Dil Felsefesine Giriş

(Türk damgaları; Abece, sözcük, köken bilimi, anlam bilimi, yorum bilimi, dil, GDK )

1- Giriş

Bu çalışmamızda önceki çalışmalarda işleyemediğimiz NT ve ND damgaları bütün yönleriyle ele alınarak dil açısından incelenmeye çalışılacak. Dil felsefesi açısından da bağlantıları irdelenecek. Ayrıca umarım ki ilerde dilin kökeni ya da doğuşunun açıklanması konusunda yeni bir savın öne sürülüp inceleneceği bir çalışma için destek veriler ortaya konulmuş olacak.

Araştırmalarım sonunda görebildiğim kadarıyla, “Göktürk damgalarının kökenleri anlam ve yorum bilimi açısından araştırmacılar ya da konuyla ilgili dilci öğretim üyelerince ele alınmamış denilebilecek düzeyde yetersiz!” Bu eksiklik te kaya yazıtlarının ve o dönemdeki dilimizin doğru anlaşılmasını olanaksız kılmaktadır.

Köken bilimi ve yazıt çözümü çalışmalarında, günümüzdeki sözcüklerden ya da daha önceki yazılı eski Türkçe olarak nitelenen diğer kaynaklardan; Türk lehçelerindeki sözcüklerden yardım alarak yapılan anlamlandırma çabaları da kaçınılmaz ve doğal olarak yanlışlara düşülmesiyle sonuçlanmaktadır. Geldiğim noktada kristalleşircesine netleşmiş görüşüm böyle özetlenebilir.

*Çalışmanın yazarına göre (y g):

“Türkçenin ve Güneş Dili Kuramının açıklanmasında ya da savunulmasında sözcüklerin anagram yöntemiyle incelenmesinin asıl konu olduğu; kaya yazıtlarının ve resimlerinin bu konuda ikincil ya da pek önemli olmadığı şeklindeki bazı görüşler değersizdir! Türkçenin tamamıyla ses yansımalı dil olduğu savının körü körüne savunulması da!”

Bu ve benzeri çabalar deyim yerindeyse uyduruk “Hint-Avrupa Arien” dil ve tarih tezi yandaşları tarafından örtünün üstüne bırakılmış kirliliklerde didiklenip gerçeği aramaya benzer; ama gerçek örtünün altındadır; örtünün kaldırılması gerekiyor!

Hepsi bütün olarak ele alınmalıdır. Tersine dili ve Türkçeyi; kökenleri doğru anlamamızda bu kaynaklar daha önemlidir.” Çünkü kaya resimleri ve yazıtlar henüz ata dil Türkçenin ilk ve özgün; bölünmemiş; lehçelere henüz fazla ayrılmamış biçimini daha çok yansıtırlar. Bunlar doğru ve bütün yönleriyle çözümlendiğinde diğer dillere nasıl dönüştüğü ya da nasıl aşırıldığı da daha açık ve kolaylıkla görülebilecektir kanımca!

1.1. İlgili sözcükler

-Türk: Yazara göre (y g) Türk Güneş’e (K) yönelerek onu düşünerek seslenen; bağlanan atalarımız; Tur olan atalarımız! (1)

-Damga (tamga): (y g) tabanımızla ilgilidir; atalarımızın kavrayışından oluşmuş ve anlam taşıyan abeceler öncesi her cins çizgi ve işaretler! Harflerin’ in öncülleridir damgalar!(2)

-Abece (alfabe; TDK): Bir dildeki harflerin belirli bir sıraya dizilmiş bütünü

-Sözcük: (büyük Türkçe sözlük) Belli bir amaç için bir birim olarak düşünülmesi uygun düşen bir damga dizgisi

-Köken bilim (etimoloji): Bir dildeki sözcüklerin kaynağını, ne zaman ortaya çıktıklarını, biçim ve anlam bakımından geçirdiği evreleri inceleyen, sözcüklerin hem biçimsel hem anlamsal yönden tarihini araştıran dilbilim dalı.

*(y g): Sözcüklerin nasıl düşünülerek ortaya çıktığı yeterince incelenmemektedir! Sözcüğün nasıl kurgulandığı açıklanmadan; sözcüklerin zaman içerisindeki kayıtlarının incelenip karşılaştırılması yöntemi eksiktir; sorunun çözülmeden bırakılması demektir!

