Chavez’in Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna Hitaben Konuşması

Kaynak: http://www.commondreams.org/views06/0920-22.htm

Makalenin Özgün Başlığı: Chavez Address to the United Nations

Çeviren: Işıkgün Akfırat-Boğaziçi Çeviri Merkezi,

Dünya devletlerinin temsilcileri, hepinize günaydınlar. Öncelikle bütün saygımla, bahsedeceğim kitabı okumayanları, kitabı okumaya davet edeceğim.

Bu kitap, Amerika’nın ve dünyanın en itibarlı entelektüellerinden biri olan Noam Chomsky’nin son kitaplarından biri: «Hegemonya veya Yaşam Mücadelesi: ABD’nin Emperyalist Stratejisi”. [Chavez kitabı eline alır ve Genel Kurul’a gösterir.] 20. yüzyıl boyunca ve günümüzde dünyada olup bitenleri ve gezegenimize yönelen en büyük tehdidi anlamamıza yardımcı olacak mükemmel bir kitap.

Amerikan imparatorluğunun hegemonik talepleri insan ırkının devamına yönelik tehditler oluşturuyor. Sizi bu konuda uyarmaya, ABD’deki ve tüm dünyadaki insanların ilgisini kafalarımızın üzerinde bir kılıç gibi sallanan bu tehdide çekmeye devam edeceğiz. Size kitabı okumak isterdim, ancak süre nedeniyle, [sayfaları çevirir], önermekle yetineceğim.

Kolayca okunan, oldukça iyi bir kitap; Madam [Başkan] eminim size tanıdık geliyordur. İngilizce, Rusça, Arapça ve Almanca da okunabiliyor. Sanırım bu kitabı öncelikle Amerika’daki kardeşlerimizin okuması gerekiyor, çünkü tehdit yanı başlarında.

Şeytan yanı başlarında. Şeytan, şeytanın ta kendisi aralarında.

«Ve şeytan dün buraya geldi. Şeytan buradaydı, tam burada.” [İstavroz çıkarırır.] Ve bugün hala sülfür kokuyor.

Dün, baylar bayanlar, bu kürsüden Birleşik Devletler Başkanı, şeytan olarak andığım bay, dünyanın sahibiymiş gibi konuştu. Gerçekten. Dünyanın sahibi olarak.

Bence dün ABD Başkanı’nın burada yaptığı konuşmayı analiz etmesi için bir psikiyatrist çağırmalıyız. Emperyalizmin sözcüsü olarak, kendi çözümlerini paylaşma; tahakkümün, sömürünün ve talanın mevcut biçimini koruma amacıyla buraya geldi.

Alfred Hitchock bir filmi için bunu senaryo olarak kullanabilirdi. Hatta başlık bile önerebilirim: «Şeytanın Reçetesi”.

Chomsky’nin bu noktada netlik ve derinlikle ifade ettiği gibi Amerikan İmparatorluğu hemen her şeyi kendi tahakküm sistemini konsolide etmek için yapıyor. Biz buna izin veremeyiz. Dünya diktatörlüğünün konsolide edilmesine izin veremeyiz.

Dünya ‘efendisi’nin konuşması alaycı, ikiyüzlü, her şeyi kontrol etme ihtiyacından doğan sömürgeci ikiyüzlülükle dolu.

Demokratik bir model uygulamak istediklerini söylüyorlar. Fakat bu, onların demokratik modeli. Bu, seçkinlerin sahte demokrasisi ve diyebilirim ki, tüfeklerle, bombalarla ve ateşli silahlarla uygulanan oldukça orijinal bir demokrasi.

Ne garip demokrasi ama. Aristoteles bugün bunu ve demokrasinin köklerini oluşturan diğer örnekleri görse muhtemelen demokrasi olduğunu anlayamazdı.

Deniz birlikleri ve bombalarla ne tür bir demokrasi uygulayabilirsiniz?

ABD Başkanı dün, tam burada, bu odada bize şunu söyledi, aynen alıntılıyorum: «Baktığınız her yerde, şiddet, terör ve şahadet ile fakirlikten kurtulabileceğinizi ve haysiyetinizi kurtarabileceğinizi söyleyen marjinaller duyuyorsunuz.”

