Günah İşleme Özgürlüğü Olan Vicdansızlar

«Günah işleme özgürlüğümüz var müdahale edemezsiniz” bile dediler ya pes. Bu bir itiraf… İfade özgürlüğü yok bu ülkede, ama günah işleme özgürlüğü sınırsız. Çalma çırpma özgürlüğüne müdahale edilemez, ama sırt çantasıyla sokağa çıkan bir çocuk kafası kaldırım taşlarına vurula vurula katledilebilir.
Bu, bizi bir suç, günah şebekesinin yönettiğinin itirafıdır. Halka karşı suç işlediklerinin itirafıdır. Bu zihniyetin nasıl günahkâr ve karanlık olduğunun kanıtıdır. Bu yüzden meşruiyeti filan kalmamıştır. Alo Sadullah mahkemelerinin verdiği kararlar meşru değildir. Bunların böyle olacağını o referandum günlerinde tek tek anlatmıştık.
Yetmez ama evetçiler şimdi mutlu musunuz? Kamçı gibi gördükleri yargıyı ele geçirmek için ne canlar yaktıklarını, ele geçirdiklerinde de nasıl zalim olabildiklerini gördük biz. Siz görmediniz ya, yatacak yeriniz yok… Bakın, diktatörlük diktatör demek değil. Bazı yazarlar, sanatçılar bazen edebiyat masum değildir. Cellatları kutsayan suç ortakları vardır. Tarih bu ayaklar kadar, ayakları baş yapanları, onların besleme yazarlarını, sanatçılarını, gazetecilerini de yazacaktır. Onların desteğiyle çok uluslu şirketler bu coğrafyada, ülkeler satın aldı, liderler kiraladı ve savaşlar finanse etti. Bir gecede çöl kumlarına yeni haritalar çizdiler. Holivud geleneklerine uygun filmlerle desteklediler. Bu kiralık iktidarlar büyük sofralar kurdular kendilerine ama halkın artıklarla idare etmesini istediler. Sürekli villasına kavuşan başbakan heyecanı ile şendiler, ama yoksul çırakların, bundan hoşlandıklarını sanmıyorum.
Kurdukları ittifaklar çözülüyor şimdi. Türkiye’nin geleceği cemaat AKP kavgasının sonucunda değil, bu ucube tablonun yaratıcısı ülkelerde değil halkın sağduyusundadır. Kutsal ittifak bozulunca zararı ülkeye oluyor. Kavgalarıyla ülkeyi tehdit ediyorlar. Çıkın nerde yapacaksanız yapın kavganızı. Çekin ellerinizi ülkemizden.
Evet bunlar günah işleme özgürlüğü olan vicdansızlar. Soruyorum, sırt çantalı her gencin terörist sayıldığı o günlerde öldürülen çocuklarımızdan çok, kaldırım taşlarına üzüldüler mi üzülmediler mi? Öldüler, onlarcası kör oldu, binlercesi yaralandı bu çocukların, biz o gençler ölünce yaşamaktan utanır olduk, onlar bir damla gözyaşı döktüler mi dökmediler mi? Gençler sokağa çıktığında uluslararası sivil darbe, faiz lobisi, beyaz Türk dediler mi demediler mi? Nasıl beyaz Türkse villası yok, kasası yok. Yara bandı ve talcid dolu sırt çantası dışında bir şeyi yok.
İki yakın tarih olayı kim şerefli kim değil ortaya koymuştur. Gezi ve 17 aralık olayı. Şeref ve şerefsizliğin yakın tarihini okuyalım. Simit yiyerek beslenenlerle dolar yiyerek semirenlerin, para sayma makinesi olanlarla, yırtık sırt çantaları olanların, sıkışınca eli ayağı titreyip babasını arayanlarla hakkını meydanlarda arayanların, gaz yiyen, can verenlerle, hak yiyenlerin farkını ortaya koymuştur bu iki tarih. Dolarlarını değil, yüreklerini ortaya koyanların, halkın parasını çalanlarla, kalpleri çalanların, kasasında milyonlar olanlarla arkasında milyonlar olanların farkını…
Niye sürekli çok çocuk istedikleri ortada. Çünkü çocuklarının tuzu kuru, pamuklar, dolarlar içindeler. Zengin çocuk ustaları. 52 bin maaşlar 20-25 bin harçlıkları yetmemiş belli ki, babacığın talimatlarıyla yapılanlar ortada, gemicikler yetmemiş kutucuklar, kasacıklar ortada. Ne kadar çok çocuk o kadar çok para ve sıfırlama diye bir kavramı yerleşti bu ülkeye. Sıfırladı evet sadece paraları değil vicdanı da adaleti de huzuru da sıfırladı. Ama onların da hayatı kolay değil kabul edelim. Üç çocuktan neyi kastettiği de anlaşılıyor, Bilal’e kadar tamam da sonrasına gerek yok. Bugüne kadar tüm ülkeyi ele geçirememişse bunu herkesten çok Bilal´e borçluyuz, kıymetini bilelim.
Başımızda bir iktidar var ki; kafa kesenlerden değil vapurdan inenlerden rahatsız. Önce Ortadoğu’ya el attı. Komşuyu kan gölüne çevirdi, Kırım meselesine el attı Rusya’ya kaptırdı. ‘Affedersiniz’ beceriksiz. Evet bunca başarıdan sonra. Şimdi de Türkiye´yi yıkmak istiyor. Eline mikrofonu alıp, 10 ay komada kalmis ve hayatini kaybetmis 14 yasindaki cocugun ailesini yuhalatıyor. Yarattigi terörle hayatını kaybeden 22 yasindaki gençle 14 yaşındakini karşı karşıya getirmeye kalkışıyor… Bu insanlık suçudur. Hepimiz bu ülkenin insanıyız; başbakansa hâlâ bölmek peşinde. Ölüme bile saygısı yok.
Yargı bağımsızlığını kabul etmeyen, kamplaştıran, dava takipçisi, yolsuzlukla anılan bir adamdır artık… Bakın isterse yüzde 100 oy alsın, başka hiç bir siyasi partiye tek bir oy bile çıkmasın, şu ortaya dökülen rezillikler örtbas edilebilir mi sanki? Evlat acılarını unutturabilir mi sanki?