-Anlam bilimi (semantik, TDK): Dildeki birimleri anlam bakımından ele alıp inceleyen dil bilimi dalı

– Yorum bilimi (Hermeneutik): Damgaları şekilleri ve bütün ilişkileriyle anlama çabası öz olarak; bütünsel ya da Tanrısal bilgi.

-Dil (y g): Dil, ilk dili olacak düzeyde evrimleşmiş atalarımızdan başlayarak; birey olarak kavrayabildiğimiz; olan-biten her şeyin; zaman. Ortam (uzay-hacim), yön ve hareket (devinim) ana değişkenleri kullanılarak; benzetme aşamasını geçecek biçimde şekiller ve seslerle oluşturulan izdüşümüdür! (3)

-Dil felsefesi: Dilin ne olduğunun özüne inmeye çalışan, dilin kökeni, anlamı, yapısıyla ilgili araştırmalar yapan, kuramlar öne süren felsefe dalı.

*(y g): “Dilin kökeni konusunda, günümüze dek denilenler eksik; öne sürülen çok sayıda sav da kusurlu ya da sorunun yanıtı olacak yeterlilikte değildir; sorun çözülememiştir henüz!” İlk ata dil Türkçe olduğuna göre; yalnızca bu ulu dilin iyesi bir Türk bu konuyu bilinmezlikten çıkarabilir kanımca! Ne dersiniz? Günümüzde hala “dilin doğuşuna eşlik eden şeyin ne olduğu konusunda fikir birliği yoktur” görüşü geçerlidir!(4)

– GDK (Güneş dil kuramı): Türkçenin dünya tarihindeki ilk dillerden biri olduğunu savunan kuramdır. Atatürk tarafından bizzat desteklenmiş ve geliştirilmiş olup Atamızın ölümünden sonra bu çalışmalar sonlandırılır. (5)

(1)- http://dagarcikturkiye.com/gurbelcin-gurval-jin-uul-yaziti-cozumu-yd-2549.html, yorum bilimi bölümü

(2)- http://dagarcikturkiye.com/sulyek-karayuz-yaziti-e39-1-dizgesinin-cozumlenmesi-onerisi-yd-2417.html, bakınız 4.3 yorum bilimi

(3)- http://dagarcikturkiye.com/muhsin-durlu-gudul-turk-kaya-yazitlari-ve-gizemleri-yd-2360.html

(4)- file:///D:/0679-(1)_Chaghdash_Turk_Yazi_Dilleri-I-(Ahmet_Buran-Ercan_Alkaya)_(anadolu-2011)%20(1).pdf, s. 9, paragraf 5

(5)- Güneş dil teorisi üzerine ders notları, Abdülkadir İnan,1936, İstanbul, Devlet Basımevi)

2- NT ve ND çift seslileri ne demektir?

2.a- İlgili çalışmaların (kaynaklardan alıntılar) verilmesi

2.a.1- Prof. Osman Fikri Sertkaya

Osman Nedim Tuna’ya göre nç, ny, nt ligatürleri:

Görsel 1

[ALINTI] Göktürkçedeki (ny) Runası Üzerine

OF Sertkaya – Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim (TEKE) , 2012, sayfa 3

*İskandinav kaya yazıtlarındaki Türk kökenli damgalar ve yazıtlar tam çözülememiş olduğundan dolayı bunlara sır anlamında “Run, Runic, Runa” adları verilmektedir.

Bulabildiğim kaynaklar arasında en güncel ve ayrıntılı çalışma sanırım sn Prof. Dr. Osman Fikri Sertkaya beyin çalışmasıdır. Yine aynı çalışmanın 3. sayfasında “ nt Osman Nedim Tuna’ya göre “n2” runasının 90ºlik sağa yatması ile içerisine t ünsüzünü karşıladığı kabul edilen üç nokta ile yazılmaktadır. N1 ünsüzünün ağız açıklığı derecesi 2(iki), t ünsüzünün ağız açıklığı derecesi 0 (sıfır) dır.”

