Baskıcı Devletler ve Aydınlar

Avrupa ülkelerinde devlet ile aydın ilişkisine bir bakalım. Portekiz’de, Almanya’da, Yunanistan’da, İtalya’da İspanya’da aydınlar ve devlet arasında sıkıntılı dönemler yaşanmıştır. Baskıcı devlet politikaları aydınları yok etmeye parçalamaya, aşağılamaya çalışmıştır. Aydınlar da ellerindeki sanat ve düşünce olanaklarını kullanarak insanlara kendilerini anlatmaya çalışmışlardır.

Günümüzde Avrupa ülkelerinde durum değişmiş, aydınların çoğu, devletlerinin yapılarını değiştirseler bile bu mekanizmaya karşı derin bir kuşku ve soğukluk duymazlar. Çünkü eninde sonunda kendi devletleridir, ortak çıkarlarını temsil eden ir örgütlenmedir. Bu ülkeler demokraside ve değerler sisteminde bir dengeye kavuşmayı başardılar.

Artık Avrupa’da devletler, aydınlarını düşman olarak görmüyor, onların eleştirilerine kulak kabartıyor, onların bir önemi ve değeri olduğunu biliyor, en aykırı fikri öne sürdüklerinde bile saygı gösteriyorlar.

Hatta birçok Avrupa ülkesinde muhalif aydınlar yönetim sorumluluğunu üstleniyor, karar mekanizmalarında yer alıyorlar.

Eski faşist ülkelerde de eski komünist ülkelerde de durum aynı, yani bu gelişimin ideolojilerle bir ilgisi yok.

Türk devletinin aydınlarla ilişkisine baktığımızda çok eski modellere dayandığını görüyoruz.

Türkiye’nin baskı ve demokrasi arasındaki ebedi alacakaranlığında aydın, sürekli kendisinden kuşkulanılan, baskı yapılan, hapsedilen. Öldürülen, dikkate alınmayan ve aşağılanmaya devam edilen bir insan tipi olarak görünüyor.

Atatürk döneminde sanatçılara, kültür adamlarına gösterilen saygı bir süre sonra yerini aydınlara uygulanan korkunç işkencelere bıraktı.

Hayata atılan gençler arasında kimileri devlet olanaklarını alabildiğine kullanıp itibar gördü, kimileri ise zulümle hapislerle uğraşmak zorunda kaldılar.

Türkiye’de zamanın ruhu nedir? Hangi temel yönelim, nerelere sürüklüyor bizleri? Bu soruya türlü yanıtlar verilebilir ama dileklerimizi gerçek yerine koymaktan vaz geçtiğimiz zaman, Türkiye’deki aydınlarla mücadele eğiliminin tırmanmakta olduğunu görürüz.

Türkiye sanki atomlarına, moleküllerine ayrılıyor. Toplumu birleştiren yüzde 99’luk orana değil, yüzde 1’lik ayırımlara takılıp kalıyoruz. Dünyada çoktan devrini kapatmış olan kamplaşmalar, ideolojik kavgalar, mikro milliyetçilikler, din ve mezhep, bölge farklılıkları pompalanırken, hepimiz zarar görüyoruz.

Bütün bunlara dikkat çekerek ülkeyi aydınlatmayı amaçlayan aydınlarımızın sesini duyabilmek umuduyla.

Bunları da sevebilirsiniz