İslami Faşizm mi?

Uluslar ve halklar vatanlarının bağımsızlığı, kendi bağımsızlığı ve onurları için direndiklerinde önce gençlerini verirler toprağa.

Emperyalizme, gericiliğe, feodal düzene ve faşizme karşı onurlu direnişimiz olan ‘68’ olaylarında miting ve forumlarda bir devrim andımız vardı. Hep birlikte haykırırdık;

Biz Devrimciler Olarak…

Sayımızın azlığına,

Düşmanın çokluğuna,

Bakmadan, bıkmadan,

TAM BAĞIMSIZ VE GERÇEKTEN DEMOKRATİK TÜRKİYE İÇİN;

Bizi mahvetmek isteyen emperyalizme,

Bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı,

Son nefesimize kadar mücadele edeceğimize,

Devrimci şerefimiz üzerine ant içeriz.

Ülkemizin bağımsızlığı, uğruna yüzlerce devrimci genç ya öldürülerek ya da asılarak toprağa verildi.

Daha bir yıl önce, onurlu Gezi Direnişinde ise insanın kendi bağımsızlığı, doğayı sahiplenme ve onurları için buyurganlara karşı başkaldırdılar. Sadece yurdumuzda değil, dünyanın birçok yerleşim yerinde « HER YER TAKSİM, HER YER DİRENİŞ” haykırışları yüz yılın sloganı olmuş ve hala günümüzde de bu slogan geçerliliğini korumaktadır.

Bu onurlu direnişimizde ne acı ki AKP’nin polislerince onlarca gencimizi toprağa verdik.

Bu gün Cumhuriyetimiz, kuruluşundan bu yana en zor günlerini yaşamaktadır.

Küresel güçlerin örtülü sömürüsü sürdürülmekte ve ülke bütünlüğümüzü yıkıp ulusal birliğimizi parçalamak isteyenlerin çabaları yoğunlaşmaktadır.

Cumhuriyet ve Atatürkçülük tasfiye sürecine sokulmuştur. Sözde «serbest piyasa” adıyla vahşi kapitalizmin sömürü düzeni dayatılmaktadır.

Özelleştirme talanıyla- yalanıyla bağımsızlığın ve Cumhuriyetin kazanımları birer, birer ortadan kaldırılmış, Ülkemiz tarım ve sanayi üretiminden koparılarak her yönden dışa bağımlı duruma getirilmiştir.

Başta enerji, iletişim, bankacılık, sigortacılık ve madencilik yabancıların eline geçmiştir.

Süregelen işsizlik, yoksulluk ve açlık sınırı altındaki toplum kesimlerinin gitgide çoğalması, halkımızda, özellikle gençlerde gelecek kaygısının artması, bir karmaşa döneminin açık belirtileridir.

Dış siyasette ulusal çıkarlar bir yana bırakılarak Türkiye’miz, uluslararası güçlerin, ekonomik, siyasal ve askeri emellerine taşeronluk yapar düzeye indirgenmiştir.

Emperyalist güçlerin araçlarından biri olduğu artık açıkça anlaşılan bölücü terör örgütü ile ilişkiler, bölünmeyi meşrulaştıracak sözde «Açılım” girişimleri ile sürmektedir.


Bir önceki yazımda («Cihat Hazırlığı”) Da-rül Harp ve Da-rül İslam’dan söz etmiştim.

Son olaylar göstermektedir ki «Da-rül Harp” ve «Da-rül İslam” ikiliği devam etmektedir. Son olarak Soma’da Maden işçilerinin vahşi kapitalizmin işbirlikçilerince katledilmesi, buna bağlı olarak yurt genelinde çıkan olaylar ve Soma’da acayip kılıklı yobazların sürüler halinde devlet desteği ile yazılı ve sözlü fetva vermeleri, acılı insanları Allah ile korkutmaları.

Ok Meydanı’ında CEM EVİ’NDE bir cenaze töreninde polislerce katledilen UĞUR KURT ve çıkan olaylarda yaşamını yitiren AYHAN YILMAZ.

Ve Tayyip Erdoğan’ın, Bülent Arınç’ın konuşmaları açıkça «İSLAMİ FAŞİZMİN ayak seslerinin göstergesidir.

Nasıl oluyor bir başbakan açıkça polise vur emrini veriyor. Bu ne kin ne nefret.

Önümüzde Cumhurbaşkanlığı seçimi var. Hükümetin başı daha da ileri giderek kin ve nefret duygularına hakim olamayacak ayrımcılığı daha da körükleyecek.

Unutmayalım ki, hepimizin ortak düşmanı bizi mahvetmek isteyen emperyalizm, bizi yutmak isteyen vahşi kapitalizm ve işbirlikçileridir.

Bunları da sevebilirsiniz