– Aktarılan bilgilere göre kırmızı daire içindeki damga Göktürk abecesindeki NT ve ND damgasıdır; damganın dışındaki çember “N”, içindeki üç nokta ise “t” demektir!* *(y g): Üstteki paragraftaki “içindeki üç nokta ise “t” demektir” görüşüne evet; ancak nedeninin açıklanması gerekirdi; bu görülememektedir. (ulaşabildiğim kaynaklara göre bilinmiyor olması olasıdır; bu açıklanacak)

2.a.2- V. Sultanzade

Nazallaşmış “d” sesini ifade için icat edilme ihtimali olsa da… (s.6)

Görsel 2

http://bilig.yesevi.edu.tr/yonetim/icerik/makaleler/1946-published.pdf (s.12)

NG, NY, NÇ, NT, ND damgalarının çift ünsüz olmadığı görüşü kanımca kusurludur.

Bu görüşün dayanağı açıklanmaya çalışılacak!

2.a.3-Prof. Osman Fikri Sertkaya

Görsel 3

[PDF]

Göktürk Alfabeleri – TDK

www.tdk.gov.tr/images/css/TDA/1990/1990_14_Sertkaya.pdf, s.14

*Ligatür: Dilde iki ve fazlası harfin tek harf olarak birlikte kullanımı

2.b-NT ve ND damgaların kökeni için yapılmış çalışmalar

*(y g) Bu konuda öğretim üyelerinin yaptığı bir çalışma bulunmamaktadır ya da araştırmalarım sonunda böyle bir girişimin varlığı görülememiştir!

https://onturk.org/2011/03/01/turk-abecesi-ve-tamga-kokleri/ sitesi dışında!

Bu sayfada denilenler olduğu biçimiyle verilmektedir.

ND – NT – AND damgası hakkında:

Ön-Türk toplumlarında, en eski tarih öncesi dönemlerden itibaren yemin törenlerinin kayda geçirilecek kadar önemli olduklarını görüyoruz. Bu törenler büyük topluluklar karşısında yapılır, yemin eden kişi “Tolu” denen bir kutsal içeceği içerdi. – Haluk Berkmen

“Yüeçi kralının başı altınlatılıp (erimiş altınla kaplanmak anlamlı olmalı!) and kadehi yapıldı. Büyük devlet akit ve andları bu kadehle yapıldı. Göktürk devleti kendisini eski Juan-Juan devletinin mirasçısı olarak gördü. M.Ö.43 yılında Hunlar ile Çin elçileri arasında andlaşmalar “and kadehi” ile yapıldı.” – Bahaeddin Ögel

Bu sözlerden anlaşılacağı üzere tüm önemli olaylarda (tahta çıkma veya diğer bir devlet ile yapılan anlaşmalarda) and içilmektedir. Burada dikkat çeken söz and içildiği asla and-söylenmediğidir. Ayrıca bugün kullanmakta olduğumuz “anlaşma” sözünün aslı “andlaşma” olduğu görülüyor. Yani, karşılıklı oturup anlaşma imzalanmıyordu, kadeh kaldırılıp and-içiliyordu. And içilen kadehin adı da “tolu” idi. – – Haluk Berkmen (yazarın eki, bakınız http://www.halukberkmen.net/, yazılarım, 20. çalışma)

“Cengiz hanın küçük oğlu tahta çıkmadan önce, kendi yerine, Toluy’ un Han olmasını istemişti. Tahta çıkarken kadehi Toluy’un elinden aldı. Orada bulunanların hepsi 9 defa diz çöktüler.” – Bahaeddin Ögel

Moğollarda and kadehi olan “tolu” öylesine önemseniyordu ki Cengiz Han oğullarından birine Toluy adını verdi. B. Ögel, Özbek sarayındaki Kımız (at sütü) içme töresini şu şekilde aktarmaktadır – Bahaeddin Ögel