Baktığı her yerde marjinaller görüyor. Ve siz kardeşlerim, sizin ten renginize bakıyor ve işte, işte bir marjinal! Evo Morales, Bolivya’nın değerli cumhurbaşkanı, ona bir marjinal gibi görünüyor.

Emperyalistler her yerde marjinal görüyor. Marjinal olduğumuzdan değil. Dünya artık uyandığından. Her yerde uyanıyorlar. Ve insanlar ayağa kalkıyor.

İçimde bir his var sevgili dünya diktatörü. Ve bu his, dünyanın geri kalanı Amerikan emperyalizmine karşı, eşitlik, itibar ve bağımsızlık nidalarıyla ayaklandığı için yaşamınızın geri kalanını bir kabusa dönüşeceğini söylüyor.

Evet, hepimize marjinal diyebilirsiniz, ancak biz imparatorluğa, bu tahakküm biçimine karşı ayaklanıyoruz.

Ardından «Başkan”, kendisini böyle adlandırıyor, şöyle söyledi: «Ortadoğu nüfusuna doğrudan söylemek isterim ki ülkem barış istiyor.”

Bu doğru. Eğer Bronx sokaklarında yürür, New York’ta, Washington’da, San Diego’da, herhangi bir şehirde, San Antonio’da, San Fransisco’da dolaşırsak ve bireylere, Birleşik Devletler vatandaşlarına, ülkeniz ne istiyor diye sorarsak, istediğiniz barış mı dersek, evet diyeceklerdir.

Fakat hükümet barış istemiyor. ABD hükümeti barış istemiyor. Sömürü, talan ve hegemonya sistemini sürdürmek istiyor.

Barış istiyorlar. Peki Irak ne olacak? Lübnan’da ne oldu? Filistin’de? Ne oluyor? Geçtiğimiz yüz yılda Latin Amerika’da ve dünyada ne oldu? Şimdi Venezuela’ya, Irak’a yönelen yeni tehditler ne olacak?

Lübnan halkına konuşuyor. Çoğunuz, diyor, evlerinizi ve yakınlarınızı çapraz ateş arasında kalmış buldunuz. Daha ne kadar alaycı olabilirsiniz? Bu nasıl bir yüzsüzlük ve yalan söyleme kapasitesidir. Ya Beirut’a milimetrik kesinlikle atılan bombalar ne olacak?

Bu çapraz ateş mi? Herhalde bunu söylerken insanların birbirilerine aniden ateş açtıkları ve çapraz ateş arasında kaldıkları Western filmlerini düşünüyordu.

İmparatorluğun ve İsrail’in Filistin ve Lübnan halkına saldırması emperyalist, faşist, katil ve soykırımcıdır. Olan budur. Ve şimdi şöyle dediklerini duyuyoruz: «Kederliyiz çünkü yıkılmış evler görüyoruz.”

ABD Başkanı insanlara konuşmak üzere geldi, dünyanın dört bir yanından insanlara. Buraya şunu söylemeye geldi. Yanımda bazı belgeler getirdim, çünkü bu sabah bazı konuşmalarını okurken Afganistan, Lübnan ve İran halkına karşı konuştuğunu gördüm. Bütün bu insanlara doğrudan hitap etti.

Ve merak edebilirsiniz, bu insanlara, tıpkı ABD Başkanı’nın kendilerine hitap ettiği gibi ABD Başkanı’na hitap etme fırsatı verilse ne derlerdi? Söyleyecek neleri olurdu?

Bence elimizde güneydeki, ezilen insanların ne düşündüğüne dair emareler var. «Yankee emperyalist, evine dön” diyeceklerdir. Eğer bu insanlara mikrofon verilse ve tek ses olarak Amerikan emperyalistlerine karşı konuşabilselerdi, bence söyleyecekleri bu olurdu.

Ve bundan dolayı, Madam President, meslektaşlarım, arkadaşlarım, geçen sekiz yıl gibi geçen yıl da bu salona geldiğimizde, bugün tamamen doğrulanan bir şey söylemiştik. Tamamen, tamamen doğrulanan bir şey.

