Bizim Deniz ve İki Ülke

Bir deniz, iki ülke… Asırlar süren ortak tarih… Farklı diller, farklı dinler… Farklı dillerle dinlerin farklılaştıramadığı aynı insanlar… Yediğin yemek, yemeğin adı; dinlediğin şarkının müziği, baktığın insanın kaşı gözü aynı. Bilirdim de bu kadarını bilmezdim. Aynı dertler özünde, sorsan farklı denir. Farklılaştırmaktır halktan olmayanların, bizden olmayanların amacı. Siyaset, emperyalizm düşman eder kardeşleri.

Atina’daydık. Bir konferans için gittik eşimle. Yazın İran’a yaptığımız büyüleyici seyahatten sonra Atina seyahatini sabırsızlıkla beklemekteydik. İki komşu, iki kardeşlik, iki düşmanlık… Ne saçma… Düşmanlık ne saçma… Aslında ortak düşmanlar varken… Ve ne saçma savaşmak, yenmemiz gereken devleri kolumuza takarak…

Eleftherios Venizelos Havaalanı’na indiğimizde biraz gergindim açıkçası. Yunanistan konsolosluğu lütfedip sadece 19 gün vize vermişti bana. Gümrük memurlarının bizi ülkeye almakta sıkıntı çıkarmasından çekiniyordum. Türkiye’den uçağa binmezden önce Türk havayolu şirketinin çalışanları, bize Kıbrıs’a gidip gitmediğimizi soruyordu. Gitmiş olsak almayacaklar ülkeye… Ama korktuğumuz gibi olmadı. Gümrük memuruna TC pasaportumuzu uzattığımızda sıcacık “merhaba” dedi bize, öylesine sorulan bir iki sorunun ardından mührü bastı ve “güle güle” diyerek uğurladı bizi. Yine sımsıcaktı. İçim ısındı. Orada kaldığımız süre içinde Türk olmamızdan kaynaklanan herhangi bir sorunla karşılaşmadık. Güler yüzle ayrıldık Yunanistan’dan.

Atina güzel bir şehir. Bazı yerleri Nişantaşı, Harbiye; bazı yerleri Kadıköy, Yeldeğirmeni. Bazı yerleri İzmir’de Kordon; bazı yerleri Ayvalık Cunda… Farkı var elbette. Yeni bina yok neredeyse, yapılanlar da şehrin dokusuyla uyumlu yapılmış. Gökdelen yok, plaza yok… Gökyüzü görünüyor göğe bakınca… Yeşil ayrıca… Çiçeği, ağacı bol… Nefes aldıkça, içi açılıyor insanın. Mazot kokusu, is kokusu solumuyorsun yürürken… Azıcık insan yaşıyor zaten. Merkezin nüfusu 700 bin civarında ama civardaki yerleşim yerleriyle birlikte 4 milyona yaklaşan bir nüfusu var. İstanbul’un 15 milyonundan sonra… Nereden baksan az. Şehrin her yerinde tarih var. Akropolis var bir kere, tarihi İÖ 500’e dayanan… Yüzyıllarca egemenliği altında tuttuğu Osmanlı ise pek bir şey bırakmamış. Bir cami gördük yalnızca, önce kiliseye sonra müzeye çevrilmiş. Şehrin içinde dağ taş antik kalıntılarla dolu. Büyük kısmı korunuyor. Bazılarının üzerine yazılar yazılmış boyalarla. Şaşırdık mı? Ne mümkün? Aynı insan, aynı zihniyet işte…

Atina sokaklarında gezerken yabancılık hissetmek imkânsız… Pasta fırınlarında bizim baklava, kadayıf. Kafesine oturup Grek kahvesi söylüyorsunuz, bildiğimiz Türk kahvesi geliyor. Atina’nın en iyi şarküteri dükkânının adı Karamanlidikas , en ünlü ürünlerinden birisi ise, bizim pastırma… Sabahları barbunya pilaki, yaprak sarma yiyorlar. Geleneksel bir Yunan yemeği yiyelim diyorsunuz. Gyros yiyin diyorlar. Bildiğimiz döner. Hatta döner sözcüğü de kullanılıyor. Gyros , bazlama arasında servis ediliyor. Geleneksel bir tatlı yiyelim diyorsunuz. lokmacıya götürüyorlar. Lokmanın hamuru aynı ama farklı farklı soslarla sunuluyor. Daha bir özenli… Lokumades adlı dükkânın önünde Atinalılar sıra oluyor. Eğlenelim deyince “taverna” ya gidin, uzo için diyorlar. Bizim meyhaneler gibi tavernalar. Daha nezih, müzik daha keyifli, daha az arabesk. Uzo bizim rakıdan biraz daha az anason kokuyor. Lafın kısası, Yunanistan’da geleneksel olan ne varsa bizim Türkiye’de de geleneksel… Hangisi Türk’ün hangisi Rum’un, hangisi Ermeni’nindir ben bilmem. Antropologların işidir bu. Ama bildiğim şu, Atina’da kendimi evimde gibi hissettim.

