Ne Yapmalı, Nasıl Yapmalı?

16 Nisan’da yapılan referandum, ülkemizde kör topal sürdürülen demokrasiyi, daha doğrusu faşist bir diktatörlüğü yasal konuma dönüştürmüş bulunmaktadır. Her yeni bir durum, yeni çözümlemeler ve yeni yapılanmalar gerektirir. İstikrar ve gelişme adına yapılan referandumun gelişme ve istikrarın yerine kişi egemenliğini ülke başına bela edeceği açıktır. Özgürlükler ve kalkınma adına iktidar olan AKP ekonomik olarak ülkemize betonlaşmadan başka bir şey getirmemiştir. Tüm bu betona dayalı yatırımlar da ülkeye yolsuzluk ve fakirlikten öte yarar sağlamamıştır. Üretmeyen tüketen ekonomi, Osmanlı’nın son yılları gibi, borcu borçla ödeyerek ülkeyi tefecilerin kucağına oturtmuştur. Bugün bu iktidarla bu durumdan çıkış ve kurtuluş için önümüzde hiçbir ışık görünmemektedir.

AKP iktidar olduğu günden günümüze dek, istikrar teranesi ile hep istikrarsızlık yaratmıştır. Düşünce ve basın özgürlüğünden söz ederken ülkeyi dünyada cezaevlerinde en çok gazeteci barındıran ülkeye çevirmiştir. Kürt sorununu çeşitli söylemlerle çözme sevdasına kalkışarak, sorunu içinden çıkılmaz hale sokmuştur. Her attığı adımın sonunda ülke kan gölüne dönmüş, analar ağlamasın derken babalar ve çocuklar da ağlar olmuştur. Ülke bu tutarsız politikalar sonucu etnik olarak ikiye ayrılmış bulunmaktadır. Dinsel açıdan Alevi sorununu, açılımlar adı altında “ çalıştaylar”la çözümlemek yerine, mezhepler arası düşmanlığı körüklemiş, Alevi-Sünni ayrımını elle tutulur hale getirmiştir. Batılılaşma adına AB ile kurduğu ilişkiyi önce ileri aşamalara taşımış, iktidarda muktedir olduktan sonra “hey Avrupa” nutukları ile ilişkileri germiş içinden çıkılmaz hale sürüklemiştir. Emperyalizme karşıymış gibi sert tavırlar ve söylemlerle ülkeyi emperyalizmin tam kucağına oturtmuştur. Demokrasi yolsuzluğun ve yalakalığın bir aracı olarak kullanılmış, ülke saltanat kayıkları yerine çağdaş araçlar çöplüğüne dönüştürülmüştür.

Komşularla sıfır problem adı altında içinden çıkılmaz karmaşık düşmanlıklar üretmiş, Suriye’ye adı konmamış savaş ilan etmiştir. Tüm bu politikalar ele geçirilen medya sayesinde kalkınma olarak halka yutturulmuştur ve halk uyutulmuştur.

Her seçim ve referandum öncesi ülke büyük tutuklamalar ve baskı ile korku cehennemine çevrilmiştir. Ergenekon, Balyoz, Casusluk gibi davalarla ordudan Cumhuriyet yandaşları temizlenmiş, zamanın Başbakanı davaya savcılık yapmıştır. 17/25 Aralık 2013 de Cumhuriyet tarihinin ortaya çıkarılan en büyük yolsuzluğu sonucu, polis avına çıkılmış dev bir FETÖ örgütünün varlığı kabul edilmek zorunda kalınmıştır. Aslında bu örgüt AKP ve Erdoğan’ı iktidara taşıyan güçtü ve ne oldukları yıllarca yazılıp çiziliyordu.

