Hain Kelimesinin Bile İçi Boşaltıldı

20 Mayıs 1622 akşamı…

Genç Osman’ın karşısında on cellat duruyordu. İlk anda üçü saldırdı. Genç Osman üçünü de yere yapıştırdı. Dördüncüsü çıplak elle saldırmanın yararı olmadığını diğer üçünün başına gelenlerden anlamıştı, baltasıyla hamle yaptı ve Genç Osman’ı omuzundan yaraladı. Genç Osman’ın bir anlık sersemlemesinden yararlanan Cebecibaşı elindeki ipi 18 yaşındaki sultanın boğazına geçirebildi…

Herkesin değişik versiyonuyla bildiği acıklı bir hikayedir Genç Osman’ın hikayesi… Peki ama bundan bir gün öncesinin sabahında neler olmuştu?

19 Mayıs 1622 sabah erken saatlerde yeniçeriler ve kapıkulu ocakları silahlı bir halde Sultanahmet Meydanı´na yürüdüler. Sadrazam Dilaver Paşa, Ömer Efendi, Kızlarağası Süleyman Ağa, İstanbul Muhafizı ve Kaymakamlığı yapmış olan Nişancı Vezir Ahmet Paşa, Başdefterdar Baki Paşa ve Sekbanbaşı Nasuh Ağa’nın idamını istiyorlardı.

Ulema sınıfına gidip, bu insanların katledilmesi için fetva istediler.

Ulemalar, «Başlarını istediğiniz bu adamların suçu ne?”

İşte belki de şimdi terör örgütünün başı suçlamasıyla içeride yatan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un sorması gereken soru buydu?

Uyduruk «Bülent Arınç” suikastı sırasında da kozmik odaya bodoslama dalan hükümete izin veren de Başbuğ olmuştu.

Sorsaydı, alacağı cevap Genç Osman’a isyan eden güruhun cevabına benzer olacaktı: «Devlet içinde devlet oldular, paralel yapı kurdular, kendilerine ait bir vesayet yaratıp onun şemsiyesi altında bu ülkeden bağımsız yaşadılar, insanlar sınır boylarında ölürken onlar lüks otellerde okey döndüler, bizler üç kuruşa talim ederken onlar Oyak denilen kuruluşlarından katmerli emekli oldular vb…”

İsyancılardan Feridun Çebiler ve Halil Çebiler tarafından Genç Osman’a verilmek üzere hazırlanan kararları ulemalardan 12’si onayladı ve dilekçe Padişaha sunmak üzere Topkapı Sarayı’na götürüldü.

Öğlene doğru ulema sınıfının sözcüsü Ohrili Hüseyin Paşa’yı kabul eden Genç Osman, şu tarihi sözleri söyledi: «Öldürülmesi istenen kişileri asla teslim etmem!”

Ulema temsilcisi tehlikenin farkındaydı ve bu gencecik padişahın hayatını tehlikeye attığını ona anlatmak istiyordu:

«Padişahım,” diye yutkundu. «İstediklerini verin, yoksa durum daha kötüleşecek!”

İlk kez bir Osmanlı Padişahı bu kadar net biçimde tehdit ediliyordu. Ohrili Hüseyin Paşa devam etti:

«Çok kalabalıklar ve kararlılar. Kötünün en hafifi olanı seçin. Sizin yararınıza olan budur.”

«Saçmalamayı kesin ulema efendi,” diye kürkredi Genç Osman. «Hatta siz bu işe hiç karışmayın. Bunlar başı kesik horozlar gibidir, bir süre sonra dağılırlar.”

«Atalarımızdan bu yana gelen kural hiç değişmedi yüce sultanım,” der Hüseyin Paşa. «Bunlar kendi çıkarları için toplandığında hep istediklerini almışlardır. Çabuk karar vermeniz ve istediklerini dikkate almak zorundasınız. Yoksa…”

«Yoksa ne paşa? Yoksa ne? Beni tehdit mi ediyorsun?”

«Haşa huzurdan yüce sultanım ben yalnızca…”

«Bu hain güruhtan sizin gibi eski bir sadrazam bile korkmuşa benzer. Uyarıyorum sizi Hüseyin Paşa, önce sizi sonra da onları kırar geçerim!..”

Ohrili Hüseyin Paşa gidişattan hiç memnun değildi: «Padişahım,” diye inledi. «Beni bile isteseler verin. Yeter ki siz devletin başında olun!”

Genç Osman hemen oracıkta Ohrili Hüseyin Paşa’yı tutuklattı.

Ohrili Paşa’nın geri dönmeyişi isyancıları iyice kışkırtmıştı. Hep birlikte Topkapı Sarayı’na yürüyüşe geçtiler. Birileri saray kapılarını açık bırakmıştı. Bugün hala o kapıları açık bırakan hainin kim olduğu bilinmiyor.

İhanet duraklayana acımaz, duranı ise yok eder. Ama Genç Osman koştuğu halde ihanetin önüne geçemedi.

Sarayın kapılarını açık bulan isyancılar, bunun bir tuzak olduğunu düşündüklerinden içeri girmediler. Ayasofya Cami’nin minarelerine gözcüler çıkararak, sarayı gözaltına aldılar. Topkapı Sarayı’nın içinde pusuya yatmış askerler olmadığından emin olunca on binleri bulan bir güçle saraya hücum ettiler. Önce birinci ve ikinci avluyu ele geçirdiler. Daha önce tutuklanan ulema Gubari Efendi’yle karşılaştılar. Gubari Efendi için intikam saati gelmiş çatmıştı ”Bizim sözümüzü dinlemedi, dikkate bile almadı. Gidip bir de siz konuşun,” diyerek isyancıları kışkırttı.

Hikaye, bilindiği gibi Genç Osman’ın Yedikule Zindanları’nda katledilmesiyle sonuçlandı.

Bilinmeyen şu: Genç Osman ihanete uğramıştı ve bu ihaneti hazırlayan sanıldığı gibi Kapıkulu askerleri ile Yeniçeriler değildi. Onlar kalabalığı ve korkuyu yaratmak üzere, gücü hatırlatmak üzere ortadaydılar. Dertleri de güya neydi biliyor musunuz? Katlini istedikleri Ömer Efendi ve Kızlarağası Süleyman Ağa’nın Anadolu yolculuğunu kışkırtmasıydı. Vezir Baki Paşa’yı saraydan üzerlerine ok yağdırmakla suçluyorlardı. Kaymakam Nişancı Vezir Ahmet Paşa’yı asker emeklilerinin aylıklarını vermemekle itham ediyorlardı. Sekbanbaşı Nasuh Ağa’nın da Nişancı Vezir Ahmet Paşa’ya destek olduğu için katledilmesini istiyorlardı. Defterdar ise maaşları ayarsız akçeyle ödüyordu.

İhanet böylesi karmaşık bir örgüdür ve içinde bir değil binlerce hain barındırır. Öyle iki kelimeden birinde çevrenizdekileri «hain” ile damgalarsanız, hain kelimesinin bile anlamı kalmaz, içi boşalır ve bir süre övgü olarak bile kullanılabilir.

Aman dikkat…

Bunları da sevebilirsiniz