Bu odadaki kimsenin bu sistemi savunacağını sanmıyorum. Gelin kabul edelim, dürüst olalım. Birleşmiş Milletler sistemi, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra doğru ve çöktü. Artık değersiz.

Ah evet, bizi yılda bir kez bir araya getirmesi, birbirimizi görmemiz, çeşitli uzun belgeler hazırlamamız ve Abel’inki gibi veya Başkan Mullah’ınki gibi güzel konuşmalar dinlememiz gayet güzel. Evet, bu açıdan güzel.

Ve burada çok sayıda konuşma yapıldı. Sri Lanka cumhurbaşkanından örneğin, Şili cumhurbaşkanından konuşmalar dinledik.

Ancak biz, bu toplantı, salt müzakerelere dayalı bir organa dönüştük. Ne gücümüz, ne dünyadaki berbat durumlara etki etme kuvvetimiz var. Ve bu nedenden ötürü Venezuela bir kez daha, bugün, burada, 20 Ekim’de, Birleşmiş Milletler’i yeniden kurma teklifinde bulunuyor.

Geçen yıl, Madam, hayati öneme sahip olduğunu düşündüğümüz dört teklifte bulunduk. Devletlerimizin yöneticilerinin, büyükelçilerinin, vekillerimizin sorumluluğunu hatırlamak ve bunu tartışmak zorundayız.

Birincisi genişleme ki Mullah dün burada bundan bahsetmişti. Güvenlik Konseyi, hem kalıcı hem kalıcı olmayan kategorilerde, (burada dediği duyulmuyor) gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelere yeni kalıcı üyeler olma müsaadesi tanınmalıdır. Bu birinci adım.

İkincisi dünyadaki anlaşmazlıkların konuşulması ve çözülmesi için etkili yöntemler, şeffaf kararlar.

Üçüncü mesele ki bu herkesin dillendirdiği bir çağrı, veto olarak bilinen anti demokratik mekanizmanın, Güvenlik Konseyi kararlarının veto edilmesinin derhal durdurulması.

Size yakın bir örnek vereyim. ABD’nin fütursuzca İsrail’in Lübnan’ı yerle bir etmesine izin verdiği ahlak dışı veto. Hepimizin gözleri önünde, hepimiz burada durmuş izlerken, çözümün konseyden geçmesi engellendi.

Dördüncüsü, her zaman söylediğimiz gibi, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğinin rolünü ve yetkinlerini güçlendirmek zorundayız.

Genel Sekreter dün veda niteliğinde bir konuşma yaptı. Ve geçen on yılda daha da karmaşıklaşan şeylerden; daha da fenalaşan açlıktan, yoksulluktan, şiddetten, insan hakları ihlallerinden bahsetti. Bu Birleşmiş Milletler sisteminin ve Amerikan hegemonik taleplerinin çöküşünün muazzam sonucudur.

Madam, Venezüela birkaç yıl önce Birleşmiş Milletler içinde, Birleşmiş Milletlerin bir üyesi olarak, sesimizi ve düşüncemizi ortaya koyarak bu savaşı başlatmaya karar verdi.

Sesimiz, onuru ve barış arayışını ve yeni bir uluslararası sistemin oluşturulmasını temsil eden; zulmü ve hegemonik güçlerin dünya üzerindeki saldırganlığını lanetleyen hür insanların sesidir.

Venezüella kendini ortaya bu şekilde koyuyor. Bolivar’ın vatanı Güvenlik Konseyi’nde kendisine daimi olmayan bir koltuk arıyor.

Bir bakalım. Evet, ABD hükümeti tarafından bize açıkça bir saldırı var. Ahlak dışı bir saldırı. Venezüella’nın Güvenlik Konseyi’nin bir üyesi olarak özgürce seçilmesini önlemeye çalışıyor.

Egemenler hakikaten, bağımsız seslerden korkmaktadır. Bize marjinal diyorlar, ancak marjinal olan kendileridir.

Ve Venezüela’ya desteğini kibarca açıklayan tüm ülkelere teşekkür ediyorum. Oylamanın gizli olmasına ve bir şeyleri duyurma gerekliliği olmamasına karşın bunu yaptılar.

Aslında egemenler açıkça saldırdıklarından beri birçok ülkenin kanaatlerini güçlendirdiler. Onların desteği de bizi güçlendiriyor.

