Pin-Pon Maçında Sona Doğru

Geç kalmış bir kelam olacak, ama söylemeden de olmuyor: Tuz kokmuştur.

Ünlü Çekoslovakya Cumhurbaşkanı Haşek’in bir itirafnamesi vardı; hüzünlü, ironik, komik…

Bizim de bir itirafname yazmamız gerekiyor tam önümüzde oynanan pin-pon maçını seyrederken. Başta bir AKP bir cemaat vuruyordu, maç da heyecanlı gidiyordu. Daha önce defalarca sosyal medyada paylaştım: Bu Pirus Zaferi’nde kazanan taraf hangisi olursa olsun, Pirus’un hikayesine rağmen, kaybedecek bizdik. Kısa dönemde AKP’nin önde gideceği bir maçtı, ama maç uzarsa cemaat AKP’yi «çıtır çıtır” yerdi. Bunu bilenlerin sayısı da çok değildi. Herkesin izlediği bu heyecanlı maç nasılsa sona erecek, Türkiye’de sular durulacak ve her şey eskisine dönecek, biz de normal hayatımıza devam edecektik.

Öyle sandık, değil mi?

Ama öyle olmayacağı kısa sürede ortaya çıktı.

Tıpkı enflasyon canavarı, trafik canavarı gibi bir yığın sanal canavarlar yaratıldı. Bunların en önemlisi ve en ağır basanı da «paralel” devletti. Faiz lobisi, robot lobisi, vaiz lobisi… Bunları geçelim, hafif kalır.

Ama «paralel devlet” tuttu. Artık tüm kötü şeyleri paralel devlet yapmıştı, iyi şeyleri AKP. Ama bu arada ara bulunmaya çalışılmıyor da değildi. Deniyordu ki, «bunlar birbirini yok etmez, yakında birleşir.” Ama ara da bulunamıyordu. Çözümsüzlük artık geri dönülmez bir kavgaya dönüşünce ortaya bozuşmanın ilk başladığı 7 Şubat 2013’ten önce yapılan haksız yargılanmalar, tutuklamalar, el koymalar, arazi kapatmalar, imar yolsuzlukları konuları korkutucu boyutta hız kazanmaya başladı.

7 Şubat, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın gözaltına alınmak istemesiydi. AKP o zaman uyandı ve bunu yasa değişikliğiyle engellemeyi başardı, ama tedirginlik ve gerginlik ortadan kalkmadı. Ardından, adeta bir DNA sarmalı gibi 10 yıl birlikte yürüyen cemaat-AKP koalisyonu çatırdamaya başladı. Daha önce üretilmiş CD’lerle, yasadışı dinlemelerle, gizli tanıklarla ve daha onlarca sahte delillerle insanların hapse atılmasında iki taraf da birbirini suçladı.

İşte Haşek burada devreye giriyor. Aslında bu kavgayı sona erdirmek için bizlerin kalkıp; evet beyler, bayanlar bugüne kadar yapılan tüm tutuklamaları biz gerçekleştirdik. Genelkurmay Başkanı’nı örgüt lideri olarak içeri biz attık. Kuddusi Okkır’ın hapishanede hastalıktan ölümüne neden olduk, savunma haklarını biz kısıtladık, polis ifadelerini iddianame olarak biz kabul ettik, gazetecileri, KCK’lıları biz hapse attık, ihale yasalarını biz değiştirdik…

İnanın bu iki sayfa daha sürer, ama unutmayalım ki en kısa iddianame 200 sayfaydı ve tamamen suç unsuru olmayan kişisel telefon konuşmalarına dayanıyordu.

Şimdi artık Milletvekili koltuğunda oturduğu için dokunulmazlık zırhına da bürünmüş Mehmet Metiner iyi polis rolüne soyunup, «aldatılmışız” derken, Şamil Tayyar eskisinden de daha sert biçimde geçmişte yapılanları savunmaya devam etti.

Bu süreç içinde ölüp gidenler, neden suçlandıklarını bilemeden göçüp gittiler? Kimse onların masumiyet karinesini tartışmadı, gündeme getirmedi. Getirmeye kalkanlar, içeriye atılmış zavallıdan daha da kötü hale getirildiler; sürüldüler, aç-işsiz bırakıldılar, ailelerinden uzaklaştırıldılar.

Muktedir iki güç birbirini suçlayarak ve vuruşarak çekilmeye başladılar. Bu çekilme savaş alanından çekilmeydi sadece, muktedirlikten değil. Kısa sürede toparlanmayı hayal eden koalisyon ortaklığı, bir anda 17 Aralık ile yeniden sarsıldı. İşte o andan itibaren de o geri dönüşü olmayan noktaya sürüklendi.

Başbakan ile oğlunun olduğu iddia edilen kasetlerin servis edilmesi işin boyutunu değiştirdi. Zira AKP artık ortalığı sakinleştirdiğine inanıyor, Başbakan «inlerine gireceğiz, inlerine” diye meydanlardan sesleniyordu.

An itibariyle durum şudur: AKP’nin bu meseleden sıyrılması üç koşula bağlıdır. Birincisi iddianın doğru çıkması halinde Recep Tayyip Erdoğan’ın kabinesiyle birlikte istifa etmesi, yerine yine AKP’nin içinden çıkılacak bir hükümetle genel seçimlere gidilmesi; ikincisi, doğrulanamaması halinde geniş bir muhalefet tasfiyesiyle AKP’nin tek başına ve daha güçlü yoluna devam etmesi, üçüncüsü ise iddiaların doğru çıkması ama AKP hükümetinin istifa etmemesi halinde de Türkiye’nin hızla bir kaosa sürüklenmesi ve yerel seçimlerin iptali.

Çok az zaman kaldı.

Bunları da sevebilirsiniz