Küreselleşme Süreci : Kısa Bir Analiz

Her politik olayın bir ekonomik nedene dayanmasından dolayı, küreselleşme; hem ekonomi hem siyaset için ilgi odağı olan, dinamikleri, olumlu ve olumsuz etkileriyle günümüz dünyasına yön veren bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir tanımlama yapacak olursak, dünyanın farklı bölgelerinde varlıklarını sürdüren birey, firma ve toplumların aralarında var olan ilişki ve etkileşimi ´karşılıklı bağımlılık´ şeklinde sürdürmesi ve geliştirmesidir. Küreselleşme özellikle 1980 yılından sonra büyük devletlerin artan arz stoğunu eritmek amacıyla ortaya konulan bir kavramdır. Küreselleşme süreci çok yönlü olarak etkisini tüm hızıyla sürdürdüğünden dolayı, etki ve dinamikleri günümüzde hala tartışılmaya devam etmektedir.

Küreselleşme, Türkiye ve Dünya konjonktüründe başta ekonomi alanında olmak üzere, siyasi, demografik, kültürel ve bunlara bağlı birçok alanda çeşitli değişiklikleri beraberinde getirdi. Peki bu değişikler ne tür etkiler yarattı? Türkiye´ye ne getirdi, ne götürdü? En önemlisi küreselleşme kavramının devletler, şirketler, bireyler bazında getirdiği değişiklikler kime yaradı? Tanımında var olan ´karşılıklı bağımlılık´ kavramını hakkıyla yerine getirebildi mi?

Küreselleşme ile birlikte 1980 sonrası ülkemiz ve dünya, sosyo-ekonomik olarak büyük değişiklikler yaşadı. Bu değişiklikler; devletler, firmalar, bireyler ve bürokraside etkisini net olarak ortaya koymuştur. En önemli değişim, 1980 sonrası para ve mal akışkanlığının hız kazanmasıyla birlikte, dünyanın tek bir pazar niteliğine bürünmeye başlaması oldu. Üretim ekonomisi etkisini kaybederken, para ve sermaye piyasaları önem kazanmaya başladı. Böylece spekülatif sermaye kavramı ön plana çıkarak, spekülatör diye tanımladığımız kişiler toplumda popülerliğini artırmaya başladı. Değişik ülkelere yatırım yapan bu spekülatörler servetlerini katlamayı başardılar. Ayrıca bu durum şirketler ve devlet bazında bazı ülkelerin ön plana çıkmasına olanak sağlamıştır. Bu durumdan en çok yararlanan kesim uluslararası şirketler ve bu uluslararası şirketlere sahip olan ülkelerdir.

Küresel toplum düşüncesi, kimi zaman ´birleştirici´ kimi zaman ´ayrıştırıcı´ bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Dikkat edilmesi gereken nokta kürselleşme hareketinin bu iki süreci ´eş zamanlı´ olarak yürütmesidir. Somut örnek vermek gerekirse Kıbrıs´ta birleştirici bir role bürünen küreselleşme, Sudan´da ayrıştırıcı bir rolle karşımıza çıkmaktadır. Bu gün Kıbrıs için görünürde birleşme çabaları hala sürdürülürken, Sudan, sömürgeci devletlerin ülkenin güney kısmına yerleşip, misyonerlik faaliyetlerine hız vermesi sonucu güneyinde bir hristiyan devleti kurularak, ayrıştırılmıştır. Görünen odur ki süreç dünyanın bir kısmında ´ayrıştırıcı´ diğer kısmında ise ´birleştirici´ yönleriyle etkisini hız kesmeden sürdürmektedir. Türkiye için ise bu sürecin nasıl işlediği, özellikle güncel olaylar kapsamında hepimizin malumudur.

