Düşünceden Korkmak

Çekilmez bir adam oldum yine
Uykusuz, aksi, lanet…

Bugünlerde her yeni sabaha uyandığımda ve günün gelişmelerine baktığımda Nazım Hikmet’in bu dizeleri aklımdan geçiyor. Bu dizelerdeki aksi lanet adam bana Türkiye’yi çağrıştırıyor, yaşananlara dönüp baktığımda ise zihnimde aksi bir adamın çehresi beliriyor.

Yaşananlar o kadar çirkin ve girift bir haldeki neye üzüleceğimizi, ne için endişeleneceğimizi şaşırmış bulunmaktayız. Tabi ki bunların içinde en çok can acıtan ve vicdanları sızlatan ise daha diğer Gezi şehitlerinin acısını sindirememişken, Berkin Elvan’ın kafasına atılan gaz kapsülüne karşı verdiği yaşam mücadelesini kaybetmesidir.

Nasıl bir zihniyettir ki sokağa salınmış ölüm makineleri gibi adeta, etrafa fütursuzca ölüm yağdırıyorlar ve bunu da görev gereği yaptıklarını zannediyorlar. Arkalarındaki zihniyet ise ondan daha berbat bir durumdaki, meydanlarda küçük bir çocuğun masum bedeni üzerinden siyaset yapabilmekte ve aynı fütursuzlukla kendisiyle özdeş zihne sahip güruhlara yuh çektirebilmektedir.

Bu yaşananlara bakılınca ‘vicdanın kuruması’ deyiminin bugünlerde daha çok anlam kazandığını ve ülkedeki vehameti en iyi yansıtan cümle olduğunu görmekteyiz. Psikolojik olarak bakıldığında ise; Kişisel patolojileri anlamaya çalışırken olduğu gibi, toplumun hareketlerini anlamaya çalışırken de psikoloji yol gösterici. Bilimsel çalışmalar bize vicdan ve empati gelişimi normal olan kişilerin de zaman zaman çok acımasız ve merhametsiz olabildiğini gösteriyor. Toplulukçuluk eğilimi kuvvetli olan, ilişkisel benlikli kişilerin kendinden olana, yani iç grubundakilere hissettiği aidiyet ve yükümlülük duygusu çok yüksektir. İç grubun bağı çok güçlüdür; iç gruptaki kişilerin kaderleri ortak olarak algılanır. Bu sebeple yardımlaşma, paylaşma gibi destekleyici davranışlar iç gruba çok daha fazla gösterilir. Dış gruba yönelik böyle bir bağlılık ve sorumluluk hissi yoktur. İlişkisel benlikli kişilerin davranışları, büyük ölçüde iç grubun duygu, düşünce ve tutumlarına göre şekillenir.(1) Burada ifade edilen, iç grup olarak adlandırılan topluluğu, Başbakanın evde zor tuttuğu yüzde ellilik kısım olarak görebiliriz ve Başbakanın ruh halini azda olsa anlayabiliriz belki.

Birkaç kuruş olarak bahsedilen milyon dolarlar, devlet arazilerinden elde edilen rantlar, yargıya müdahale edilerek davaların şaibeli şekilde yürütülmesi, sokaklarda polis şiddetiyle can veren masum insanlar, her gün yeni bir yolsuzluk ve çirkinliğin ortaya çıktığı tapeler, Suriye sınırında düşürülen uçak sonrası ve IŞİD(Irak ve Şam İslam Devleti)’in tehdidinden sonra yeni bir kaosa sürüklenme ihtimalinin ortaya çıkması ve son olarak da Başbakanın son sürprizi Twitter’ın yasaklanması…

Tüm bu yaşananlar ülkenin nasıl bir çıkmaz ve çirkinlik içinde kıvrandığının küçük göstergeleri. Tüm bunlardan sonra Twitter’ın yasaklanması ise bu gündem karmaşasının tuzu ve biberi oldu adeta. Bu yasaklanma iktidarın nasıl bir çaresizlik içinde olduğunun açık göstergesi.

Başbakan, seçim mitinglerinde çıkar karşılığı toplanan halka bağırarak ya da yasağa yasak getiririz (2) tavrı ile ve hayata geçirdiği yasaklarla otoritesini korumaya ve baskı rejiminin dozunu arttırmaya çalışmakta. Hala iktidara inanan ve güvenen ya da iktidar sayesinde o birkaç kuruştan nemalanan grup belki bu seçimde iktidar partisinin oy oranını yüksek tutmaya yarayabilir.(3) Fakat bunlar gemi batmadan önceki son çırpınışlar olabilir ancak. Çünkü gemi hızla su alıyor ve batması yakın gibi görünüyor.

Bu ülkede iktidarlar kitap sayfalarındaki cümlelerden korkacak kadar aciz duruma düştüler. Şimdilerde yaşananların da o zamandan farkı yok. Sadece ifade edilen alanlar değişti, değişmeyen ise zihniyet… Hala düşüncelerden korkulmakta ve yasaklarla engel olunmaya çalışılmakta, yapılması gereken ama yapılmayan şey ise yaşananlardan pay çıkarmak….


(1) Birgün Fikir Acıyı yuhalatmanın psikolojisi/ Bilge Yağmurlu

(2) Radikal İki Yeter, kanun sen değilsin/Ahmet İnsel

(3) http://www.radikal.com.tr/turkiye/ya_kaset_dogruysa_dindarlar_zekatlarini_vermistir

Bunları da sevebilirsiniz