Mercosur, oradaki kardeşlerimiz, siyasi blok olarak desteklerini ifade ettiler. Venezüella; Brezilya, Arjantin, Paraguay, Uruguay ile birlikte Mercosur’ün tam üyesi durumunda.

Ve birçok diğer Latin Amerika ülkesi, CARICOM, Bolivya, Venezüella’ya olan desteklerini ifade ettiler. Arap Ligi, tüm Arap Ligi desteğini dillendirdi. Ve ben, Arap dünyasına, Arap kardeşlerimize, Karayipli kardeşlerimize, Afrika Birliği’ne yürekten şükranlarımı sunuyorum. Afrika’nın neredeyse tümü ve Rusya, Çin ve daha nicesi, birçok ülke bize olan desteklerini ifade ettiler.

Venezüela adına, halkımız adına ve hakikat adına hepinize yürekten teşekkür ediyorum. Çünkü Venezüela, Güvenlik Konseyi’ndeki yeriyle yalnızca Venezüela’nın düşüncelerini dillendirmeyecek. Aynı zamanda dünyadaki tüm halkların sesi olacak, onuru ve hakikati savunacak.

Tüm bunların ötesinde, Madam President, kanımca iyimser olmak için nedenlerimiz var. Şairler «çaresizce iyimser” diyebilirler; çünkü savaşların, bombaların ve saldırgan ve önleyici savaşların ve tüm insanların yıkımının ardında ve ötesinde, yeni bir çağın doğduğunu görebilirsiniz.

Silvio Rodriguez’in dediği gibi vicdanları uyandıran yeni bir çağ. Düşünmenin alternatif yolları var. Farklı düşünen genç insanlarımız var. Ve bu, geçtiğimiz on yılda gözlenir oldu. Tarihin sonu savının tamamen yanlış bir varsayım olduğunu gösterdi ve aynısı Pax Americana’da, kapitalist neoliberal dünyanın kuruluşuna dair olaylarda da görüldü. Artık kim inanıyor buna?

Bugün yapmamız gereken geleceğin dünyasını tanımlamak. Şafak vakti gelip çatıyor. Afrika’da, Avrupa’da, Latin Amerika ve Okyanusya’da görebilirsiniz bunu. Bu umut verici manzaraya dikkat çekmek istiyorum.

Kendimizi güçlendirmek durumundayız. Savaşma irademizi ve farkındalığımızı güçlendirmek. Yeni ve daha iyi bir dünya kurmak zorundayız.

Venezüela bu mücadeleye baş koydu ve tehdit edilmemizin nedeni de bu. ABD çoktan Venezüela’da bir darbe tezgâhı planladı ve finanse etti. Venezüela’da ve başka yerlerde darbe teşebbüslerini desteklemeye de devam ediyor.

Başkan Michelle Bachelet birkaç dakika önce eski Dış İşleri Bakanı Orlando Letelier’e yapılan korkunç suikastı hatırlatmıştı.

Ben yalnızca bir şey ekleyeceğim: Bu suçu işleyenler bugün serbesttir. Bir Amerikan yurttaşının öldüğü diğer olayda da fail yine Amerikalıydı. Onlar CIA’nın katilleri, teröristleriydi.

Ve biz bu odada, birkaç gün içinde bir başka yıldönümü olacağını hatırlamalıyız. Otuz yıl önce bir Küba uçağına, Cubana de Aviacion yolcu uçağına yapılan bir başka dehşet verici terörist saldırı sonucu 73 masum insan yaşamını kaybetti.

Peki, uçağın havaya uçurulmasının sorumluluğunu üstlenen kıtanın en büyük teröristi nerede? Birkaç yılı Venezüela’da cezaevinde geçirdi. CIA ve hükümet yetkilileri sayesinde kaçabildi ve şimdi burada, bu ülkede, hükümet tarafından korunarak yaşıyor.

Üstelik o mahkûm edildi. Suçunu itiraf etti. Fakat ABD hükümetinin çifte standartları var. İstediği zaman terörizmi koruyabilir.

Denilecek şey şudur: Venezüela tamamen terörizm ve şiddete karşı savaşmaya adanmıştır. Ve biz barış için savaşanlardanız.

