Kadına Dayatılan Çıkmaz: Namus ve Töre

Geçtiğimiz günlerde dört erkek kardeşi tarafından öldürülen Özlem Aykutluğ haberi ile Türkiye’de namus algısı ve sonuçlarının yıllardır değişmediği gerçeğini bir kez daha görmüş olduk. 8 Şubat tarihli habere göre Ankara’da bir yol kenarında altı kurşunla öldürülmüş bir kadının cesedi bulundu. Kadının 35 yaşındaki Özlem Aykutluğ olduğunun belirlenmesi üzerine, polis soruşturma için şüpheli dört kardeşi gözaltına aldı. Cinayeti itiraf eden kardeşler, ifadelerinde Özlem Aykutluğ’un ‘erkekle görüştüğünü’, ‘köyde herkesin bunu konuştuğunu’ iddia ederek, “Ailemizin şerefine leke sürdü, namusumuzu temizledik, pişman değiliz” dedi. Buraya kadar her şey ne kadar tanıdık ve alışılagelmiş bir hikaye değil mi?

Oysaki 2 çocuk annesi olan Özlem Aykutluğ, evliliği boyunca eşi tarafından şiddete uğramıştı. Dahası eşi işlediği başka bir suçtan firariydi ve tehlikenin boyutu daha da büyüktü. Belki de ailesinin yanına sığınmış ve kendinden çok çocuklarının hayatı için endişe ediyordu. Bir yandan eşinin bir yandan ailesinin kıskacında sıkışan Özlem, son yolculuğunda bile “Beni öldüreceğinizi biliyorum, yalvarıyorum çocuklarıma sahip çıkın, onları ortada bırakmayın”diyordu. Çünkü dünyada en büyük kötülüğün sahipsiz kalmak olduğunu sanıyordu. Böyle büyütülmüştü. Annesinden babasına itaat etmeyi öğrendi. Ardından bunu kendi evliliğinde uyguladı. Erkek kardeşlerine hizmet etti çocukluğu boyunca ve evlenince de eşiyle çocukları için saçını süpürge etti. Mahalle baskısı yüzünden sokağa çıkması mesele oldu. Kulaktan kulağa yayıldı Özlem’in ne giydiği, nereye gittiği, kiminle konuştuğu… Sonunda dünyanın en büyük kötülüğünü onun sahibi olduğunu düşünen ailesinden gördü. Ona destek olması gereken ailesi toplum tarafından yaratılan bir ölüm makinesine dönüşmüştü.

Yakın Ertürk’ün “Sınır Tanımayan Şiddet” kitabında, namusun Türkiye toplumunda önemli bir değer olarak kadınlar ve onların cinsellikleri üzerinde katı bir kontrolün yeniden üretilmesine hizmet ettiğini vurgular. Dahası kadın üzerinde tahakküm aracı olan namus, bölgede ‘töre’ diye anılan geleneksel hukukun bir parçası olarak kodlandığı için özellikle önemlidir. Töreye göre aile kendi üyelerinin namus kurallarına uymasını gözetmek zorundadır. Kuralların ihlali veya ihlal edildiğine ilişkin söylentiler tüm aile üzerinde bir leke olarak görülmektedir. Bu leke, bedeli cinayet dahi olsa, temizlenmelidir. Söylentilerin gerçek olup olmaması önemsizdir, çünkü söz konusu olan toplumun namusa aykırılığı algılaması ve bunun ailenin toplumsal statüsüne etkisidir.

Namus adına işlenen cinayetleri kadınlara yönelik diğer şiddet türlerinden ayıran, bunların genelde organize olmaları ve infaz edilme biçimleridir. Bu cinayetlerin alenen işlenmesi, esas olarak ataerkil imtiyazı korumak için kadınların toptan terörize edilmesine hizmet eder.

Türkiye’de namus cinayetleri gerçeği, 2004 yılında Güldünya haberiyle gündeme gelmişti. Büyük tepki ve ilgi uyandıran bu kadın hikayesini hatırlayacak olursak; Güldünya Tören, tecavüze uğrayıp sorumlusunun ortaya çıkması ile aşiret kararı verilip kuma olarak köyü terk etmesi istenmişti. Güldünya bu kararı kabullenmedi ve İstanbul’a amcasının yanına yollandı. Bu arada tecavüz eden akrabası ise kaçmıştı. Güldünya’nın ailesi peşini bırakmıyordu, abisinin öldürme girişiminden polise sığınarak kurtuldu ve yine köyünden tanıdığı ve Bitlis’te imamlık yapan arkadaşının babasının yanına gitti. Tecavüz sonucu olan çocuğunu doğdu, kurum bakımına verdi. Ancak sonu kaçınılmazdı. Aşiretin ölüm kararı ile ağabeyleri tarafından bulunarak sokak ortasında vuruldu. Hastaneye kaldırılan Güldünya, on iki saat sonra hastaneye gelen kardeşi tarafından öldürüldü. Peki, sonrasında geçen yıllar neyi mi değiştirdi?

-Tecavüz eden akrabası Servet Taş 14 Ekim 2011’de sokak ortasında Güldünya’nın babası Şerif Tören tarafından kurşunlanarak öldürüldü.

-Baba Şerif Tören’in Servet Taş’ı öldürmesi ile ilgili dava iki aileyi birbirine düşürdü. Kartal Adliyesi 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davada bıçak ve sopalarla kavga eden iki aileden 7’si ağır 30 kişi yaralandı.

-Güldünya’yı öldürdüğü için 23 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırılan ve cezaevinde olan kardeşi Ferit Tören de 29 Şubat 2012’de öldü. Ölüm nedeni kalp krizi olarak açıklandı.

-İki aile arasında süren kan davası, 6 Ocak 2013’te Zeytinburnu Yenidoğan Camii konferans salonunda yapılan barış yemeğiyle sona erdirildi. Sekiz yıldır süren kavganın sonunda iki aileyi barıştıran dört maddelik barış antlaşmasına göre “Bu dava yüzünden hiç kimse toprağını satmayacak, köyde kardeşçe yaşanacak, köyden çıkılması söz konusu olmayacak. Töre denilen kötü ve çirkin âdet terk edilecek.”. İki ailenin bireyleri birbirlerine kesme şeker ikram etti. Kutsal kitapları altından da geçen aileler birbiriyle öpüşüp barış yemeği yedi(!)

-Güldünya’nın öldürüldükten 9 yıl sonra cenaze namazı kılındı, barış anlaşmasına imza atan aile büyükleri, kadınlara şiddet uygulamayacaklarını ve kız çocuklarının eğitimine önem vereceklerini taahhüt etti(!)

-Baba Şerif Tören’in davası sonuçlandı ve müebbet hapis cezasına çarptırıldı.

Güldünya geri geldi mi?

Güldünyalar bitti mi?

Bunları da sevebilirsiniz