17 Aralık depremi tüm 2013’e damgasını vurduğu için, bir yılın tüm analizinin yapılmasına bile fazla gerek bırakmadı. Siyasi ve kültürel anlamda 2013’ün başından Aralık ayının başına kadar geçen süre içinde toplumda «bu AKP daha uzun süre gitmez,” düşüncesi hakimdi. Mart 2014 yerel seçimleri bile heyecanını kaybetmiş durumdaydı.
Ama unutulan bir şey vardı: Cumhuriyet tarihinin en önemli olaylarından biri de 2013 yılının ortalarında yaşanmıştı: Gezi Direnişi. Türkiye’deki siyasi yapılanmanın raydan çıktığını gösteren, ama ne yazık ki 7 gencimizin ölümü, yüzlerce yaralının yaşandığı olaylar Türkiye’nin «dipten gelen dalgası”nın ortaya çıkışıydı. Bir süre sonra ortalık sakinleşip de, Haziran ayaklanmasının kahramanları evlerine dönüp beklemeye başlayınca, hükümet büyük bir zafer kazandığını düşünerek gevşekliğe düştü ve 17 Aralık’ta daha şiddetli bir depremle sarsıldı.
Sarsıntı öylesine büyük ve güçlüydü ki, artık değil sendelemesi, ayakta kalması bile imkansız hale geldi. Öyle görünüyor ki, 2014 yılı kavganın derinleşmesine ve AKP’nin daha büyük yaralar alarak meydanı terk etmesine neden olacak.
Birçok yanlışlarını korku faktörüyle kapatarak bugünlere gelen hükümetin kuvvetler ayrılığı prensibini tamamen ortadan kaldırmaya cüret etmesi, kendi sonunu da hazırladı. Yolsuzluk, nereden bakılırsa bakılsın, insanların bağışlayamayacağı bir eylem. Dünyanın her yerinde de bu böyledir. Ancak kimi ülkelerde, bizde de olduğu gibi, yolsuzluk eylemleri erki elinde bulunduran idareler tarafından ustaca bastırılabilir ve geçiştirilebilir. Oysa 17 Aralık’ta ortaya çıkan yolsuzluk miktarı ve işin içine karışanlarıyla birlikte üzeri örtülemeyecek bir boyuta ulaştı. İktidar, kendi boyunu da aşan bu dev dalgalar karşısında savunmaya geçmek yerine, her tarafından su alan kayığıyla birlikte dalgalarla mücadele etmeye kalkıştı. Sonuç da hüsranla bitti.
Artık AKP iktidarının ayakta durması imkansız. Yeni yollar deneyeceklerdir. Şimdi yapılmak istenen, en az zararla 2014 yerel seçimlerine uzanabilmektir, ama zor görünüyor. Bu zorluk karşısında, savaşkan bir kabine değişikliğine giden Başbakan Erdoğan, kabinenin yetmeyeceğini gördüğü anda, yerel seçimleri ertelemek de dahil olmak üzere birçok yeni önlemler alma yoluna gidecektir. Artık AKP iktidarda kalmayı değil, yurt genelinde yaygınlaşarak yalnızca ve yalnızca üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanan yolsuzlardan kurtulmaya çalışacaktır.
Yerel seçimler bu yüzden çok önem kazanıyor. Ankara, İstanbul ve İzmir’i, bugünkü koşullarla bakarsak AKP’nin kazanma ihtimali çok zayıf. Bunu diğer iller de takip edecektir mutlaka. Bunu önleyebilme şansını üç aylık sürede bütün gücüyle kullanacaktır AKP, ama en ufak bir kuşku anında ise daha sert tedbirlere ve korkulara başvuracaktır.
2013 Türkiye’nin bir daha kolay kolay yaşayamayacağı çok çalkantılı bir yıl oldu. 2014 ise bu çalkantıların sahile vurduğu pislikler ve geride kalan temiz öğelerin ayıklanması üzerine kurulacak. Zira, yapılması halinde Mart yerel seçimlerinin hemen ardından Cumhurbaşkanlığı seçimleri gündeme gelecek ki, asıl savaş o sırada zirve yapacaktır. AKP kalsın veya kalmasın.
