Before the Flood

Tufandan önce benim için Hieroynmus’un 1500’lü yıllarda resmetmiş olduğu ‘’Dünyevi Zevkler Bahçesi’’ adlı eseri en başta izleyiciye sunarak resmin hangi panelindeydik ve hangi panele doğru gidiyoruz sorusunu soran ve cevaplamaya çalışan bir belgesel niteliğinde. İklim değişikliği,küresel ısınma tehdidinin dünyanın farklı yerlerindeki etkilerini gözler önüne sererek gidişatımıza dair tespitleri izleyiciye çok açık bir biçimde sunuyor. Ayrıca ‘’tek bir yuvamız var, kurtulursak hep birlikte kurtulacağız, batarsak da aynı şekilde hep birlikte batacağız’’ fikri hakim olan ve harika farkındalığa sahip bir yapıt.

Filmde en önemli sorunlar olan türlerin yok olması, fosil yakıtlar, karbon salınımı ile ilgili tanımlar yapılıyor, örnekler gösteriliyor ve bilinçlendirici konuşmalara yer veriliyor. Bunları yaparken geçmiş ile günümüz karşılaştırılarak problemin zihnimizde somutlaşması sağlanıyor aynı zamanda. Ve araştırmalar yapıldıkça mücadele etmemiz gereken birçok sorun olduğunu görüyoruz.

Fosil yakıt konusunda bir takım bilinmesi gereken gerçekleri bizlere gösteriyor belgesel. Fosil yakıttan çıkar sağlayan kişilerin iklim değişikliğinin reddiyle alakalı çok büyük bir algı yönetimini finanse ettiğini öğreniyoruz. Fosilden en çok kar sağlayan isimler ve şirketler veriliyor. Burada insanlara ‘’tüketim alışkanlıklarınızı değiştirin.’’ mesajı veriliyor haklı bir şekilde. Bu konuda dile getirilen ‘’o kadar çok fosil yakıt tüketiyoruz ki buzullar eriyor’’ repliği ile de durumun ciddiyetini anlatmaya çalışılmış. Aracı için yakıt alırken, ısınmak amacı ile doğalgazı kullanırken veya elektrik enerjisini kullanırken buzulların erimesine sebebiyet verdiğini kim düşünür, değil mi ? O sırada onun ihtiyaçlarının giderilmesinden önemli bir şey yoktur çünkü. Ne kadar isterse, ne kadarı onu tatmin edecekse o kadar kullanmalıdır. Alternatif yollar düşünmeye bu kadar geç kalınmasaydı keşke.

Film aynı zamanda çoğu kişi için bilinmeyeni ve görünmeyeni gözler önüne seriyor. Palm yağı sektörü ile ilgili bilgiye sahip olan çok fazla insan olduğunu düşünmüyorum. Endonezya’da palm yağı için ormanların katledildiği gerçeğini ben bu belgesel sayesinde öğrendim. Palm yağı dediğimiz şey ise satın aldığımız neredeyse her şeyde var. ‘’Peki biz bundan nasıl kaçacağız? ’’ sorusunun cevabı da net bir şekilde veriliyor belgeselde: -Yeme şeklimizi değiştirerek. Bu öneri günümüz dünyasında, günümüz ekonomisinde ne denli etkili olur bilmiyorum fakat değindiği nokta hafife alınamayacak, belki de en önemli noktalardan birisi.

Benim için en dikkat çekici açıklamaları ve çok çarpıcı gerçekleri Hindistanlı aktivist Sunita Narain dile getiriyor. Hepimiz ABD’nin küresel ısınmaya en fazla sebep olan devlet olduğunu biliyoruz, fakat Narain’in Hindistan ve diğer gelişmemiş ülkeler ile ABD karşılaştırmaları sonrası durumun ciddiyetinin düşündüğümüzden daha fazla olduğunu görüyoruz. Bir örnek verecek olursak ‘’Bir ABD’li vatandaşın evde harcadığı elektrik 61 Nijeryalınınkine eşittir.’’ Müthiş bir kaynak eşitsizliği varlığından söz etmek mümkün. Diğer yanda Hindistan’da hala yemek pişirmek için tezek yakan insanlar var ve 300 milyon elektriği kullanamayan insan. Bir diğer şaşırtıcı gerçek ise önceliği gelişim ve yoksulluktan kurtulmak olan Hindistan bile ABD’ye nazaran güneş enerjisine daha fazla yatırım yapıyor. Dicaprio’nun kendisini ve halkını eleştirmesi de yerinde bir hareket olmuş. Hatta Amerikan film sektörünün kendini eleştirdiği nadir yapımlardan diyebiliriz.

Belgeselin büyük bölümünü rahatsız edici gerçekler oluştursa da kanserli ve ölmeye çok yakın olmasına rağmen hala üzerinde yaşadığımız dünya için neler yapılabileceği üzerine çalışan bir bilim insanı bizlere umut saçıyor. Vaktinde ve zekice çözümler ile problemlerin halledileceğine dair inancından etkilenmemek elde değil. Aynı zamanda Elon Musk ve diğer bilim insanları, Papa Franciscus çağrısı, çeşitli politikacılar ile birçok diyaloğa yer verilmesi ve de meselenin sadece çevresel değil ulusal güvenlik sorunu olduğunu da vurgulaması açısından aslında birçok çeşitli kesimi etkileyebilecek, harekete geçirebilecek nitelikte bir belgesel. Politik göndermeler de oldukça yerinde.

Attığımız her adımı değiştirebilmemizin mümkün olduğunu, aslında bizlerin yeryüzüne yapabileceği en büyük iyiliğin tüketim alışkanlıklarımızı radikal bir biçimde değiştirmekten geçtiğini görüyoruz. Dünyayı ve atmosferi cam içinde tasvir eden Dünyevi Zevkler Tablosu aslında ne kadar hassas, kırılgan bir evimiz olduğunu gösteriyor bize. Bence tabloda şu an ikinci ve üçüncü panel arasında bir yerdeyiz. Üçüncü panele doğru ilerliyoruz fakat durabilmemiz mümkün. Yapacağımız tek şey yegane evimizi, dünyamızı korumak. Aksi taktirde tarihe karışacağız.

BAŞKA BİR DÜNYA MÜMKÜN



Ek olarak :

NASA’da çalışan, bizlere umut serpen bilim insanın da gösterdiği ayrıntılı küresel ısınma gösterimi linki:

http://www.nasa.gov/press-release/nasa-releases-detailed-global-climate-change-projections

Bunları da sevebilirsiniz

Bir cevap yazın