Yapısal Reformcu Piyasacı Korosuna Merkez Bankası da Katıldı

Yaşanan siyasi ve ekonomik umutsuzluk ortamında, umutsuzluğu fırsata dönüştürmek isteyen neo-liberal yapısal reformcu kesim, ulus devletin yetki alanını, küresel mali sermaye ve küresel hegemon güçler lehine biraz daha daraltacak, 24 Ocak 1980 milatlı “yapısal reform” sürecini nihayetlendirmek için var güçleriyle ve el birliği ile çalışıyorlar. Amaç, neo-liberal küreselleşmeciliği/serbest piyasacılığı siyaseten değişmez/değiştirilemez kılmak, hatta anayasal güvenceye kavuşturmak.

2001’de başrolde Kemal Derviş’in oynadığı kriz oyununda da benzer şeyler yaşanmış, kriz gerekçe gösterilerek, ulus devleti küresel mali sermaye ve hegemon güçler karşısında zayıflatacak anayasa değişiklikleri, anayasaya aykırı (Merkez Bankası yasasında yapılan ve bankayı siyasetten bağımsız hale getiren değişiklikler gibi) mevzuat değişiklikleri yangından mal kaçırırcasına meclisten geçirilivermişti. Daha sonrası da hatırlardadır. Kemal Dervişin yönlendirmesiyle mevcut hükümet yıkılmış, Derviş yaptığı hizmetlerden dolayı ve büyük sermayenin yönlendirmesi ve teşvikiyle Deniz Baykal tarafından milletvekilliği ve genel başkan yardımcılığıyla taltif edilmiş, AKP’ye iktidar yolu açılmıştı.

Günümüzde yaşananlar, 15 yıl önce yaşadığımız o günleri hatırlatıyor. Krizi fırsata çevirmek isteyenler o gün olduğu gibi, bugün de kolları sıvamış durumdalar. Bu amaç doğrultusunda gün geçmiyor ki yeni bir yapısal reform çağrısıyla karşı karşıya kalmayalım.

Kısaca hatırlayalım.

Mehmet Şimşek: “Rating kuruluşlarına vereceğimiz en iyi cevap yapısal reformları daha da hızlandırmak, mali disiplini korumaktır. Durmak yok reformlara devam.” ( https://tr.sputniknews.com/ekonomi/201609241024976785-mehmet-simsek-moodys/ )

Selin Sayek Böke: “Mehmet Şimşek’in sözünü ettiği ikinci ve üçüncü nesil reformların neden hiçbirisi eylem planında yok. Bir tane örnek gösterebilir mi? Ortada bol bol yapısal reform lafı var, ancak kendi yok.” ( http://www.gercekgundem.com/ekonomi/175006/boke-harcama-paketi )

TÜSİAD Uluslararası Koordinatörü ve AB Temsilcisi Dr. Bahadır Kaleağası: “TÜSİAD olarak yapısal reformların önemini her fırsatta dile getiriyoruz.”

( http://www.istekadinlar.com/patronlar/kaleagasi-dijital-donusum-icin-reformlar-hizlandirilmali-h1081.html )

TOBB Yönetim Kurulu Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu: “Kişi başına düşen milli gelirimizi tekrar yukarıya çıkarabilmek için daha önce yaptığımız gibi yapısal reformlara odaklanmamız lazım.”

( http://www.tobb.org.tr/Sayfalar/Detay.php?rid=21045&lst=MansetListesi )

Üstelik öyle bir söylüyorlar ki, sanırsınız küresel mali sermaye ve hegemon güçlerin talebi olan yapısal reformları yaptığımızda gerek ekonomik gerekse demokratik tüm sorunlarımız çözülecek. Küresel finans güçlerinin talepleri doğrultusunda ulus devleti zayıflatarak, bir kesim tarafından “faiz lobisi” diye de adlandırılan küresel finans güçlerine karşı zafer kazanmış olacağız.

