TL’nin Dolar Karşısındaki Değer Kazanıyor Olması Normal mi?

Prof. Dr. Erinç Yeldan’ın Cumhuriyet Gazetesinde yazdığı “Doların Fiyatı Nereye?” başlıklı yazısı, son dönemde siyasetçisinden şirket yöneticisine, esnafından sırdan insanına kadar herkesi etkileyen, dolayısıyla da herkesin merak ettiği TL’nin değeri daha ne kadar düşecek sorusunu tartışıyor. (http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/668690/Dolarin_fiyati_nereye_.html)


Yazarın, dövizin fiyatının uzun dönemde ülkeler arasındaki enflasyon farklarına bağlı olarak değişeceği gerçeğini dikkate alarak yapmış olduğu hesaplamaya göre; 2016 sonu itibarıyla, doların satın alma gücünü koruyacak olan fiyatı dengesi 3.72 TL. Söz konusu rakamın, 3,60’lar düzeyine kadar düşen mevcut dolar kurunun üstünde olduğunu, bunun TL’nin değer kaybettiği dönemde 103’ler seviyesinin üzerine çıkmış olan Dolar Endeksinde yaşanan gerilemeden kaynaklandığını özellikle belirtmekte yarar var.


Bu durumda, enflasyon oranının, yani hayat pahalılığının daha yüksek olduğu ülkemiz para biriminin (TL’nin), daha düşük bir enflasyona sahip ABD’nin para birimi (dolar) karşısında değer kaybı yaşıyor olmasında şaşırılacak bir durum olmadığını, daha da ötesi iki ülke arasındaki enflasyon farkı arttıkça, TL’nin değer kaybının da süreceğini söylemek mümkün. (https://tr.investing.com/quotes/us-dollar-index)


O zaman niçin TL değer kaybedince şaşırıyoruz ya da şaşırıyormuş gibi yapıyor, faiz lobisiymiş, şuymuş, buymuş diyerek onu bunu suçluyoruz?


Şaşırıyor gibi yapmamızın altında yatan temel sebep, her yıl Hükümet ve Merkez Bankasının (TCMB) birlikte belirlediği enflasyon hedefinin özellikle 2006 yılından bu yana bir türlü tutturulamıyor olmasının (bazı yıllar gerçekleşen enflasyon, hedeflenenin neredeyse 2-2,5 katı olmuş), beklenmeyen, kimsenin öngöremeyeceği nedenlerden kaynaklandığı algısını yaratmak. İdarenin, yani siyaset ve bürokrasinin hedeflerin tutturulamaması konusundaki hatalarını görünmez kılmak. (http://www.tcmb.gov.tr/s/wcm/connect/tcmb+tr/tcmb+tr/main+menu/para+politikasi/fiyat+istikrari/enflasyon+hedefleri)


Son yayınlanan (3 Şubat 2017) Ocak 2017 enflasyon rakamları enflasyondaki yani hayat pahalılığındaki yükseliş eğiliminin artarak sürdüğünü ortaya koyuyor. Yurt içi üretici fiyat endeksi (Yİ-ÜFE), 2017 yılı Ocak ayında bir önceki aya göre %3,98, bir önceki yılın aynı ayına göre %13,69 artarken, TÜFE’deki artış, 2017 yılı Ocak ayında bir önceki aya göre %2,46, bir önceki yılın aynı ayına göre %9,22 olarak gerçekleşmiş. (http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=24781, http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=24769)


Gerçekleşme, gerek piyasanın gerekse Orta Vadeli Programda 2017 yılı için öngörülen yüzde 6,5 (Merkez Bankası üç gün önce revize ederek, yüzde 8’e çıkardı) enflasyon beklentisinin oldukça üzerinde. Bu durumda, ABD, AB gibi Merkez ülkelerle aramızdaki enflasyon farkının önümüzdeki dönemde de artacağını, bunun da TL’nin değer kaybının sürmesine neden olacağını varsaymak yanlış olmayacaktır. (http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/Yaynlar/Attachments/722/Orta%20Vadeli%20Program%20(2017-2019).pdf, http://www.bloomberght.com/haberler/haber/1981749-enflasyon-ocakta-beklentiyi-asti)


Rakamlardan anlaşıldığı kadarıyla, ekonomik gerçekler TL’nin değer kaybını siyasi risklere (Anayasa oylaması gibi) ve ülkemize yönelik olarak gerçekleştirildiği söylenen siyasi nedenli spekülatif saldırılara bağlayan söylemin doğruluğu konusunda ciddi şüpheler oluşturacak nitelikte.


Tam tersi olarak, TL’nin şu ana kadar gerçekleşen değer kaybının bizatihi son 13 yılda uygulanan, borç parayla ödünç refah ekonomisinin, gerçekte hiç de şaşırtıcı olmayan, ABD Merkez Bankası başta olmak üzere gelişmiş ülke merkez bankalarının uyguladığı genişlemeci para politikaları nedeniyle ortaya çıkması gecikmiş sonucu olduğunu söylemek de mümkün.

Bunları da sevebilirsiniz