«Günah işleme özgürlüğümüz var müdahale edemezsiniz” bile dediler ya pes. Bu bir itiraf… İfade özgürlüğü yok bu ülkede, ama günah işleme özgürlüğü sınırsız. Çalma çırpma özgürlüğüne müdahale edilemez, ama sırt çantasıyla sokağa çıkan bir çocuk kafası kaldırım taşlarına vurula vurula katledilebilir.

Bu, bizi bir suç, günah şebekesinin yönettiğinin itirafıdır. Halka karşı suç işlediklerinin itirafıdır. Bu zihniyetin nasıl günahkâr ve karanlık olduğunun kanıtıdır. Bu yüzden meşruiyeti filan kalmamıştır. Alo Sadullah mahkemelerinin verdiği kararlar meşru değildir. Bunların böyle olacağını o referandum günlerinde tek tek anlatmıştık.

Yetmez ama evetçiler şimdi mutlu musunuz? Kamçı gibi gördükleri yargıyı ele geçirmek için ne canlar yaktıklarını, ele geçirdiklerinde de nasıl zalim olabildiklerini gördük biz. Siz görmediniz ya, yatacak yeriniz yok… Bakın, diktatörlük diktatör demek değil. Bazı yazarlar, sanatçılar bazen edebiyat masum değildir. Cellatları kutsayan suç ortakları vardır. Tarih bu ayaklar kadar, ayakları baş yapanları, onların besleme yazarlarını, sanatçılarını, gazetecilerini de yazacaktır. Onların desteğiyle çok uluslu şirketler bu coğrafyada, ülkeler satın aldı, liderler kiraladı ve savaşlar finanse etti. Bir gecede çöl kumlarına yeni haritalar çizdiler. Holivud geleneklerine uygun filmlerle desteklediler. Bu kiralık iktidarlar büyük sofralar kurdular kendilerine ama halkın artıklarla idare etmesini istediler. Sürekli villasına kavuşan başbakan heyecanı ile şendiler, ama yoksul çırakların, bundan hoşlandıklarını sanmıyorum.