Şirketler bazında genel bir değerlendirme yapacak olursak dünyada genel olarak uluslararası şirketlerin, ülke çapında ise bu şirketlerle iş yapan büyük firmaların kazançlı çıktığını görmekteyiz. Elbette ki bu sürecin olumlu yönleri de bulunmaktadır. En önemlisi bireysel bazda inceleyecek olursak; para ve mal akışkanlığının hız kazanmasıyla birlikte, dünyanın diğer ucunda üretilen bir malı burada kolaylıkla satın alabildiğimiz doğrudur. Ancak bu malların ticaretini küçük esnafın değil, büyük AVM´lerin yaptığını hesaba katarsak, bunun küçük esnaf için olumlu sonuçlar ortaya çıkarmayacağı açıkça ortadadır. Dolayısıyla bu olay devinimi beraberinde getirerek, kısa dönemde alışkanlıkların etkisiyle ortaya çıkamasa da uzun dönemde ülke içinde ´bakkaldan, AVM´lere geçiş ´ sürecini hızlandırarak, küçük esnafı olumsuz etkileyecektir. Kaçınılmaz olarak küreselleşme sürecinden ülke içinde kazançlı çıkan büyük firmalar olacaktır.

Tarımsal ürünler bazında ise bu süreç olumlu etkisini yine gelişmiş devletler tarafında ortaya koymaktadır. Gelişmiş devletler dünyadaki pazar payını artırabilirken, az gelişmiş ve ya gelişmemiş devletlerin payı ise dünya piyasalarında gün geçtikçe azalmaktadır. Somut olarak, ABD pamuğunu eskisini oranla çok daha fazla pazarlayabilirken, ülkemiz tohumda dışa daha çok bağımlı bir hale gelmektedir. 20-30 yıl öncesine kadar hiç ithal etmediğimiz ürünleri, ithal etmeye başlamamız bu sürecin bizi çok olumlu etkilemediğinin en önemli göstergelerinden biridir.

Dünyanın tek pazar haline gelmesi, düşük maliyetleri daha da önemli bir konuma getirmektedir. Düşük maliyetle üretim yapabilen Çin, Hindistan gibi ülkeler bizim gibi ülkelerden daha düşük fiyatla ürünlerini pazarlama imkanı yakalayabildiğinden, dünya piyasalarında yıllar itibariyle çok daha avantajlı konuma gelmişlerdir. Bunun sonucu olarak 20-25 sene öncesinde dünyanın en önemli 30 firması arasında yer almayan Asya ülkelerindeki şirketlerin günümüzde dünyanın en önemli şirketleri arasında yer aldığını görmekteyiz.

Sonuçta küreselleşme kavramının teorik olarak sahip olduğu ´karşılıklı bağımlılık´ ilkesinin uygulama boyutunda yer almadığı açıkça görülmektedir. Hem ülke içinde bireyler arasında, hem de devletler bazında var olan makasın açıldığı yadsınamaz bir gerçektir. Ülke içinde güneydoğudaki bir çobanın küreselleşmeden kazançlı çıkmadığı, ancak büyük firmaların bu sayede kazançlarını günden güne artırdığı görülmektedir. Ayrıca dünyayı tek pazar haline getirme çabaları ´Kelebek Etkisi´ filmini ekonomide canlı olarak yaşamamıza neden olmuştur. Bunun en somut örneğini 2008 krizinde net olarak yaşadık. Amerika´da Lehman Brothers adlı yatırım bankasının batmasıyla başlayan kriz net bir biçimde neredeyse tüm dünyayı doğrudan ve dolaylı olarak etkiledi. 1980 sonrası özellikle bizim gibi ülkelere dayatılan neo-liberal politikaları küreselleşme ile bağdaştıracak olursak, bu süreç gelir dağılımında da büyük adaletsizliği beraberinde getirmiştir. Bugün OECD içindeki 30 ülke arasında Türkiye gelir dağılımı adaletsizliğinde 3. sırada yer almaktadır. Kilit nokta olarak kime yarar sorusunun cevabı gayet açıktır. Tüm bu nedenler açıkça ortaya koymaktadır ki küreselleşme bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar ülke ve bu ülkelerin sahip olduğu uluslararası şirketlere yararken, bizim refah düzeyimize belirgin derecede bir fayda sağlamamıştır.

Bunları da sevebilirsiniz