İrade Çatışmasından Çıkış veya Çatışmadan Kurtulmak

Önceki yazımızda (“Kaybolmuşluktan Varoluşa” başlıklı) insanın kendi varoluşunun farkında olduğu “varoluş anları”nın nasıl bir şey olduğunu betimlemiş ve çoğumuzun çoğunlukla içinde bulunduğumuz kaybolmuşluk halinden bu varoluş anlarıyla bezeli bir yaşama nasıl geçebileceğimize dair genel bir çerçeve sunulmuştur. Ne var ki, bu genel çerçeve insana pek yardımcı olmaz.

İçinde bulunduğumuz “kontrolsüz akıştan kurtulmak” mümkün olsa da bu kurtuluşun yolu daha ayrıntılı çizilmedikçe ve karşılaşılabilecek sorunlar ele alınmadıkça sunulan bu genel çerçeve pek yüzeysel kalacaktır.

Fakat öncelikle yapılması gerekenleri ve yapmaktan kaçınılması gerekenleri sıralayalım:

Yapılmaması gerekenler

  1. İçinde bulunulan duruma, tıbben saptanmadıkça, “çağın hastalığı” denen türden hastalık adlarını yakıştırmamalıyız. Örneğin, bende veya çocuğumda veya yakınımda “dikkat eksikliği veya dağınıklığı sendromu”, “bahar yorgunluğu” var veya “anksiyete” içindeyim veya “depresyon” hastasıyım gibi sözleri kendimize, çevremize veya doğrudan yakınımızdaki kişiye yönelik olarak kullanmamalıyız. Bu hem yanlış bir teşhis olabilir hem de kişiyi olduğundan daha kötü bir duruma koşullayabilir hem de kendimizi veya yakınımızı sorunun çözümünden uzaklaştırabilir.

  2. İçinde bulunulan durumun nedeni olarak kişinin karakter özelliklerini sunmamalıyız. Adını anacağımız özelliklerin pek çoğu muhtemelen karakter özelliği olmayacağı gibi, böyle yapılmasıyla birlikte kişinin değiştiremeyeceği bir özelliği bulunduğu imleneceğinden sorunun çözümü daha uzaklaştırılabilir.

  3. İçinde bulunulan duruma dair hissettiklerimiz önemli olsa da görece nesnel saptamalarda bulunmak için gerekli gözlem yapılmadıkça salt hislerimiz üzerinden durumu çözümlemeye girişmeyelim. Örneğin, “çocuğum çalışmıyor”, “tv karşısında çivileniyorum”, “telefondan kurtulamıyorum” gibi sözleri sarf etmeden önce, gerçekten günün ne kadarında bu durumların yaşandığını ve günün bu diliminde nelerin yapıldığını net bir biçimde söyleyebilecek kadar gözlemin yapılmış olması gerekmektedir. Aksi takdirde, “bize öyle geliyor” olmasının kurbanı olup sorunu yanlış saptamış olabiliriz.

  4. Sorunun çözümünde, başkalarına daha önceden “önerilmiş” uzman görüşlerine sıkı sıkıya bağlı kalmamalıyız. Zira bu “uzman” görüşleri belirli bir kişiye ve belirli bir duruma dair oluşturulmuş olabilir. Bundan emin olunmadıkça “uzman” görüşlerine dikkatle yaklaşmak gerekmektedir.

  5. Tüm sorunlar birbiriyle ilişkili olsa bile bu sorunlarının çözümüne aynı anda başlamamak gerekmektedir (elbette bu konuda istisnai durumlar olabilir, örneğin sorunlardan birinin çözümü zorunlu olarak diğerlerinin de çözümü olacaksa bu sorunların çözümüne aynı anda girişmek tek çıkar yol olabilir).

Yapılması gerekenler

  1. Kendimizin maddeden yapılmış olduğumuzu ve tüm sorunlarımızın çözümü için bilimden başka bir gerçek çözüm dayanağı olmadığını fark etmeliyiz.

  2. İçinde bulunduğumuz durumun, çevremizi saran ortamdan, o güne kadar bize etki eden etmenlerden ve bizim bunlara dair algılarımızla bu algılarımıza, izlenimlerimize dayanarak oluşturduğumuz yargılarımız ve beklentilerimizin birleşiminin bir sonucu olduğunu ve başka bir etmenin bulunmadığını fark etmeliyiz.

  3. Beklentilerimiz gerçekçi olmadıkça, olanaklarımız ne kadar geniş olursa olsun sorunumuzun çözülmeyeceğinin farkında olmalıyız.

  4. Sınanmamış herhangi bir çözümü hiçbir şekilde takip etmemeliyiz.

  5. Bu türden sorunlarımızın çözümü için özel bir mesai harcamalıyız. Salt farkında oluşun yetmeyeceğinin farkında olmalıyız.

  6. Tüm bu süreç boyunca, uyku ve beslenmeyle ilgili veya çözülebilecek başka bir sağlık sorunumuz varsa, öncelikle bunların çözümü için gerekli adımları atmalıyız. “İradi” görünen sorunların çözümünde, kişinin güçlü olması gerektiğinden uyku ve beslenme son derece belirleyicidir.