Referandum öncesi Kontrollü bir provakatif darbe ile Ohal ilan edilerek iktidar kanun yapma yetkisine sahip tek kişiye devredilmiştir. Anayasa rafa kaldırılmış, Kişiye özel bir Anayasa yapılarak hileli bir referandumla ülke 1933 Almanya’sına dönüşmüş bulunmaktadır. Böyle durumlarda akla, “ne yapmalı” sorusu gelmelidir. Sadece ne yapmalı değil, asıl sorulması gereken de “nasıl yapmalı” olmalıdır. Bu sorulara cevap bularak ülkenin çelişkilerini çözümlemek gerekir. Her ne kadar baş çelişki Emperyalizmle olan çelişki olsa da, asıl çelişki onun uzantısı olan işbirlikçisinin ortaya çıkardığı çelişkidir. Bu çelişki de; demokrasi güçleri ile faşist yönetim arasındaki uzlaşmaz çelişkidir. Demokrasi güçleri 16 Nisan referandumundaki HAYIR bileşenleridir. Bu bileşenlerin ideolojik istekleri ve dünyaya bakışları çok farklıdır. Ama ortak noktaları tek kişilik egemenliğe karşı durmalarıdır. Bu nedenle safları belirlemeden önce, ülkeyi yeniden demokratik bir ortama kavuşturmak için güç birliği yapmak, tek çaredir. Bu güç birliği mutlak olarak fedakarlık yapmayı gerektirmektedir. Dereler ve çaylar nehirlere kavuşmazlarsa kururlar. Güçlü olmak için çekim gücü büyük olan yerde toplanmak ve toparlanmak gerekmektedir. Büyük gücün de kendisini dev aynasında görmeden, herkese ve her görüşe anlayışla davranması gerekmektedir. Fransız solunun 1960 lı yıllarda sağı iktidardan indirmek için hazırladığı ”Ortak Sol Program”ına benzer ülkemizde de ortak bir demokratik program üzerinde hayır bileşenlerini toparlamak kaçınılmazdır.

!6 Nisan referandumu buram buram hile kokmaktadır. Böyle kazanılmış bir sonuç asla kabul edilemez. Zira gayri meşrudur. 1923 de kan ve fedakarlıkla elde edilen egemenlik, devlet gücü kullanılarak, bu yetmezmiş gibi hile ve takiyye ile kazanılan seçimle, egemenliğin milletin kabesi olan Meclis’ten alınarak tek kişi ve avanelerine devredilmesi millete hakarettir. Bunun hazmedilmesi hayır bileşenleri için mümkün değildir. Bunun için milliyetçisi, ulusalcısı, mütedeyyin Müslümanı, Kürdü, sosyalisti, sosyal demokratı birbirlerine ters durmadan yüz yüze yakınlaşmalı ve 2019 Kasım’ında yapılacak Cumhurbaşkanı ve genel Seçimlere birlikte hazırlanmalıdır. Kürt demokratları olmadan ülke aydınlığa çıkamaz, barışa kavuşamaz. Bu nedenle kırk yıl süren savaş ancak demokratik bir ortamda çözümlenebilir. Bunun tek yolu karşılıklı anlayışla yek diğerini dışlamadan yan yana gelmekten geçmektedir. Aksi durumda Almanya’daki papaz örneğinde olduğu gibi her kesim sırası geldiğinde yok edilecektir.

Faşizmin temel özelliği yalan söylemektir. Demokratik güçler yalanla birbirlerini aldatma yerine, sorunları demokratik ortamda çözmeyi yeğlemek zorundadır. Artık Türk-Kürt kardeşliği söylemi sorunun çözümüne yetmemektedir. Ulus kavramı anlaşılmalı ve aralarındaki Türk-Kürt kan bağı da gözden uzak tutulmayarak sağlam bir temele oturtulmalıdır. Silah düşmana karşı kullanılır. Demokrasi bileşmesinde silahlar susmalı, çözüm demokratik ortamın sağlanmasına bırakılmalıdır.

Bu iktidar demokratik yoldan iktidardan uzaklaştırılmazsa, ülke Sevr’e dönmek zorunda kalacaktır. Tarımı bitmiş, ekonomisi borçla çevrilen bir ülkede ne etnik barış ne sınıflar arası barış sağlanır. Afrika Sudan topraklarına teşvik kredisi veren, ülkenin gelirlerini Katar şeyhlerine ipotek eden iktidar, bu ülkeyi yönetemez. Yurtseverler arasındaki siyasal görüş farklılıkları yurtseverlik temelinde arka plana atılarak düşmanlıklar son bulmalı ve Cumhuriyet’e, demokrasiye, laikliğe ve çağdaş kazanımlara sahip çıkan referandum bileşenleri için aralarında çatışmasız dönem başlatılmalıdır.

Bunları da sevebilirsiniz