Kurdukları ittifaklar çözülüyor şimdi. Türkiye’nin geleceği cemaat AKP kavgasının sonucunda değil, bu ucube tablonun yaratıcısı ülkelerde değil halkın sağduyusundadır. Kutsal ittifak bozulunca zararı ülkeye oluyor. Kavgalarıyla ülkeyi tehdit ediyorlar. Çıkın nerde yapacaksanız yapın kavganızı. Çekin ellerinizi ülkemizden.

Evet bunlar günah işleme özgürlüğü olan vicdansızlar. Soruyorum, sırt çantalı her gencin terörist sayıldığı o günlerde öldürülen çocuklarımızdan çok, kaldırım taşlarına üzüldüler mi üzülmediler mi? Öldüler, onlarcası kör oldu, binlercesi yaralandı bu çocukların, biz o gençler ölünce yaşamaktan utanır olduk, onlar bir damla gözyaşı döktüler mi dökmediler mi? Gençler sokağa çıktığında uluslararası sivil darbe, faiz lobisi, beyaz Türk dediler mi demediler mi? Nasıl beyaz Türkse villası yok, kasası yok. Yara bandı ve talcid dolu sırt çantası dışında bir şeyi yok.

İki yakın tarih olayı kim şerefli kim değil ortaya koymuştur. Gezi ve 17 aralık olayı. Şeref ve şerefsizliğin yakın tarihini okuyalım. Simit yiyerek beslenenlerle dolar yiyerek semirenlerin, para sayma makinesi olanlarla, yırtık sırt çantaları olanların, sıkışınca eli ayağı titreyip babasını arayanlarla hakkını meydanlarda arayanların, gaz yiyen, can verenlerle, hak yiyenlerin farkını ortaya koymuştur bu iki tarih. Dolarlarını değil, yüreklerini ortaya koyanların, halkın parasını çalanlarla, kalpleri çalanların, kasasında milyonlar olanlarla arkasında milyonlar olanların farkını…

Niye sürekli çok çocuk istedikleri ortada. Çünkü çocuklarının tuzu kuru, pamuklar, dolarlar içindeler. Zengin çocuk ustaları. 52 bin maaşlar 20-25 bin harçlıkları yetmemiş belli ki, babacığın talimatlarıyla yapılanlar ortada, gemicikler yetmemiş kutucuklar, kasacıklar ortada. Ne kadar çok çocuk o kadar çok para ve sıfırlama diye bir kavramı yerleşti bu ülkeye. Sıfırladı evet sadece paraları değil vicdanı da adaleti de huzuru da sıfırladı. Ama onların da hayatı kolay değil kabul edelim. Üç çocuktan neyi kastettiği de anlaşılıyor, Bilal’e kadar tamam da sonrasına gerek yok. Bugüne kadar tüm ülkeyi ele geçirememişse bunu herkesten çok Bilal´e borçluyuz, kıymetini bilelim.

Başımızda bir iktidar var ki; kafa kesenlerden değil vapurdan inenlerden rahatsız. Önce Ortadoğu’ya el attı. Komşuyu kan gölüne çevirdi, Kırım meselesine el attı Rusya’ya kaptırdı. ‘Affedersiniz’ beceriksiz. Evet bunca başarıdan sonra. Şimdi de Türkiye´yi yıkmak istiyor. Eline mikrofonu alıp, 10 ay komada kalmis ve hayatini kaybetmis 14 yasindaki cocugun ailesini yuhalatıyor. Yarattigi terörle hayatını kaybeden 22 yasindaki gençle 14 yaşındakini karşı karşıya getirmeye kalkışıyor… Bu insanlık suçudur. Hepimiz bu ülkenin insanıyız; başbakansa hâlâ bölmek peşinde. Ölüme bile saygısı yok.

Yargı bağımsızlığını kabul etmeyen, kamplaştıran, dava takipçisi, yolsuzlukla anılan bir adamdır artık… Bakın isterse yüzde 100 oy alsın, başka hiç bir siyasi partiye tek bir oy bile çıkmasın, şu ortaya dökülen rezillikler örtbas edilebilir mi sanki? Evlat acılarını unutturabilir mi sanki?

Bunları da sevebilirsiniz