“Kaybolmuşluktan kurtuluş” yolculuğunda ilk adım, “kaybolmuşluğun” farkına varmaktır. Ardından, gerçekçi bir şekilde hayal edilenle gerçekleşen arasındaki farkın ortadan kaldırılmasında ve uzun vadeli istekler ile kısa vadeli istekler arasında uzun vadeliler lehine hareket edebilmek için irade gücünün (daha doğrusu, özdisiplinin ve özdenetimin) gerekli olduğunun fark edilmesi gerekmektedir. Sonrasında, özdenetimin kurulabilmesi için gerekli koşullar ve “irade gücü”nün doğası ve doğru bir şekilde kullanılması için gerekli bilgiler öğrenilmelidir. Ardından da “irade gücü”nün doğru kullanımı için bir plan yapıp işe koyulmak gerekmektedir.

Bu kurtuluş yolunda, çoğumuzun takıldığı aşama, “irade gücü”nün doğasının ve doğru bir şekilde kullanılması için yapılması gerekenlerin bilinmesi ve bu bilgiler temelinde hareket etmeye başlanmasıdır. Biz de, şimdi buradan başlayacağız.

Önceki yazımızda da belirttiğimiz üzere, “irade gücü”nün doğasına ilişkin şu saptamalar göz önünde bulundurulmalıdır:

  1. İrade bir kas gibidir:

  1. Kas gibidir çünkü yorulmaktadır ve dinlenmeye ihtiyacı vardır.

  2. Kas gibidir çünkü tıpkı kasların belirli alıştırmalarla geliştirilebildiği gibi irade gücü de geliştirilebilir.

  1. İrade gücü daha fazla olan kişiler, irade gücünü kullanmalarını gerektirecek durumları önceden sezme ve bu durumlardan kaçınma yeteneğini geliştirmişlerdir.

  2. İrade gücü, kandaki şeker düzeyinden etkilenmektedir, dolayısıyla kan şekerini hızla yükselten ve hızla düşüren beslenme düzenleri irade gücünün gelişimi ve iradenin kullanımı karşısında olumsuz etkiye sahiptir.

  3. İrade gücü, beklenti ve korku gibi duygu durumlarından etkilenmektedir.

  4. Alışkanlıkların oluşturulmasında irade gücünün kullanımı kilit önemdedir.

  5. Alışkanlıklar bir kez oluştuktan sonra güç edimleri içeren alışkanlıkların sürmesi için irade gücünün kullanımı azalmaktadır.

Buradan da anlaşılacağı üzere, irade gücünün arttırılması ve irade gücünün kullanımında erken yorulmanın önüne geçilebilmesi için kan şekeri düzeyinin hızlı değişmeyeceği bir beslenme düzenine girilmesi ve asgari uyku gereksiniminin karşılanabilmesi gerekmektedir.

Tüm bunların anlaşılabilmesi için irade gücünden kastettiğimizi daha iyi tanımlamaya çalışalım. İrade gücü, anlık isteklerimizi erteleme, onları reddetme ve bu sırada (yani onlar hala bize etki ederken) uzun vadeli isteklerimize uygun hareket etmemiz için kendimizi zorlarken sarf ettiğimiz gücü ve bu gücü kullanabilmemizi ifade etmektedir. Dolayısıyla, çatışan istekler olmadıkça irade gücünden bahsetmek pek anlamlı değildir. Çatışan istekleri kafamızda somutlaştırabilmek için şu örnekleri göz önünde bulundurunuz:

  1. Sigara: Vücudunuzdaki nikotin miktarı azaldığından, şayet bir sigara bağımlısıysanız, nikotin krizine girersiniz ve kendinizi sigara içmeye zorlanmış hissederseniz. Ne var ki, aynı zamanda, diğer pek çok insan gibi, kısa vadeli bir istek olarak sigara kokmak istemezsiniz veya uzun vadeli istekler bakımından bakarsak, birikiminizi sigaraya harcamak, sağlığınızı mahvetmek, diğer insanların gözünde bir bağımlı olmak istemezsiniz. Dolayısıyla, ya kendinizi “zaten az içiyorum”, “yakında bırakacağım”, “içmeyen ölmüyor mu, onlar da kanser oluyor”, “bir tek zevkim var ondan da kopmayayım”, “sigarasız hayat mı olur” gibi laflarla kandırıp veya daha önceden size söylenmiş bu laflara kanıp irade çatışmasından kaçmaya çalışırsınız; ya da sigara içme isteğinizi ertelemeye çalışırak irade çatışmasını sürdürürsünüz. Buna alternatif bazı yollar bulunmaktadır. Bunlardan biri için Allen Carr’ın Sigarayı Bırakmanın Kolay Yolu adlı çalışmasına bakabilirsiniz. Allen Carr’ın yönteminde, sigara içme nedenleri ile içmeme nedenleri tarafından oluşan iki karşıt grubu tarafından motive edilen kişinin içine girmiş olduğu irade çatışmasında, sigara içme nedenlerini ortadan kaldırarak kişiyi irade çatışmasından çıkarmak hedeflenmektedir.