Yunanlılar Türkiye’yi; bizim Yunanistan’ı takip ettiğimizden çok daha fazla takip ediyorlar. Bir kere, sokakta, mağazada, restoranda Türkçe konuşursanız, sizin Türk olduğunuzu hemen anlıyorlar. Yani başka bir Avrupa ülkesine gittiğinizde çok sık duyduğunuz “Where are you from?” sorusunu neredeyse hiç duymuyorsunuz. Türkçe konuştuğunuzu anladıkları gibi, ne dediğinizi de anlama olasılıkları var. Size Türkçe yanıt verebiliyorlar. Atina’nın çok güzel kafe ve barlarının olduğu bizim Cezayir sokağının daha geniş bir benzeri olan Plaka’da hangi kafeye oturacağınız konusunda arkadaşlarla tartışırken, bir bar çalışanı sizi Türkçe kendi barına davet edebiliyor. İyi hissettiriyor. Tavernalarda Türkçesi-Yunancası olan halk ezgilerinin yanı sıra, Türkçe müziklere yazılmış Yunanca sözlü şarkıları ya da tam tersini duyuyorsunuz. Kimi daha eski, kimi daha güncel ama tüm ezgiler tanıdık…

Atina’da en çok ilgimi çeken yerlerden birisi, Eksarhia oldu. Eksarhia 2008 ekonomik krizi ve sonrasındaki dönemde, anarşist ve komünistlerin ele geçirdikleri, Yunanistan Komünist Partisi’nin kalesi olarak görülen bir mahalle. Burası politik gençler için alternatif bir yaşam alanı, alternatif bir yaşam pratiği sunuyor. Kafeler, barlar bizim Kadıköy’dekilerin çok benzeri. Duvarlarda, sloganlar, afişler, grafitiler… Nuriye ve Semih afişleri her yerde… Berkin Elvan afişleri, yazıları; Berkin’imizin hemen yanında Aleksis’imizin fotoğrafları. Ah aynı kaderin mağdurları, aynı halkların çocukları…

İşte bizlerin kaderi aynıyken bu kadar, aynı zorbalıkla, aynı emperyalizmle karşı karşıyayken bizler, nasıl da bu denli düşman edildik birbirimize. Çok kötü şeyler yaşadı bu halklar. Çok kan aktı, gözyaşı döküldü. Şimdi dönüp bakıyoruz. Düzineyle sorun var iki devlet arasında… Ege adalarının silahlandırılması, Ege kayalıklarının egemenliği sorunu, Türkiye’de Rum azınlığın, Yunanistan’da Türk azınlığın sorunları; karasuları, kıta sahanlığı, hava sahası sorunları; Kıbrıs sorunu… Devletlerin sorunları, ne kadar ayrılabilir halkların sorunlarından… Her iki devlette de aklıselim halk iktidarları kurulmadan aşılamayacak bunlar…

Ege’nin iki ucunda birbirimizi tüketirken biz; aynı kültürü yaşamaya devam edeceğiz. Yunanlılar tavernalarda uzo içerken; bizler rakı masalarında kadeh tokuşturacağız. İzmir’de hayrına dağıtılan lokma için sıraya girerken İzmirliler; Atinalılar, Lokumades ’ın kapısında sıra olacak. Onlar Grek kahvesi diyerek; biz Türk kahvesi diyerek, aynı kahveyi içeceğiz. Biraz duygulanınca Çakıcı’yı söyleyeceğiz. Bu böyle sürüp gidecek…

Bunları da sevebilirsiniz