Çift sesli bir ünsüz olan ve tüm ünlülerle birlikte kullanılabilen bu harf, Türk töresinde bir söz üzerinde karar kılmak, yemin etmek amacıyla yapılan bir törende kullanılan kaba (tasa) benzemektedir. Eski Türkçede, bugün de kullanılan “ant içmek” deyimi bulunmaktadır. Bir konu üzerine söz verecek (yemin edecek) Türkler, “ant” adı verilen bir kabın içine biraz kımız koyar, o kımıza da “ant içecek” tüm kişiler bileklerini keserek bir damla kan akıtırlarmış. Daha sonra o karışımdan, kişiler bir yudum içer ve böylece sözleri üzerine “ant içmiş” (yemin etmiş, anda olmuş) olurlarmış. İşte “ant” kabındaki “nt” sesini karşılayan bu harfin, bu nesneden hareketle oluştuğu söylenebilir. – Talat Tekin

Görsel 4

*(y g): Öntürk Org sitesindeki ilgili görsel üsttedir. Sitede bu iki damgayla ilgili denilenler doğru olmalı; öyle ki çoğunu günümüzde de bilmekteyiz! Ancak damgaların kökeni konusunda görselde denilenlere ve sn. Talat Tekin’ in “NT” sesini karşılayan harfin ant kabıyla köken ilgisi olduğu düşüncesine hayır; bu konuda ayrı bir açıklama önerilecek! Denilenler kökeni açıklamaktan çok ant içmek kavramı üzerinden kökene benzetme olmalı kanımca!

Görsel 5 (Pinterest)

Görsel 6

“Pinterest” sitesi görseli Sağ elinde ant kadehi; sol elinde kılıcını tutan Türk savaşçısı! Mavi dik çizgi gök (N); kırmızı gün (G) anlamındadır. Bakınız, http://dagarcikturkiye.com/gok-girsin-kizil-ciksin-yd-2541.html

Sağdaki TDH görseli de benzerdir. İki görselde de bıyıkların uçları yukarı yani gökleri (Tanrı) gösterir biçimde kıvrıktır! Göktürk abecesinde “R” damgasına da benzetilebilir!

3-NT ve ND ve Dil

3.1- Damgalarla İlgili görseller

*Kırmızı daire içindeki damga Göktürk abecesindeki nt ve nd olarak bilinmektedir!

[ALINTI] Göktürkçedeki (ny) Runası Üzerine

OF Sertkaya – Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim (TEKE) , 2012, sayfa 3

Görsel 7

Atatürk Kültür Dil ve Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu Yayınları 529, Eski Türk Yazıtları, H. Namık Orkun, Yüksek Öğretim Kurumu Yayınları Matbaası, Ankara, 1994, s.605

Anımsanacağı üzere bu görseldeki iki kısa damga dizgesi için çözüm önerisi sunulmuştu. (bakınız, http://dagarcikturkiye.com/muhsin-durlu-yazar-215.html, mayıs-haziran)

Solda sarı çevrili alandaki dizge “mengi kün üngeş ıyıl” (mengi kün güneş yılı) olarak çözümlenmişti; “bu dizgenin sağından en sona gidildiğinde yazıtın sonunda yine çevrili alandaki damga görüşüme göre “nd” dir!”

3.2- Çözüm önerisi

3.2.a- Köken bilimi önerisi

Görsel 8

Bu görsel, damgaların kökenini açıklama amacıyla, çalışmanın yazarı tarafından çizilmiştir!

Anımsanacağı üzere damganın ayak tabanımızla ilgili olduğu ve toprakta bıraktığımız izin kişiyi imgelediği önceki çalışmalarda açıklanmaya çalışılmıştı. Kişi ayrıca dik duran canlı olduğundan (başımız göktedir!) taban izimizi (bakınız Dağarcık Türkiye haz.) görmek için yukarıdan aşağıya bakmamız gerektiği de (kaya yazıtları çözümünde düşünme yönü) belirtilmişti. NG çift seslisindeki “N” in de gök olduğu açıklanmıştı. (bakınız Dağarcık Türkiye mayıs) Güdül kaya yazıtları ve Gürbelcin Uul yazıtındaki ideogramlarda da yay biçimli gök çizimleri görülerek onlar da gök ve üngeş olarak anlamlandırılmıştı.

(bakınız, http://dagarcikturkiye.com/muhsin-durlu-yazar-215.html, haziran > nisan > kasım)

“Görsellerdeki soldan sağa ilk iki mavi açık ve kapalı çemberlerin iç kısmındaki alanlar tabanımızı bastığımız yerdir! “Torpak!” Kayaların aşınıp yuvarlak tanecikli yapıya dönüşmüş biçimine torpak ya da toprak demez miyiz? P’ de b’nin öncülü olabilir mi?

