Sanat ve düşün dünyamızın duayenlerinden Fikret Otyam ‘ı da sıcak bir Ağustos ayında sonsuzluğa uğurladık.
Ben de birçok kişi gibi Fikret Otyam’ı yıllar önce Cumhuriyet gazetesindeki röportajlarıyla tanımıştım. Fotoğraflarıyla süslediği röportajlarında Güneydoğu Bölgesi’nin dramını, kültürünü öğrenmeye çalışmıştım.
Daha sonra emekli olarak,önce 1979´da Antalya´nın Gazipaşa ilçesine,daha sonra da Geyikbayır’a yerleştiğini, resim çalışmalarını sürdürdüğünü öğrenmiştim.Uzmanlar,Otyam’ın resimlerinin Anadolu´nun doğasını, halkı ve yaşantısını yansıttığını,akademik bir eğitim görmüş olmasına karşın, akademicilikten uzak, geleneksel çizgileri temel alan bir tarz ve renkçi-lekeci eğilime sahip olduğunu bildiriyorlardı.
Fikret Otyam ve Sanatçı Eşi Filiz Otyam ile bireysel tanışmam ise,2005 yılında Ege Üniversitesi’nde düzenlediğim bilimsel bir kongre nedeniyle başlamıştı. Fikret Otyam’ı,özellikle o yıllarda kimi okumuşlar ve tarımda kapitalist gelişmeyi önemseyen ve bu nedenle çok horlanan keçi ve kültürüyle ilgili resimlerini sergilemesi için çağırmıştım.Büyük bir nezaket göstererek gelmiş ve «Keçi Yarenliği «üzerine güzel bir söyleşi de yapmıştı.Daha sonra bir ağabey sıcaklığı ile dostluğumuz devam etti.
Ben,Fikret Otyam’ı daha çok bir Türkiye sevdalısı,insan ve düşün yanıyla değerlendirebilirim. Bizim kuşağımız Anadolu’yu önce onun kaleminden tanımıştı.
Ahmet Arif, O’na «Objektifi Yüreğine Takan Adam”diyordu.
Binlerce fotoğraf çekti, onlarca kitap yazdı. Anadolu’yu röportajları, resimleri ve fotoğraflarıyla belleğimize hiç çıkmamacasına kazımıştı. Susuz ama bereketli topraklarda topraksız köylüler onun dostlarıydı. Mayınla parçalanan hayatlar O’nun evlatları kadar acısıydı. GAP’ın manevi babası ,O idi.
Fikret Otyam,bir Kemalist idi. Anayasa tartışmaları yapılırken birisi,Atatürksüz bir anayasa yapımından bahis etmişti.Hemen tepki göstermiş,yazdığı bir yazıda şunları demişti:
« …Atatürk devrim ve ilkelerine yürekten bağlı, bunlarla varolmuş, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin akla bilime, onun yüceliğine, erdemine inanmış tüm insanların da görüşünü can-ı yürekten haykırmanın zamanı şimdi değilse ne zamandır söyler misiniz?
Ankara’dan başlayıp İzmir’de, İstanbul’da ve yurdun nice ilinde Atatürk devrim ve ilkelerine inanmış, laik Türkiye Cumhuriyeti’ne sıkı sıkıya bağlı bunu salladıkları milyonlarca bayrakla da gösteren yediden yetmişe vatan evlatları ve okul açılışında adı okunanda hep bir ağızdan «burda” diye haykıranlar Atatürk’süz bir Anayasa insanları mı olacak sanır kimi kafalar?”
Her Kemalist gibi emperyalizme karşı tavır gösterdi. En önemli özelliği çok açık sözlü olmasıydı.Kimseden yılmazdı, «Namussuz Amerika” başlığı ile yazdığı yazılarından birinde yine şöyle diyordu:
«Amerika ve it güruhu Türkiye’yi parçalamak için her şeyi yapıyor. Eğer o günlerde sözlerim dinlenmiş olsaydı ne bayrağımızı indirme imkanı bulacaklardı ne de haritalar değişecekti” .
Fikret Otyam,aynı zamanda bir sofra adamıydı.Anlattığı her konu bir ders niteliğindeydi. İzin verirseniz babasıyla ilgili bir konuyu kendi ağzından kısaca özetleyerek anlatayım:
«Çocuktum.Babam Yemen’de askerliğini İsmet Paşa ile yaptığını söylerdi.O yıllarda Cumhurbaşkanlığı erişilemez bir konumdaydı. «İsmet Paşa kim,babam kim?” diye inanmazdım.Bir gün bir haber geldi. Cumhurbaşkanı İnönü Adana’dan Ankara’ya geçerken Aksaray’a uğrayacak ve yemeği Aksaray’ın ileri gelenleri ile yiyecekti. Yemekler bizim evden, hele hele ünlü su böreği tepsi tepsi hazırlanmıştı.Sofraya Sevim ablam hizmet ediyordu. Babam,su böreğinden ikram etmek istemiş,ancak İsmet Paşa «Yiyeyim de senin kadar Şişman mı olayım.”demişti. Babam da «Paşam onca hastalıklar çektiniz.Yemen San’a da hasta oldunuz. Çadırda yattınız bir mülazım ilaçlarınızı yaptı,iğnelerinizi vurdu biliyorum” der deme, İsmet Paşa kahkaha ile «Askerliği beraber mi yaptıııııık?” diye sormuştu. Babam San’a da ilaçları getiren eczacı zabitin kendisi olduğunu söyleyince Paşa bi süre düşündü, sonra «O zamanlar tığ gibi delikanlıydın eczacı” dedi.Ben bu konuşmaları duyunca sevincimden yerimde duramadım,babamın doğru söylediğine inandım.Babam gözümde büyümüştü”.
Ancak Fikret Otyam,yıllar sonra parlamento muhabirliği yaparken tanış olduğu İsmet Paşa’ya ,bu öyküdeki eczacı mülazımın babası olduğunu hiçbir zaman söylemedi,ayrıcalık istemedi.
Benim için Fikret Otyam Bir Hoca idi. Kendisine «Hoca « dememi sevecenlikle kabul etmişti. Anadolu kültürü konusunda O’ndan çok şey öğrendim.
Değerli Ağabeyim,Hocam Fikret Otyam için son söylemek istediğim şu olacak:
Fikret Otyam Türkiye demektir.
Anısı,bütün yurtseverlere ışık tutacaktır.