Kırılgan ekonominin ilk darbeleri, yeni yılın ilk günlerinde kendini gösterecek, ardı ardına gelecek zamlar, hızla yükselen döviz kurları ve artan enflasyon halkın hoşnutsuzluğunu artıracaktır. Bunun siyasi sonuçları ise koalisyon hükümetlerinin ardı ardına kurulması ve yıkılmasıyla sürecektir. Zira, 17 Aralık depremi, muhalefet partilerini de son derece hazırlıksız yakalamıştır. Yakın gelecekte iktidar olamayacaklarından emin olduklarından, ekonomi ile ilgili ellerinde uygulanacak bir reçete bulunmamaktadır. Kemal Derviş ile sürdürülen pazarlıklar bile bu kadar yakın zamanda yürürlüğe konulması gereken yeni ekonomik önlemler için yeterli değildir.
AKP iktidarının başındaki tek bela elbette ekonomi değil. Ekonomi hep aklının bir köşesinde olan önemli bir sorundu. Yolsuzluk operasyonu AKP’yi daha derinden yaraladı. Aslına bakarsanız, 17 Aralık’tan sonra meydana gelen olayları kestirebilseydi AKP, o gün iktidarı bırakmaya bile razı olup, bu pisliklerin ortaya saçılmasını göremeden kabuğuna çekilmeye razı olabilirdi, ama olmadı. Cin şişeden çıktı.
AKP için tek umut kaldı: Toplumsal bir kaos. Bunu göze alıp alamayacağı yılın ilk günlerinde ortaya çıkacak. Toplumsal kalkışmalardan medet umacak, devlet içindeki erkler savaşını hızlandırarak kafaları daha da karıştıracak, hatta büyük bir olasılıkla Güneydoğu Anadolu’daki Kürt hareketini gıdıklayacak ve dikkatleri yolsuzluktan daha başka noktalara çekmeye çalışacak.
Bu, yolsuzlukları böylesine içselleştirmiş bir iktidar için çok mümkün. Zira artık okun ucu kendilerine dönmüş durumda ve kullanabilecekleri kalkan sayısı da çok az ve yetersiz. Yönetmeliklerle kanun değişikliğine gitmeye kalkışacak kadar pervasızlaşan AKP iktidarından artık her şey beklenir. Anayasa’daki hükme açıkça karşı olan «kararname ve yönetmelikler” üretmeye başlarsanız eğer, bu sizi bir süre ayakta tutar. Ölmek üzere olan hastaya anfetamin şırınga etmek gibi, bir süre canlandırır ama arkası kesin ölümdür.
2014 yılının geçtiğimiz yıldan çok daha hareketli ve çatışmalı geçeceği kesin, ama unutulmamalı ki, 31 Mayıs Gezi hareketiyle başlayan bu değişimin ancak sonuçları 2014 yılında alınacak. Bütün 2014 yılı boyunca yaşayacaklarımızın yolu 2013 yılında açıldı.
Mart seçimlerine kadar üç ay var ve bu süre içinde Türkiye’de çok şey değişir. Bu hızla giden siyasi sarsıntılar, AKP treninin makas değiştirmesi için yeterli bir zamanı olmadığını gösteriyor. 24 saat içinde bile her şeyin değişebileceği bu ülkede, 3 ay çok büyük bir zaman aralığı. AKP’nin toparlama çabaları seçim kazanmak üzerine değil, şu aşamada kendini kurtarma üzerine, bu nedenle de seçimden çok da umutlu değil. Seçimden umutlu olabilmesi için mutlaka bir şeyler yapmak zorunda ve insanı en çok korkutan da «bir şeyler”. Bunların ne olduğunu, ne olabileceğini kestirmek zor. Akla yakın bir ihtimal de görünmüyor. Tek seçenek, yukarıda da yazdığım gibi, kaos ortamı.
Bunu göze alabilecek mi, göreceğiz.