Doğal Yaşamı Koruma Çabalarımız

Bu ayki yazımı Kelaynak kuşu, Deniz Kaplumbağası sürüngeni ve Akdeniz Foku memelisinin soylarının korunmasına yönelik olarak Türkiye’de neler yapılmakta olduğu hakkında seçmemin nedeni daha önceki bir yazımda ele aldığım ekoloji ve çevre ile ilgili konuların gündemde kalmasını sağlamak yönündeki hedefimdir. Bunun gerekçesinin altında ise 21. Yüzyılın toplumsal yönden «eko-feminist” bir yüzyıl olacağına dair son çeyrek asırdan bu yana çeşitli düşünürlerce defaten ileri sürülen öngörülerin gerçekleşeceği yönündeki kanım bulunmaktadır.

Çoğumuzun bildiği gibi bizler «yurdum insanı” ortalaması olarak ilksel güdüler bakımdan doğasever olmamıza karşın aramızın pek hoş olmadığı bilgi denen soyut varlığın eksikliğinden kaynaklanan ile canlı yaşamını tehdit eder davranışlarda bulunmaktan hiç de geri kalmayız. Nitekim bu halimizi sergileyen uzun bir zaman dilimine yayılmış pek çok örnek-olayı gazete haberi şeklinde okumuş çoğu aydınımız dolaylı olarak da olsa kendisine tanık sıfatı kazandıracak sayısız gözlemde bulunmuştur.

Öte yandan, Batı’da halen oldukça ciddi düzeylerde sürdürülmekte olan doğa korumacı etkinliklerin Türkiye’de de yer tutmaya başlamış olduğuna tanık olmaktayız. Ayrıca bunun, Osmanlı Merkezi Yönetimi’nin Tanzimat’tan başlayarak gelen «Avrupalı olma” gayretlerine iliştirilmiş göstermelik faaliyetlerden biri olmasına karşın sununda Cumhuriyet Türkiyesi’nin 20. Yüzyıl son çeyreğinden itibaren yavaş da olsa ciddi bir uygulama özelliği kazanarak anlayış olmaya başlamış olduğunu söyleyebiliriz.

Bilindiği gibi doğal yaşamı koruma konusundaki ilk fiili uygulama 1972 yılında devreye sokulan kelaynakları koruma yasasıdır. Dünyada sadece Birecik (Urfa) ve Fas’ta az sayıda bulunan soyu tehlike altındaki bu kuş türünün koruma altına alınmış olması o zamanlar yurtta ve dünyada önemli yankılar uyandırmıştı. Eldeki son verilere göre bu çabalar sonuç vermiş ve o zamanlar birkaç birey olan kelaynakların Dünya doğal nüfusu şimdilerde yaklaşık 500 bireye ulaşmıştır. Bu çok sevindirici bir başarıdır.

Gene bu sayının hayvanat bahçelerinde bulunanlarla birlikte yaklaşık olarak 2500 âdete ulaşmış olduğu da bilinmektedir. Kıvrık uzun gagaları ile tanınan kelaynakların doğal yaşam alanı ise Alpler’den Kızıldeniz´e, Fas´dan Güneydoğu Anadolu’ya kadar uzanan oldukça geniş bir Kuzeybatı Afro-Asya coğrafyasıdır.

Eski Mısır’da kutsallık sıfatı kazandırılarak sık sık duvarlara resmedilmiş olan bu canlı türü, özellikleri itibari ile sıcak ve kuru bir habitata uyum sağlamış göçer bir kuştur. Bu bakımdan halen Birecik’te resmi olarak koruma altında bulunan 112 kelaynak üreme dönemleri olan Şubat-Temmuz aylarını burada geçirirken yılın geri kalan yarısında (Ağustos-Ocak aylarını) yaşamlarını Eritre, Etiyopya, Yemen ve Suudi Arabistan’ın sıcak ve kuru olan çöl ikliminde sürdürmektedir.

Türkiye’de koruma altına alınan diğer bir canlı türü ise bir sürüngen olan deniz kaplumbağasıdır. Son dönemlerde doğal yaşam korumacılığının simgesi haline gelmiş olan bilimsel adıyla Caretta caretta’ların yaşam alanıysa kuzey ve güneydeki kutup denizleri hariç neredeyse tüm kıyılardır. Bu kapsamda doğal olarak da tüm Akdeniz sahilleridir.

Yurdumuzdaki en önemli yumurtlama bölgesi Adana’nın Yumurtalık ilçesi ile Belek, Anamur ve Dalyan (Köyceğiz) kumsallarıdır. Belek kıyıları, Caretta caretta´ların Yunanistan´ın Zakintos adasının ardından Akdeniz´deki ikinci ve Türkiye´ninse en büyük yumurtlama alanıdır. Korumacılık faaliyetinin bir göstergesi olarak 2006-2007 yıllarında Belek ve Anamur´da yaklaşık 2000 civarında yuva tespit edilerek kayıt altına alınmış olması belirtilebilir.

Sözünü etmek istediğim son örnekse Akdeniz foku (keşiş ayıbalığı) memelisidir. Dünyada mevcut 33 yüzgeç-ayak cinsinden biri olan Akdeniz foku (Monachus monachus), yeryüzünde sadece doğu Akdeniz sahilleri ile Akdeniz ikliminin hüküm sürdüğü Batı Afrika sahillerinde yaşayan soyu tehlikede bir türdür.

Sayıları 300-600 birey olarak tahmin edilmektedir. Soyunun «yüksek düzeyde tehlike altında” olduğu kabul edilen bu canlı türünün Türkiye’deki koruma faaliyetinin koordinasyonu Orta Doğu Teknik Üniversitesi Deniz Billimleri Enstitüsü bünyesinde bulunan Akdeniz Foku Araştırma Grubu, AFAG tarafından yürütülmektedir. Ayrıca bir dernek olarak da örgütlenmiş olan bu doğa girişimcisi örnek grup konuyu çeşitli boyutlarıyla ele alıp anlatan bir de kitapçık yayımlamış bulunmaktadır (*).

Görüleceği gibi Yurdumuzda da bir dünya mirası olan Akdeniz foku’nun korunmasına yönelik önemli bilimsel çalışmalar yapılmaktadır. Bu kapsamda bireylerin tekil tanımlanması yolu ile elde edilen verilere göre sayılarının 31-44 adet arasında olduğu bilimsel olarak bulgulanmıştır. Böylece koruma faaliyetinin başlamasından bu yana kıyılarımızda yaşamakta olan Akdeniz foku sayısının 100 civarında ulaştığı tahmin edilmektedir ki bu da dünyadaki doğal nüfusun yaklaşık olarak en fazla 600 adet olduğu göz önünde bulundurulduğunda altıda birlik oranla oldukça önemli bir değere erişmiş olduğunun bir göstergesidir.

Genel bir değerlendirme yapılırsa Türkiye’nin doğa korumacı anlayışı giderek gelişmekle birlikte hala emekleme dönemindedir. Bu nedenle bu gelişmeye katkıda bulunmak için özünde entelektüel olan her yazarın konuyu gündemde tutmak yönünde kendini kendiliğinden görevli sayarak bilgilendirme yapması gereklidir diye düşünüyorum.

___________________________

(*) http://sadafag.org/-conttent/uploads/COB_SAD_Karaburun_Fok_Kitabi.pdf

Bunları da sevebilirsiniz