Analiz 86

Liberalizmin iflası , Brexıt, Trump, korumacılık eğilimleri, savaş korkusu , gittikçe sıklaşan kitlesel protestolar, dinci terörizm dünya ekonomisinin merkezlerinde tehlikeli bir dönemin başladığına işaret etmektedir. Kapitalist sistem tıkandığında yeni arayışlar hep gündeme gelmiştir. Var olan sistemi destekleyen toplumsal katmanların bir bölümünün bu arayışlara direndiği görülebilir. Bu tepki yön değiştirme krizine yol açar. Bu krizi aşabilmek için yasaların, devletin kadrolarının , siyasi seçkinlerin değişmesi gerekir. Bu bağlamda fiziki ve simgesel şiddet gündeme gelebilir. Yön değiştirme krizi sırasında , hem sermaye sınıfı ile işçi sınıf arasında , hem de sermaye sınıfının kendi arasında çelişkiler derinleşebilir. İşçi sınıfının farklı kesimlerinin çıkarları da çatışabilir . Sınıfların siyasi kararların alınma süreçleri üzerindeki göreli etkinlikleri değişmeye başlar. Benzer bir değişim sürecini uluslararası düzeyde, emperyalist devletler –bağımlı devletler, yükselen güçler arası ilişkilerde de izleyebiliriz. Günümüzde birbiriyle çelişen arayışlara ve direnişlere ilişkin bir yön değiştirme krizinden söz edilebilir.

Bu konuda bir yaklaşım , eski neo-liberal küreselleşmeci rejimi, halkın tepkilerini yatıştıracak kimi reformlarla korumak istemektedir. İkinci yaklaşım, iç içe geçmiş projelerden oluşmaktadır. Krizi ulusal zeminde aşamaya yönelik bu proje gerilemekte olan Batı egemenliğinin, Hıristiyan değerler üzerinden restorasyonunu hayal eden dinci , beyaz, erkek, ırkçı bir yaklaşım içermektedir.

Bir üçüncü yaklaşım ise, bu iki yaklaşımın önerdiği seçeneklere hayır demektedir. Bir negatif diyalektikle ilerleyen bu yaklaşımın içinde emperyalizme, kapitalizme karşı direniş tohumları filizlenmektedir.

Dahası bu yaklaşım kapitalizmin var olan rejiminin, ekonomik, siyasi , kültürel , ekolojik, sosyolojik hatta psikolojik tüm sorunlarını , ırkçı, dinci nostaljilere kapılmadan , bilimsel, teknolojik gelişmeleri de kucaklayarak ortaya koyduğundan, yeni bir sermaye birikim rejiminin olasılıklarını da içinde taşımaktadır.

Mart ayında Hollanda seçimleri, nisanda Fransa seçimleri , Rusya’ya farklı bakan sağ-popülist partilerin Avrupa’da yükselişi, Avrupa Birliğinde dağılmayı hızlandırabilir. Bu gelişmeler NATO’nun zayıflamasına , Rusya’nın manevra alanının genişlemesine açılmaktadır. Hollanda’da camileri Nazi tapınaklarına , Kuran’ı Kavgam kitabına benzeten Geert Wilders’ın partisi PVV’nin , Fransa’da ulusal cephenin lideri Marine Le Pen’in seçim süreci , ABD’de Devlet başkanı olması çok uzak bir olasılık olarak değerlendirilen Trump sürecine benzemektedir.

16 Nisan ‘da güzel ve tek ülkemizde yapılacak olan referandum hakkındaki görüşlerimi Şubat ayında Analiz 85’te kapsamlı olarak yazmıştım. Sonuç ne olursa olsun toplum şimdiden kültürel ve duygusal olarak ikiye bölünmüş durumdadır. “Hayır” da çıksa , “Evet” de çıksa her iki durumu da toplumun dağılma süreci olarak okumak olanaklıdır. Referanduma hazırlanıyoruz da peki ya referandum sonrasına ? Bu yanlıştan dönebilmek için hala zamanımız var.

Türkiye Varlık Fonu (TVF) için de iki kelam edecek olursam; söz konusu olan şeyin aslında AKP’nin yeni koalisyonlar kurgulama ve sermaye gruplarını kamu rantları yoluyla hizaya getirme operasyonu olduğu açıkça görülmektedir. Bu devasa şirketin varlık değeri karşısında İstanbul finans burjuvazisinin iştahı ise çoktan kabarmıştır.

Aydınlık bir ay dileği ile.

Bunları da sevebilirsiniz