Luis Posada Carilles, burada korunan teröristin adı. Venezüela’dan kaçan diğer sefilce yozlaşmış insanlar burada koruma altında yaşıyorlar. Sayısız elçiliği bombalayan, darbe sırasında sayısız insana suikast düzenleyen insanlar… Beni kaçırdılar ve öldürmeye çalıştılar. Ancak bence Tanrı elini uzattı, halkım sokakları doldurdu, tabii ordu da öyle ve işte buradayım.

Fakat darbeye önayak olan insanlar bugün bu ülkede Amerikan hükümeti tarafından korunuyor. Ve ben Amerikan hükümetini teröristleri korumakla ve tamamen alaycı bir söylemde bulunmakla suçluyorum.

Küba’dan bahsettik. Evet, birkaç gün önce oradaydık. Oradan memnun ayrıldık.

Ve yeni bir çağın doğduğunu görebilirsiniz. 15ler Zirvesi, Bağlantısızlar Zirvesi tarihi bir çözümü üstlenmişti. Bu (elindeki belgeyi gösterir), sonuç belgesi. Merak etmeyin, okumayacağım.

Ancak şu an şeffaf bir ortamda elliden fazla devlet başkanıyla açıkça tartışılmış olan çözümlere sahibiz. Havana geçen birkaç haftada Güney’in başkentiydi ve biz, bir kez daha, yeni bir ivmeyle bağlantısızlar grubunu faaliyete geçirdik.

Ve eğer burada her birinizden isteyeceğim bir şey varsa yoldaşlarım, kardeşlerim; o da hegemonyayı önlemek, emperyalizmin yeni mevziler kazanmasını engellemek için kalbinizi, enerjinizi yeni bir çağın doğuşu için Bağlantısızlar Hareketi’ne vermenizdir.

Bildiğiniz gibi Fidel Castro önümüzdeki üç yıl boyunca Bağlantısızlar’ın başkanlığını yürütecek ve liderlik görevini layığıyla yapacağına güvenimiz tam.

Maalesef, «Ah, Fidel yakında ölecek” diye düşünenler var. Böyle düşünenler hayal kırıklığına uğrayacaklar çünkü Fidel dimdik ayakta. Ve o yalnızca sağ salim değil, ardında bıraktığı güzel yorgunluklar var ve şimdi Bağlantısızlar’a başkanlık ediyor.

Öyleyse, sevgili meslektaşlarım, Madam President, yeni, kuvvetli bir hareket doğmakta, Güneyli bir hareket. Bizler Güney’in kadın ve erkekleriyiz.

Bu belgeyle, bu fikirlerle, bu eleştirilerle, şu an dosyamı kapatmıyorum. Kitabı yanıma alacağım. Ve unutmayın, büyük bir içtenlikle ve alçakgönüllülükle her birinize bu kitabı okumanızı öneriyorum.

Bizler dünyayı kurtaracak düşünceler istiyoruz. Dünyayı emperyalist tehditten kurtaracak düşünceler. Ve neyse ki bu yüzyılda, çok da uzun olmayan bir süre içinde, bunu göreceğiz, bu yeniçağı göreceğiz. Ve çocuklarımız için, torunlarımız için, Birleşmiş Milletler’in, ancak yenilenmiş bir Birleşmiş Milletler’in temel ilkelerine dayanan barış dünyasını göreceğiz.

Belki de yerini değiştirmek zorunda kalırız. Belki Birleşmiş Milletler’i başka bir yere koymak zorunda kalırız; belki Güney’de bir şehre. Biz Venezüela’yı öneriyoruz.

Biliyorsunuz hususi doktorum uçakta kaldı. Güvenlik şefi kilitli bir şekilde uçakta bırakıldı. Bu beyefendilere buraya gelme ve Birleşmiş Milletler buluşmasına katılma izni verilmedi. Bu bir başka suistimaldir, şeytanın tarafındaki gücün bir başka suistimalidir. Burası sülfür kokuyor, ancak Tanrı bizimle ve ben hepinizi kucaklıyorum.

Tanrı hepinizi kutsasın. Hepinize iyi günler.

Bunları da sevebilirsiniz