Çemberin dışı ise gökler yani “N”!”

Bilindiği gibi yeryüzü küredir ve yukardan bakar gibi düşündüğümüzde çember görürüz! Küre cisimlere uzaktan bakınca dış çizgileri daire gibi görünür. Mavi çizginin dışı göktür! Göktürk abecesindeki “NG” deki dik çizgi ya da Güdül ve Gürbelcin Uul kaya yazıtlarında gördüğümüz güneş ve gök ideogramlarında gördüğümüz yay yine gökleri imgelemektedir!

Sağdaki ayak tabanımızı açıklamak gerekirse üç noktadan bir düzlem geçer fizik bilgisine göre tabanımızda aslında üç noktada buluşur yer yüzeyi ile. Üç nokta ayağımızın kayaya basan tabanını; yani kişiyi imgeler! De (mek); temsil etmek; the, dır anlamlarını T ya da D sesleri katıyor sözcüklere aynı zamanda.

-Soldaki ön (üst) kısmı açık görsel devinimi imgeler görüşüme göre. İnsan ileri yürür!

– Kapalı çember içindeki sağdaki de ND; bunun benzeri Sülyek Karayüz görselinde sarı çevrili küçük alandaki damga olabilir!

– Sağa doğru düşününce ince çizgilerle çizili Latin (!) “D” sine ulaşılıyor olmalı!

– Ayaklarımızı bitişik durumda yukarıdan aşağı baktığımızda “T” gibi görürüz! Eğer çember “T” yi kapalı çevrelerse de “ND” !

– “X” Göktürk abecesinde “D” demektir ve bu şeklin sağındaki önde ve çaprazındaki iki ucunu sağ ayağımızın devinimi; soldakileri de sol ayağımızın devinimi ya da yere deydiği noktalar gibi düşünürsek; bu kesişme durma anlamlıdır!

“Damgalar anlamları taşırlar. Bu şekilde köken açıklamasından sonra damgaların ve karşılığı olan seslerin; hangi aşamalardan sonra dilin birimi dediğimizi “sözcük” olduğunu da görebilmeliyiz. Bu verileri kullanarak sözcükleri irdelediğimizde doğruluğunu kanıtlayabilmeliyiz; düşünüş doğruysa tabi ki!” Ya da ayrı deyişle veriler sözcüklerin kökenini ve diğer ayrıntıları anlamada; açıklamada yeterli olmalı!

3.2.b- Anlam bilimi önerisi

Köken bilimi açıklamalarına dayanarak bu iki damgayı dilin tanımı çerçevesinde değerlendirdiğimizde; ya da benzetme yaparsak; bir denklemde değişkenlerin yerine değerlerini yerleştirince “T” nin sözcüklere devinim anlamı kattığını; “D” damgasının da sonlanma ve durma anlamı verdiğini öne sürebiliriz! Ayrıca ikisi de demek; temsil etmek anlamında kavramları tanıtır! Ne dersiniz? Damgaları yalnızca sesleri yüklenmiş anlamsız biçimler olarak görmemeliyiz; ama bu derinliği yitirdiğimiz de açıktır!

Bu nedenle devinimin sona erdiği düşme sözcüğünde ilk ses “d” dir! Devinimin olmadığı ve olamayacağı evin odalarını çevreleyen duvarların ilk sesi de! Kararlılığı ve gücü anlatan “direnç” sözcüğündeki ilk ses te! Dogma sözcüğündeki değişmezliği, tartışılmazlığı katan da yine anlam olarak “d” damgasıdır! Din sözcüğünde de yine inanmayı önceliğe alan; değişmez anlamlarını veren de yine “d” ! Dogma sözcüğüne anlamını veren de!

“İlginç biçimde din sözcüğünde ilk sesi “t” ile değiştirdiğimizde “tin” sözcüğüne ulaşırız!”

* Tin: (kimi fizik ötesi düşünürlerinin, gerçeği ve evreni açıklamak yolunda her şeyin özü, temeli ya da yapıcısı olarak benimsedikleri madde olmayan varlık). NT görselindeki açıklıktan göğe indiğini ya da gökten indiğini düşleyebiliriz.