Özel sektör ve siyaset ağırlıklı olarak, yapısal reformcu cephesini/lobisini daha da genişletmek mümkün. Yukarıda bir kısmını saydığımız özel sektör örgütleri, AB, Dünya Bankası, OECD, DTÖ ve benzeri uluslararası ve ulus üstü kuruluşların yoğun baskı ve yönlendirmesiyle sağcısıyla solcusuyla siyaset kurumunu ulus devleti yok etme pahasına “piyasa dostu” ve “reformcu” olma konusunda baskı altına alıyorlar. Ekonomiye ilişkin masum taleplermiş gibi sunulan yapısal reformlar yoluyla, devletin idari yapısının, hukuk düzeninin, ulus devlet aleyhine, küresel mali sermaye ve hegemon güçler lehine, “piyasa dostu olacak, ülkeye borç verenlerin haklarını garantiye alacak şekilde yeniden yapılandırmasını istiyorlar. http://odatv.com/gercekten-bu-reformlar-yapilinca-ekonomi-duzelecek-mi-saniyorsunuz-2111161200.html

Yapısal reformcu koroya son olarak Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası da (TCMB) katıldı. Hükümet, Ana Muhalefet, TÜSİAD, TOBB, Uluslararası Yatırımcılar Derneği (YASED), vb. derken anlaşılan o ki sıra, bastığı paranın değerini korumakta, enflasyon hedefini tutturmakta bir türlü başarı sağlayamayan Merkez Bankasına gelmiş görünüyor.

İş o kadar çığırından çıktı ki, 20 Aralık tarihli Para Politikası Kurulu; “Kurul, yapısal reformların uygulamaya geçirilmesinin büyüme potansiyelini önemli ölçüde artırabileceğini değerlendirmektedir.” diyerek TBMM’ne, gerektiğinde Anayasa değişikliklerini de kapsayacak yapısal reformları yapması, TBMM’ye karşı sorumlu Hükümete yapısal reformları uygulaması için tavsiyede bulunuyor.

( http://www.tcmb.gov.tr/s/wcm/connect/tcmb+tr/tcmb+tr/main+menu/duyurular/basin/2016/duy2016-66 )

Meclisimiz de boş durmuyor. Yapısal reform taleplerini ellerinden geldiğince hızlı, iş birliği ve uyum içerisinde sağcı, solcu, milliyetçi, ümmetçi demeden yerine getiriyor. Son başarıları Sınai Mülkiyet Kanunu. 193 maddelik yasa TBMM’de oybirliğiyle kabul edilmiş. Tasarının yasalaşmasına iktidar partisi Ak Parti’nin yanı sıra CHP, MHP ve HDP de destek vermiş. Hiçbir konuda anlaşamayanlar yapısal reformlara devam konusunda anlaşmış. ( http://odatv.com/cakma-urun-alana-hapis-2412161200.html )

Sanırsınız biz bu “reformları yaptığımızda dünyanın parası ülkemize akacak, tüm para babaları (yatırımcılar) ülkemizde yatırım yapıp ülkemizi kalkındırmak için sıraya girecekler. Paralarını bizim ülkemize getirecek ama ülke yönetimine karışmayacak, siyasetin dışında kalacaklar.

Konuyla ilgili bir diğer gelişme, Piyasacı basının müjde olarak duyurduğu, Avrupa Birliği’nin, Türkiye ile Gümrük Birliği Anlaşmasının kapsamını genişletmek için adım atmaya hazırlandığı haberi.

Bir yandan Batının iki yüzlü tutumundan, çifte standart uyguladığından şikâyet ediyor, Suriye’de teröristlere destek verdiğini, faiz lobisinin ülke ekonomisini batırmak için uğraştığını söylüyor, Şangay İş birliği Örgütüne selam yolluyor diğer yandan uluslar arası mali sermaye ve hegemon güçlere bağımlılığımızı daha da artıracak yapısal reformları hep bir ağızdan savunuyor, savunmakla da kalmıyor her gün yeni adımlarla bağımlılığı pekiştirmeye çalışıyoruz.

Görülen o ki, ne koşulsuz batıcıların dillerinden düşürmediği, 200 yıllık “batılılaşma” / “uygarlaşma” mücadelesinde yaşananlardan, bir o yana bir bu yana sürüklenmelerden, denize düştük diyerek yılana sarıldığımız günlerden bir ders almış ne de Atatürk’ün Ekonomik ve siyasi bağımsızlık diyerek niçin farklı bir yol izlediğini anlamış durumdayız.

Hal böyle olunca da bir o yana bir bu yana savruluyoruz.

Bunları da sevebilirsiniz