İki Ayaklı Olmak (*)

Üç buçuk milyar yaşında olduğu kestirilen dünyamızda biz insanların tarihi bir kaç milyon yıldan daha geriye uzanmıyor. Okyanusta damlaya eşdeğer bir geçmişe sahibiz mavi gezegende. Homo sapiens’i diğer memelilerden, omurgalılardan ve başka tüm canlılardan ayıran önde gelen özellik «iki ayaklı” olmasıdır diyebiliriz. Bu özgün dönüşümü evrime borçluyuz. Daha geniş bir bakış açısıyla irdelendiğinde türümüzün kültür ve uygarlık oluşturabilme kapasitesini bu dönüşüme borçlu olduğu da söylenebilir. İki ayaklılığımız değişik bilimcilerce farklı tarihlenmekle birlikte en çok 5-6 milyon yıl geriye uzanıyor.

Neden «iki ayaklı” olduk sorusuyla birlikte evrimin önemli özelliklerinden birisi olan uyumu anımsamak yerinde olur. Evrim, her zaman mükemmeli yakalamasa da, rastlantısallık içerse de gerekliliğin sorunudur diyebiliriz. Ağaççıl maymun atalarımızı yere indiren ormansızlaşma mıydı? Yoksa, yaşadıkları yerde su baskını mı yaşanmıştı? Aile kurup eşe, evlada daha iyi göz kulak olmak iki ayak üstünde daha mı iyi başarılacaktı? Belki de daha iyi avcı olunacak ya da av olmaktan kurtulunabilecekti iki ayaklı olunarak! Atalarımız iki ayak üstüne dikilerek besine daha kolay erişmiş, vücut sıcaklık ayarını daha iyi yapmış olabilirler miydi?1

Neden her ne olursa olsun iki ayaklılık ünlü evrimbilimci Daniel Lieberman’ın tanımladığı gibi biz insanları diğer türlerden ayıran en önemli ve ardışık uyumsal özelliktir.2

Güçsüz ve savunmasız atalarımızın hayvanlar aleminin kralı oluşunda da bu uyumsal özelliğin etkisini göz ardı etmemek gerekir.3 Homo sapiens hiç kuşkusuz yalnız değildir iki ayaklılıkta. Ancak, bizim iki ayaklılığımız zorunlu ve tam zamanlıdır. İki ayaklılık diğer türlerde de söz konusu olabilse de onlarınki seçmeli ve yarı zamanlıdır. 4

Bundan 5-6 milyon yıl önce ayağa kalkan türümüzün bu sıradışı dönüşümü sürdürmesinde enerji tutumunu başarabilmiş olmasının rolü göz ardı edilmemelidir. İnsanın dört ayaklılıktan, iki ayaklılığa geçişiyle fazladan harcaması gereken enerji oranı yalnızca % 7’dir. 5 Örneğin, bu uyum % 50’lik bir enerji gereksinimiyle sonuçlanmış olsaydı sürdürülmesi bu denli olanaklı olmayabilirdi. Unutulmamalı ki, daha fazla enerji gereksinimi, daha fazla besin ve çaba demektir. Her biri besin üreticisi olmak zorunda olan atalarımız için bunun yaratacağı bedeli düşünmesi bile korkutucu değil midir?

Ayağa kalkmak insanda tepeden tırnağa bir dizi değişikliğe yol açmıştır! Dört ayaklı atalarımızda omurganın ortalarında bir yerde olan ağırlık merkezi kalça eklemi dolaylarına taşınırken; atalarımızın yay biçimli omurga sütunu bizlerde «S” biçimini almak zorunda kaldı. Ön ayakları boşa çıkartıp ellere dönüştürmüş olduk. El becerilerinin gelişmesi, araç gereç yapımı anlamına gelirken insan atalarımız belki de bir bedel ödediklerinin farkında bile değillerdi. Doğada ve evrimde sonsuz kazanç, kazan-kazan döngüsü olmadığının altını çizelim yeri gelmişken. Özellikle endüstri devrimi ve onu izleyen bilgi çağında doğamızla uyumlu olmayan hareketsizliğin de etkisi tartışılmazdır bu bedelin ortaya çıkışında! 4 Ayağa kalkan ve insanlaşan primat artık bir bel hastasıdır! Kendinizi ve çevrenizi sorguladığınızda sayısız omurga hastasına rastlayacağınızdan kuşku duymamalısınız.