3.2.c- Yorum bilimi değerlendirilmesi

Bu birbiriyle ilintili ve dönüşebilir nitelikteki iki damganın biçimini düşündüğümüzde T ve D insanı; N ise gökleri (ortamı) ve zamanı imgelemektedir. Diğer çift seslilerde de aynı düşünüşle “N” göğü ya da ortamı; t, d, g, y, ç seslilerde ikinci boyut ve diğer bütün anlamları barındırmaktadır!

And sözcüğündeki göklerin (N) Tanrı; hatta Gün (eş) le ilgisi birlikte değerlendirdiğimizde “and ( d olmalı!) içme ve olsun” deyişleri hem yaşamımız süresince bu sözlere çerçevenin kesinlikle dışına çıkmayacak şekilde uyulacağı; göklerin ve Tanrının da bu sözlere tanık olacağı anlamındadır.

And sözcüğünden kesinlik; zamandan ve diğer etkilerden bağımsızlık özelliği anlaşılmalıdır. Bu kesinliği ve kararlılığı “D” sesinin kökeni sağlamaktadır. Antlaşma ise kişilerin ve toplumların sözleşmeleridir; süreli olabilir ve değişken de olabilir! Bu da “T” nin niteliğinden kaynaklanmaktadır.

Bir kaç örnek verelim boyutları genişletebilmek amacıyla!

Kent:

Kentler, insanların elleriyle kurduğu ve yaşadıkları (devinim; eylem) toprak parçalarıdır kaya üzerindeki. Taşkent gibi Türkçe isimler ve “town” takılı benzeri yabancı sözcükler de bununla bağlantılıdır. Bekant gibi (almanca) sözcükler de! T temsil etmek; tanıtmak, anlam taşımak işlevlerini veriyor sözcüklere çünkü. Çok sayıda örnek bulunabilir tarama yapıldığında!

Atalarımızın neden “kent” dedikleri çok açık olabilir mi? Bunun için bölüm 3.2.a’ da damgaların kökeni için çizilen görseli düşünmemiz yeterli olabilir mi? Gün (eş) den bakınca kayayı görürüz.

*Kent anlamlı diğer bir sözcük “balık” ta, (K) uneş’ ten bak (I)ılınca insanların e (L) leriyle kurup y(A) şadığı yerlerim (B)en kurgusu olabilir mi? A sesini veren damgaların ve karşılığı Latin(!) harflerine dönüşümü açıklandığında benzer şekilde daha kolay anlaşılacaktır umarım! Ya da elimizden balık gibi kaymak deyimi ele alınırsa, sanki güneşten bakınca görünen – yaşanılan yer anlamlı olabilir köken.

Bir diğer örnek Kandıra olsun! (k/ and / ıra!)

Kaya, yaşanılan demek; arı! Çok eski bir yerleşim anlamı da düşünülmeli. Arıyı da “ır” layan canlı (ar); ır + ra gibi önerebilir miyiz?

Anda: “Türkçe ve Moğolca da yeminli kardeş, kan kardeş demektir” (bakınız, bölüm 2-b, Öntürk org sitesi görseli) Bu sözcük ND damgası için bütün dediklerimizi bütün yönleriyle kurgusunda barındırmaktadır! Yaşayan iki insan (yerde); kendilerini (D) ve gökleri (N) anarak yaşayacaklarına “and olsun” diye söz veren anlamındadır. Aynı zamanda Türk töresi de anılmaktadır bu ad ve kavram ile!

Toparlamak istenilirse; konut, kanıt, tanık, din, indi-imdi (şimdi). Özetlersek eğer mantık doğruysa bu iki damganın ve seslerinin olduğu çok sayıda Türkçe ve Türkçe olmayan sözcüklerin gerçek kökenleri anlaşılabilir ya da anlaşılmalıdır!

4- Değerlendirmeler

Göktürk abecesindeki NG den başlayan çift sesliler çift ünsüz olarak görülmemeli görüşü kusurludur; eğer çalışmada denilenler doğrulanıp onay görürse tabi ki! Görüldüğü gibi başta Sülyek Karayüz yazıtlarındaki ideogramlar ve diğer çalışmalar değerlendirildiğinde Türkçenin derinliği; gücü çok belirgin ve açık olarak öne çıkmaktadır!