  2. Alkol bağımlılığıyla mücadele: Alkol bağımlısı kişilerin içerisine girdiği mücadele, sigara bağımlılarınınkine benzemektedir. Alkol kullanımında ve alkole başlamada sosyal baskı büyük bir rol oynadığından, eski alkoliklerden oluşan bir grup (AA-Alcoholic Anonymous, Türkçe söylersek “Adsız Alkolikler) bu sosyal baskıyı tersine kullanarak içine girdikleri irade çatışmasında dengeyi eşitlemeyi ve mümkünse alkol içmeme yönündeki eğilimi güçlendirmeye çalışmaktadır. Dolayısıyla, Allen Carr’ın aksine, AA buluşmaları, irade çatışmasını ortadan kaldırmak yerine, irade çatışmasında çatışan taraflardan birinin arkasına güç yığarak ve mümkün olduğunda alkol içilen ortamlara girmeyerek alkol içmek yönündeki sosyal baskıyı azaltmayı hedeflemektedir.

  3. Beslenme ve kilo: Yoğun bir açlık krizindeyken eve geldiğinizi veya sevdiğiniz restoranda sipariş vermek üzere olduğunuzu hayal edin. O kadar açsınız ki sağlıklı bir yemek yapmak için zamanınız yok veya sağlıklı yemeğin sizi doyurmayacağından endişe ederek daha “hızlı bir doyurucu” arıyorsunuz veya içinde bulunduğunuz açlık nedeniyle öteden beri direndiğiniz bir kalori bombasına doğru çekiliyorsunuz. Öte yandan, korumanız gereken veya ulaşmanız gereken forma yönelik bir isteğiniz de bulunuyor. Çoğu insan, bu an için irade çatışmasından kaçmak amacıyla, bunun tek seferlik bir durum olduğunu ve uzun vadeli isteğinizle çatışmayacağını kendisine söyleyerek anlık isteğinden peşinden gitmektedir. Kimileriyse, bu durumun hemen her gün gerçekleşebileceğini düşünerek uzun vadeli istekle bir çatışma bulunduğunun farkına varır ve çeşitli nedenlerle kendisini kandıramayıp veya kandırmaktan kaçınıp irade çatışmasının içine girer. Bu durumda güçlü olan kazanır: ya kısa vadeli istek veya uzun vadeli istek. Burada da ya sözü edilen açlık krizlerine girmemek için uzun vadeli açlık durumuna girmemek için sık sık yemeye ya da açlığı arttırmayacak veya tokluk hissini uzun süre sürdürecek reçetelere yönelinir. Elbette, bu durumda, bilimsel açıdan farklı çalışma ve bulguları esas alan reçeteler çatışmaya başlar. Ne var ki, bazı ortak noktalara ulaşılmıştır. Hemen herkes şekerin zararında anlaşmaktadır. Dolayısıyla, bu çatışmayı şeker tüketme ve tüketmeme çatışması olarak yorumlayıp mücadeleyi daha net olarak zihnimizde canlandırabiliriz.

  4. Teslim tarihi yaklaşan bir iş: Yapılması gereken bir işin teslim tarihi yaklaştıkça “işin yapılması gerekliliği”nin getirdiği baskı ve işin bitmesiyle sonuçlanacak rahatlama nedeniyle bir yanda işin yapılması yönündeki motivasyonla işin yapılmasını fiilen geciktiren ve böylece işin yapılması için gereken çabadan bizi çeldirerek anlık olarak bizi rahatlatan eylemleri yapmak yönündeki motivasyon çatışmaya başlar. Karşımızda bir irade çatışması vardır. Bu durumda, kendimizi teslim tarihi yaklaşan işi yapmaktansa Gine Domuzlarının beslenme alışkanlarına dair bir belgesel izlerken veya dolabımızı toplarken veya epeydir ihmal ettiğimiz arkadaşımızla yemek yerken veya 10 yıldır merak ettiğimiz İran sineması konusunda merakımızı gidermek için peş peşe 10 film izlemeye çalışırken bulabiliriz. Muhtemelen, irade çatışmasında sürekli olarak galip çıkmanın en zor olduğu irade çatışması budur.

Özetlersek, irade çatışması, (i) bağımlılıklarla mücadele (sigara, alkol, internet, telefon, şeker vs.) (ii) iki anlık istek arası çatışma, (iii) iki uzun vadeli istek arası çatışma ve (iv) bir anlık istekle uzun vadeli hedef arası çatışma şeklinde karşımıza çıkmaktadır.

Bir dahaki yazımızda, irade çatışmasından galip çıkmak veya uzun vadede avantajlı konuma erişmek için bu dört tip çatışma üzerinden giderek her birinde uygulanması gereken stratejiyi, bilimsel bulgular ışığında ele almaya çalışacağız.

Bunları da sevebilirsiniz