aralık 2017 tarihleri arasında ceza infaz kurumlarına 215 bin 761 hükümlü giriş kaydı yapıldı. Yine bir hükümlünün aynı yıl içinde bir veya daha fazla çıkış kaydı dikkate alındığında, aynı tarihler arasında 193 bin 662 hükümlünün çıkış kaydı yapıldı. Giren hükümlülerin yüzde 96,2’sini, çıkan hükümlülerin ise yüzde 96,1’ini erkekler oluşturdu.

Hapisteki çocuk sayısı 2 bin 56

Rapora göre, “Ceza infaz kurumuna hükümlü statüsünde giriş kaydı olanlardan ceza infaz kurumuna girdiği andaki yaşa göre çocuk (12-17 yaş grubu) olanların sayısı bir önceki yıla göre yüzde 109,4 artarak 2 bin 56 olurken, suç işlediği andaki yaşı çocuk yaşta olanların sayısı bir önceki yıla göre yüzde 28,3 artışla 11 bin 805 oldu.”

24 Kasım 2018’de düzenlenen Hapishanenin Alternatifleri isimli konferansa katılan ve Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nde daire başkanı olan Fatih Güngör, hapisteki çocuk sayısının an itibariyle 3 bin civarında olduğunu, 16 bin çocuğun ise denetimli serbestlik uygulamasına tabi olduğunu belirtmişti.

En çok yöneltilen suçlama: hırsızlık

Yasalara göre, hükümlüler birden fazla suç işlemesi durumunda en ağır cezayı gerektiren suça göre ceza alıyor. Bu esasa göre değerlendirildiğinde, ceza infaz kurumuna 1 Ocak-31 Aralık 2017 tarihleri arasında giren hükümlülerin yüzde 17,3’ü hırsızlık, yüzde 12,3’ü yaralama, yüzde 7,7’si İcra İflas Kanunu’na muhalefet, yüzde 7,2’si uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti ve yüzde 3,7’si ise öldürme suçundan hükümlü.

Hırsızlık sucudan hüküm giyenlerin yüzde 47,3’ü ilköğretim mezunu iken, yüzde 17,7’si ilkokul mezunu, yüzde 12,3’ü ise lise ve dengi meslek okulu mezunu kişilerden oluşuyor.

Yaralama suçu işleyenlerin ise yüzde 37,1’i ilköğretim, yüzde 22,1’i lise ve dengi meslek okulu, yüzde 19,8’i ilkokul mezunu.

Diğer suçlar ve oranlar

Öldürme suçundan hükümlülerin yüzde 32,9’u lise ve yükseköğretim mezunu. Bu suçtan hüküm giyenlerin yüzde 29,6’sı ilköğretim, yüzde 28’i lise ve dengi meslek okulu, yüzde 19,2’si ilkokul mezunu.

Cinsel suçlardan hükümlülerin yüzde 39,1’i ilköğretim, yüzde 20,5’i lise ve dengi meslek okulu, yüzde 18,8’i ise ilkokul mezunu hükümlüler oldu.

İcra İflas Kanunu’na muhalefet suçu işlemekten hükümlü olanların yüzde 30’u lise ve dengi meslek okulu mezunu. Hükümlülerin yüzde 25,6’sını ilköğretim, yüzde 19,2’sini ilkokul mezunları oluşturdu.

Cezaevlerine 1 Ocak – 31 Aralık 2017 tarihleri arasında giren hükümlüler eğitim durumu ve suç sırası itibariyle değerlendirildiğinde; okuryazar olup bir okul bitirmeyenlerde, okuma yazma bilmeyenlerde, ilköğretim, ilkokul, ortaokul ve dengi meslek okulu mezunlarında en çok işlenen suç hırsızlık.

Lise ve dengi meslek okulu mezunlarının en çok işlediği suç yaralama olurken, yükseköğretim mezunlarının en fazla işlediği suç İcra İflas Kanunu’na muhalefet suçu oldu.

Denetimli serbestlikte 614 bin dosya var

Adalet Bakanlığı yetkilisi Fatih Güngör’ün verdiği bilgilere göre, 430 bin kişiye ait 614 bin denetimli serbestlik dosyası bulunuyor.

Mahkum sayısının 250 bini aştığı göz önüne alınırsa, Türkiye’de yaklaşık 700 bin kişi bir dosyadan hükümlü durumda. (OI/AS)

Bunları da sevebilirsiniz

Bir cevap yazın