Bugün ülkemizde yaşanan yolsuzluk – rüşvet – hırsızlık – hukuksuzluk – baskı- görevden almaların ve TBMM de AKP Milletvekillerince başlatılan linç girişiminin altında Tayyip Erdoğan’ın Belediye Başkanlığı döneminde yaptığı yolsuzlukların yattığı görülür.
Bu dosya ve diğer dosyaların tamamı 2002 tarihinde Sayın Deniz Baykal’a Sevgili Mehmet Bölük (İstanbul CHP İl Başkanı) tarafından verilmişti. O gün bu yolsuzlukların üzerine gidilmedi. Hatta seçim kampanyası sırasında dahi AKP’yi ve Tayyip Erdoğan’ı incitmemeye özen gösteren BAYKAL ve arkadaşlarının, köktendincilerin iktidarı ele geçirişlerini sessizce izlemesi, rejim için ciddi tehlike oluşturmuştur.
Yolsuzlukları ortaya çıkaran Mehmet Bölük. (Ukrayna’da şüpheli bir şekilde trafik kazasında ölmüştü.)
Baykal ise CHP içinde kendisine ve ekibine muhalif CHP’lilerce yakıştırılan CIA ile işbirliği yapıyorlar iddiasına ‘Bunlar çapulcular’ diyerek meydan okumuştu.
Mehmet Bölük’ün 16 Haziran 2007 cenaze töreni günü DENİZ BAYKAL 2007 MİLLETVEKİLİ SEÇİMLERİ İÇİN KENDİSİNİN BELİRLEDİĞİ MİLLETVEKİLİ ADAYLARI İLE BAŞKA GÜN YOKMUŞ GİBİ TAM CENAZENİN KALKACAĞI GÜN TANIŞMA TOPLANTISI DÜZENLEYEREK MİLLEVEKİLLERİNİN CENAZE TÖRENİNE KATILMASINI BİR TÜRLÜ YASAKLAMIŞTI. BUNLARIN DIŞINDA NE CHP GENEL MERKEZİNDEN, NE CHP İSTANBUL İL BAŞKANLIĞINDAN NE DE BİREYSEL OLARAK HİÇBİR CHP MİLLETVEKİLİ BİR ÇELENK DAHİ GÖNDERİLMEMİŞTİ.
Vefa sözcüğü İstanbul’da bir semt olarak kalmaya hala devam ediyor.
CİHAT HAZIRLIĞI VAR
Başmüfettiş Candan Eren, DGM´ye sunduğu raporunda Erdoğan’ın ’Cürüm işlemek için çete oluşturmak, ihalelere fesat karıştırmak ve cihat hazırlığı yapmak´ suçlamalarına yer verdi
CİHAT:
Tüm bu yollarla siyasi, sosyal ve ekonomik amaçları gerçekleştirmek amacıyla organize bir şekilde suç işlemek için oluşturulan teşekkül vasıtasıyla, devlet parasını, yani belediye parasını nitelikli yollar kullanarak geleceğin başbakanını hazırlamak ve cihat hazırlığı yapmak için yönlendirmek ve zimmete geçirmek.
Günümüze baktığımızda: karşı devrimciler Cumhuriyetin ilan edilmesi ve devrim yasalarının hayata geçirilmesi ile cumhuriyet ve cumhuriyetin kazanımlarına karşı örgütlenerek savaş açmışlar, 1946’dan sonra daha da örgütlenerek ülkenin yönetiminde yer bulmuşlardır..
İlkelliklerin bir bir yenilendiği 1946 sonrası Osmanlı dönemi Celali ayaklanmalarını yıllarca besleyen işsiz güçsüz kalan serseri medrese öğrencilerinin benzeri “suhteler” yeniden yetiştirilmektedir.
İmam Hatip Okulları ve Kuran Kursları birer kanser uru gibi gereğinden fazla olarak niçin üretilip duruyor?
Daha şimdiden ülkeye “dar–ül harp” ve “dar-ül islam” ikiliği sokulmuştur. Bu bir kundakçılıktır.
Bu kundakçılık İmam Hatip Okullarında ve Kuran Kurslarında ders olarak okutulmakta, inanç olarak aşılanmaktadır. Bu kundakçılığın anlamı, ülkenin Müslüman ve Kâfir diye ikiye ayrılmasıdır. Örneğin, laik devlet, laik okullar ve laik düşünce ve de laik devletin tüm kurumları, ülkeyi bir “dar-l harp´ durumuna getirmiştir.
Böyle bir ülkede barış olmaz barış sağlanmaz, çünkü kafirlik egemendir. Ülke savaş durumundadır.
Laikliğin kökü kazınmadıkça da ülkenin «dar-ül harplikten çıkması olanaksızdır Laiklik silinince, ülkeye güvenlik gelecektir, ülkeye barış gelecektir. İşte o zaman ülkede «dar-ül İslam olacaktır.
Ülke “dar–ül İslam” oluncaya değin de savaş durumu sürecektir.
Kur’an kurslarında öğrencilerin ettikleri yemine bakınca nasıl bir savaş içinde olduğumuz daha iyi anlaşılır.
Kur´an kurslarında öğrencilerin içtikleri andın tam metni şöyledir:
“Ben Muhammed Müslüman ümmetindenim … Türkiye dinsiz, laik bir memleket haline gelmiştir. Hayatımı, Mustafa Kemal dinsizliği ile savaşa adayacağıma, Türkiye´yi bir din ve şeriat devleti haline getirmek için mücadele edeceğime, Kemal Paşa zamanında çıkarılan dinsiz kanunların tatbikini önleyeceğime… kısa zamanda, ümmet esasına dayanan şeriat devletinin kurulması için devlet idaresinde (Türkiye Cumhuriyeti Devleti) söz sahibi olacak mevkilere gelmek için çalışacağıma, dinim, Allah’ım ve bütün mukaddesatım üzerine yemin ve kasem ederim”(Prof Fehmi Yavuz: Ölüm Duyuruları, Dayanışma Yayınları Ankara 1983, s.16)
İmam Hatip okulları işte bu felsefenin hayata geçirilmesini başlıca ideal bilir.
1970 Yılı öncesi eski Milli Birlikçi ve kontenjan Senatörü Merhum Osman Köksal zamanın Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a gider. Konuşma sırasında konuyu laik okullara getirerek bu okullar üzerinde bir takım kuşkular yaratıldığını ve bu okullarda yetişen gençlere çok haksız olarak gölge düşürülmeye çalışıldığını … anlatırken, Cumhurbaşkanı Sunay, hemen sözünü keser. «Ne haksızlığı Osman Bey” der ve anlatmaya başlar.” Bugünkü okullar birer anarşi yuvası haline geldi. Bu okullarda yetişen gençlere, memleket idaresi teslim edilemez. On yıl sonra bunlar işbaşına geçecekler. Onlara nasıl güvenebiliriz? Hem de biz Laik okullara karşı, İmam Hatip okullarını bir alternatif olarak düşünüyoruz. Devletin kilit mevkilerine yerleştireceğimiz kişileri bu okullarda yetiştireceğiz” der. (Mustafa Coşturoğlu:Laik okullara karşı bir seçenek mi? Halkoyu Dergisi Sayı II s.21 1977 )
Sonuç olarak İmam Hatip Okulları ve Kuran Kursları da aynı inancın paydaşıdır. Ama aralarında bir kan düşmanlığı gibi uçurum var. Çünkü biri, bir şeriatçı kesimin denetiminde, diğeri bir başka tarikatçı kesimin güdümündedir