Demokrasiden Vazgeçilmez

Bir devletin temeli, onun kurum ve kuruluşlarını, yurttaşların hak ve hukukunu belirleyen anayasa ile tanımlanır. Demokrasi bu anayasal temel üzerine konumlandırılan kuvvetler ayrılığı ile varlığını sürdürür. Her demokrasi bir cumhuriyet gerektirmez. Kraliyetle yönetilen bir ülkede güçlü bir demokrasi işleyebilir. Oysa her cumhuriyet, demokrasi ile yönetilmez. Bazı durumlarda diktatörlükler demokratik cumhuriyeti kullanarak oluşurlar. 1930’lu yıllarda Almanya ile Latin Amerika’nın birçok ülkesindeki diktatörlükler böyle oluşmuşlardır. Kısaca, demokrasiler sağlam bir erkler ayrılığı ile güçlendirilmedikçe, rejimin şekli ne olursa olsun kaçınılmaz olarak, otoriter ve totaliter diktatörlüklere dönüşebilir.

Bugün ülkemizde adı demokrasi olan, kendi yönetim tarzı bakımından ise otoriter olan bir rejim vardır. Ve bu deforme rejim, demokrasi kullanılarak, yasalarla oynanılarak oluşturulmuştur. Zira devleti yöneten siyasi kadro demokrasiyi bir araç olarak görmekte ve varmak istedikleri hedefe bu araçla ulaşmak istemektedir. Bindikleri dalı kesen bu iktidar ve siyasal kadrosu, devleti yönetmek için değil, O’nu kendi içlerinde yaşattıkları inançlarına uygun olarak şekillendirmek istemektedir. Bu bir niyet okumak değil, uygulanan yöntemin yansımasıdır. Anayasası işlemeyen veya işletilmeyen bir devletin rejimi, diktatörlüğe giden yolun taşlarını günbegün döşemektedir.

Ülkemizde cumhuriyet, nüfusunun büyük çoğunluğunun böyle bir yönetim şeklinin varlığından bile haberi olmadığı, gelir düzeyi ile eğitiminin çok düşük olduğu bir dönemde kurulmuştur. Bu cumhuriyetin demokratikleşme denemesi, «Terakki Perver Fırka” ve « Serbest Cumhuriyet Fırkası” ile uygulanmak istenmişse de başarı sağlanamamıştır. Çünkü Cumhuriyet’ten rahatsız olan güçler, bu denemeleri fırsat bilerek bu siyasi partilerde toplanarak yeni cumhuriyeti baltalamaya girişerek demokratik yaşama geçişi geciktirmişlerdir. Bunu da o dönemin tek parti rejiminin üzerine bir günah olarak yüklemişler ve hala da yüklemeyi sürdürmektedirler. Dinsel siyasi rejimler asla özgür yurttaşlar istemezler, zira biat eden uyruklar kendilerinin varlığını sürdürmelerini kolaylaştırmaktadır. Nitekim bugün İslam Dünyası’ndaki elli altı devlet içerisinde aydınlanmayı ve çağdaşlaşmayı hedefleyen tek ülke, bütün güçlüklerine karşın Ülkemiz Türkiye’dir.

Çağdaş Cumhuriyeti içlerine sindiremeyen günümüz iktidar partisinin çekirdek kadrosu, geçmişteki ufak tefek olumsuzlukları kullanarak daha da olumsuz yapılandırmalarla cumhuriyeti demokratik yapısından arındırarak dinci, ümmetçi, antilaik bir rejime dönüştürmeye gayret içindedirler. Kendilerine özgü(!) anayasa tanım ve yorumları ile devleti kaotik bir çıkmaza sürüklemektedirler. Özellikle Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra hayallerindeki otoriter rejim için var güçleri ile çalışılmaktadırlar. Saraylar, köşkler, uçaklar, helikopterler ve ultra lüks arabalarla yoksul halkın sırtından yaşadıkları yetmiyormuş gibi, bir de demokrasiye rahmet okutmak için ne gerekirse ellerinden geleni arkalarına koymamaktadırlar. Böyle bir yönetimden hırsız ve soyguncudan başka akl-ı selim bir anlayış üretilemez.

Bu iktidarın eğitimden üretime ve paylaşıma kadar uyguladığı siyaset, baştan sona toplumu doğmalara, yoksulluğa ve yoksunluğa sürüklemektedir. Tüm İslam Ülkelerine örnek Cumhuriyet ne yazık ki, bugün kendisi gerici diktatörlükleri örnek alarak, ülkemizi karanlıklara doğru götürmektedir. Başkanlık veya yarı başkanlık adına anayasayı paspas gibi kullanarak ülkede ne idiğü belli olmayan bir yönetim şekli hızla oluşturulmaktadır.

Tüm bu olumsuzluklardan çıkış için önümüzde tek yol 7-haziran-2015 seçimleridir. Bu seçimlerde ana muhalefet partisinin kendi içinde demokrasiyi geliştirip, iç çatışmayı önleyerek toplumu uyarmak görevini yerine getirebilmesi açmazdan çıkışın ön koşuludur. Artık makam ve yetkisi ne olursa olsun, hiç kimsenin ne partiye ne de topluma dayatmalarda bulunma hakkı yoktur. Buna karşılık yurttaşların da geçmişe yönelik olumsuzlukları gündeme taşıyarak, çatışma yaratmaya ve küskünlüğe meydan vermemesi gerekmektedir. AKP’nin hile ve hurdalarına engel olmak için, ideolojileri bir birlerine yakın olan gurupların birleşip güçlenerek, AKP’nin ve O’nun kanun tanımaz önderine karşı durmaları kaçınılmazdır. Bencillik ve çıkar kollamak, bugünlerde yurtseverler için her zamanınkinden daha büyük bir aymazlık ve hatta ihanettir. Zira bugün uygulanan yolsuzluk, hırsızlık eş-dosta çıkar sağlama ve ülkeyi yağmalamanın önüne başka türlü geçme olanağı yoktur.

AKP iktidarı ve O’nun kurucu başkanı ve çevresindekiler koltuklarına oturdukları 2002 seçimlerinden sonra bir günlük özel yasalarla zengin olmanın yolunu buldular. Mısır ithalatı, kuş gribi v.s. gibi uydurma şeylerle işe başladılar. Giderek nasıl bir halk karşıtı olduklarını pırlanta satışından sıfır vergi alarak ispatladılar. Asgari ücretli bir işçi aldığı tek ekmekten katma değer vergisi verirken parmaklarında ve göğüslerinde pırlanta taşıyanlar bir tek kuruş ödememektedirler. Halkı din adına yüreğinden vurarak, halk düşmanlıklarını, soygun ve sömürülerini sürdürmektedirler.

Hem cumhuriyetin hem de demokrasinin kurtuluşu için duyarlı ve özverili birer yurttaş olmak zorunluluktur. Devleti devlet yapan anayasal kurumları darmadağın eden zihniyetin karşısına dikilmek, yurttaşlık görevidir. Bu görevden kaçınmak ise teslimiyet demektir.

Bunları da sevebilirsiniz