Irkçılık, Batı ve Cumhuriyetçilik

Bağlantıdaki görüntülere göz atmanızı isteyebilir miyim?

http://edition.cnn.com/2015/02/23/football/football-chelsea-racism-human-rights/index.html

Görüntüler Paris Metrosu’nda geçtiğimiz günlerde çekildi. St Germain maçı için Peris’te bulunan Chealsea taraftar grubu metroya binmeye çalışan bir kara deriliyi önce sözle rahatsız ediyor. Koyu tenli kişi metroya binmek için üsteleyince bu kez eylemli olarak uzaklaştırılıyor vagondan.

Bu görüntülerden çıkartılacak dersler var!

Bir kaçına değinelim!

Öncelikle, üzülerek altını çizmek gerekiyor! Irkçılık ne yazık ki yeryüzündeki ömrünü tamamlamış değildir! Üstelik, en canlı olduğu yer de dünyanın en «gelişmiş” ve «varsıl” coğrafyalarıdır! Başka deyişle uygar sandıklarımız diri tutuyor ırkçılığı.

Bundan 5-6 yıl önce Londra’daki terör saldırıları sırasında İngiliz keskin nişancılarının bir Brezilyalı’yı metro girişinde vurmaları unutulmuş olamaz. Çok gelişmiş ve ilerlemiş olduğu varsayılan batı toplumlarında bir kişinin kuşkulu sayılması için koyu renk tene sahip olması fazlasıyla yeterlidir. Değer yargılarının bu denli aşındığı ve yerle bir olduğu bir toplumun bireylerinin Paris Metrosu’ndaki ayrımcı ve utanç verici davranışlarına da şaşırmamak gerekir.

Sömürgeci batılının kendi kafasında tasarladığı yaşamaya değer olmayan insan kavramı üçüncü binyılda emperyalist devletlerin biricik rehberi olmayı sürdürmektedir.

Bir soru gelebilir akıllara!

Böyle bir durumda gelişmiş toplumların sağduyulu emekçi kesimleri bu gibi tuhaflıklara neden sessiz kalıyorlar?

Bu soruya yanıt vermeden önce bir saptama yapmakta yarar var. Yeni sömürgecilik anlayışının kendi içinden çıkması olası çatlak sesleri engelleme sürecini başlatmasının üzerinden epeyce zaman geçmiş durumdadır.

Son çeyrek yüzyılda dünyanın pek çok köşesinde saldırı hatları kuran sömürgeci batı ülkelerinde bu saldırganlığı kınayan dişe dokunur bir karşı çıkış gösterildiğini anımsıyor musunuz? Paris’teki Charlie Hebdo saldırısında iki elin parmakları kadar insan kaybı karşısında öfkelenenlerin aynı zamana denk düşen ve sayıları iki binlerle ifade edilen Nijerya’daki Boko Haram katliamı kurbanlarına kafalarını çevirip baktıklarını gördünüz mü?

Emperyalist batılı, sömürgeci yaklaşımlarında ayakbağı olabilecek iç engelleri elde ettiği ganimeti bu kesimlere de dağıtarak olası çatlak sesleri ve karşı duruşları ortaya çıkmadan engelleyebilmiştir.

Görüntüler özenle izlendiğinde Paris metrosunda insanlık için utanç kaynağı olan ırkçı davranışa bırakın eylemli bir karşı çıkışı en küçük bir rahatsızlık belirtisi bile gözlemlenmemektedir.

Solun, bu değişiklikleri göz önüne almadan, soyut bir biçimde diri tutmaya çalıştığı geleneksel enternasyonalist söylem ve eylemlerin batı kanadında karşılıksız kalmasının önde gelen nedeni de budur.

Bu nedenle, artık «ezen/ezilen ulus” ya da «emperyalist/entiemperyalist” çelişkilerinin farkına varılması ve öne çıkartılmasının zamanı çoktan gelmiştir.

Emperyalizmin ve sömürgeciliğin önde gelen boy hedefine dönüşen ulus devlet ve milli kimliğe dört elle sarılınmalıdır.

Unutulmamalıdır ki; vatan olmadan solculuk da, sağcılık da bir hiçtir. Buna karşılık sol kesimde vatansızlığın adeta dayatılması sıradan bir rastlantı mıdır? Bu soruya da sağlıklı bir yanıt verilmelidir.

Dinci faşizme savrulan Türkiye’deki antifaşist güçlerin bu önemli paradigma değişikliğini göz önüne almaları ve bu doğrultuda birleşme ve dayanışma hatları kurmaları yaşamsal önemdedir.

Alabildiğine ırkçılaşan ve saldırganlaşan emperyalist batıyı durdurmanın yanı sıra Türkiye özelinde karanlıktan kurtulmanın da vazgeçilmez davranış biçimidir antiemperyalist safta birleşmek!

Cumhuriyetçilik, bu birleşme ve dayanışma için doğru ve güvenli bir ortak paydadır!

Bunları da sevebilirsiniz