Yabancı araştırmacıların ve bunlara eşlik eden yerli araştırıcıların, “okunamaz” dedikleri, “öneri” ya da “deneme!” dedikleri halde; çok sayıda ideogram içeren bu yazıtlar için Orhun yazıtlarından sonrasına zaman öngörmeleri; Arami ya da Soğdak kökenli demeleri mantıksız, yanlı ve değersizdir görüşüme göre! Çünkü İdeogramlar kaya resimlerinden hemen sonra hatta birlikte aynı dönemlerden belki de; abecelerden çok önceki çağlardan gelmektedir.

Umarım sonraki yazında bir Türk kaya resmi incelenerek Türk mitlerinin gerisindekiler ve Türkçeyle bağlantıları açıklanacak; yine umarım ki böylelikle konu dil açısından bütünlüğe kavuşma yününde ilerleyip daha da anlaşılır olacak!

Not: Göktürk abecesindeki O ve U (< , > ) için ek açıklamalar. ( daha açık kavranabilmesi amacıyla eklenmektedir.)

Görsel 9

Atatürk fotoğraflı görsel kullanılarak çalışmanın yazarı tarafından çizilmiştir. (Pinterest)

Yinelersek kısaca “>” U; < “O” dur!(*) Tur sözcüğünün; Ulus sözcüğünün “U” su! “O” yu Gün (eş) in biçimi olarak ta düşünebiliriz. Görüş değerli Türk okurlarınındır! Bu görsele göre “oku” mak güneşe bakmaya- anlamaya benzetilebilir mi? Kuşkusuz evet görüşüme göre!(*)

> < → >K< → UKO / OKU

Ek olarak bir nesneyi görmek için ona (gökteki güneşe doğru ) bakmak (oku); anlamak içinse yine gördüğümüzü düşünüp onu “ANG” şeklinde kavramalıyız. Ya da günümüzdeki gibi soldan sağa düşünüzle oku+ m (men) + a (nlamak) + ng! Ek olarak Türkçedeki eylem eki “–k” Almancada” –n” olarak değiştirilmiş olmalı! (y g)

Türkçe Güneşin dilidir; dilin kökeninde ne derece önemli olduğu da çok açıktır! Atamızın Güneş Dil Kuramı da gerçektir. Türklerin herkesten önce bu gerçeği anlamaları zorunlu görüşüme göre!

*-dagarcikturkiye.com/muhsin-durlu-gudul-turk-kaya-yazitlari-ve-gizemleri-yd-2360.h..

*-bakınız:http://dagarcikturkiye.com/tunyokuk-sozcugu-icin-cozumleme-anlambilim-yorumbilim-onerisi-yd-2429.html

* -bakınız, http://dagarcikturkiye.com/gok-girsin-kizil-ciksin-yd-2541.html

Ne mutlu Türkçe gibi dillerin atası; kusursuz bir dilin iyesi kişileriz. Bu dilin yaratıcıları da öncüllerimiz; Türk atalarımız. Çalışmalarımda tıpkı bir öğretmen gibi desteğini kesintisizce esirgemeden sürdüren sn. Dr. Begümşen Ergenekon’a yeniden içtenlikle teşekkür ederim. Bu çalışmalar internetten ulaşılan “bilimsel ve uzman” nitelikteki konuyla ilgili kaynaklara dayanarak gerçekleştirilmektedir. Ülkemize internet konusunda gerçekleştirdiği öncü çalışmalarıyla çok değerli katkıları olan, geçen yıl kaybettiğimiz değerli bilim adamı, yakınım doçent Mustafa Akgül’ü de özlemle, saygıyla anıyorum. Işıklar içinde olsun! Sevgiyle; aydınlıkla; Türklükle kalın.

Not: Yukarıdaki yazının telif hakkı T.C. 5836 Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre yazarına aittir. Tümüyle iktibas edilemez ve kısmen atıfta bulunup, kaynakça belirtilmeden alıntı yapılamaz.

Bunları da sevebilirsiniz