Bedel ödeten ve iki ayaklılığımızın güvencesi olan bölgelerden bir başkası da dizimizdir. Vücut yapısı bozulan, ağırlığı artma eğilimi gösteren insanların yaşam sürelerinin uzaması başlarına bir de diz ağrısı derdi almalarıyla sonuçlanmıştır diyebiliriz. Ağır gövdelerin yükü altında ezilen dizlerimizin çığlığı duyulabilir olduğunda vakit artık çok geçtir.4

Ağaççıl atalarımızın tersine bizlerin ayakları yük taşımaya ve yere sağlam basmaya uyum sağlamıştır. Daldan dala atlama gereksinimi içinde olmadığımızdan ayak başparmaklarımızın kavrama yeteneğine sahip olması gerekmez olmuştur. Başparmak diğerlerine yanaşmış ve bir yerlere tutunmaya yönelik tasarımını terk etmiştir. Ayaklarımız için artık, ayakkabıya girme ve yeri geldiğinde akılsız başın cezasını çeken bir çilekeş organa dönüşme zamanı gelmiştir.4

İki ayaklı olmak deyince doğal olarak hareket sistemine odaklanmış olduk. Bir ayrıcalık yapıp kafatası büyüklüğü-iki ayaklılık ilişkisine de kısaca değinelim. Tavuk mu yumurtadan yoksa tersi mi sorusunun çokça seslendirildiği konu başlığıdır. Bonobo ile ilk insansıların beyin büyüklüklerinin karşılaştırılması merakımızı giderebilir. Buluntular üzerinde yapılan çalışmalar bonobo ile 3.5 milyon yaşında bir Australopithecus aferensis olan Lucy’nin kafatası oylumları arasında fazlaca fark olmadığını göstermiştir. Denilebilir ki, maymunlar ayağa kalkıp insansı olduktan hemen sonra değil, zaman içinde insan olmaya doğru yol alırken büyütmüştür beynini. 5 Boşa çıkan ellerin yoğunlukla kullanımı beyin kapasitemizin ve büyüklüğünün artışını tetiklemiş olmalı!

İki ayaklı olarak ayakta durma, koşma, yürüme ve sıçrama eylemleri gerçekleştiririz. Böylelikle yeryüzünün egemeni olduğumuz söylenebilir. Zayıf ve savunmasız atalarımız belli ki iki ayaklılaşarak yakalamış görünüyorlar bu üstünlüğü.

Ne ilginçtir ki; dört ayaklı başka türler hem kısa mesafe hem de orta/uzun mesafe koşularda türümüzü uzak ara geride bırakacak yetenektedirler. Örneğin, saatte 100 km hıza erişebilen bir çitanın en hızlı insan Usain Bolt’a şans bile tanımayacağı açıktır. Yine ortalama bir atın en hızlı 10 bin metreci Mo Farah’ı yarış bitiminde 7-8 dakika bekleyeceğini ve hatta beklemekten sıkılabileceğini de rahatlıkla söyleyebiliriz.

Türümüzü diğerleri karşısında benzersiz ve üstün kılan bir spor dalı yok mu diye sormuştum kendi kendime araştırırken. İnsanın atletizmin cirit atma dalındaki karşıtsız üstünlüğüne ilişkin bir yazıya rastlayınca ne kadar mutlu olduğumu anlatamam! Cirit atmada insanın değil yanına yaklaşabilen, cirit atmayı becerebilen bir başka tür olmadığının altını çizelim.6 Günümüzde stadyumlarda yarışma amacıyla gerçekleştirilen bu sporun geçmişte türümüz için bir besin sağlama ve dolayısı ile de sağkalım dayanağı olduğunu göz ardı edemeyiz. İnsanın iyi bir cirit atıcısı olması avına çok yaklaşmadan onu vurabilmesi fırsatı vermiş olmalıdır. Böylelikle daha fazla ava ve daha fazla proteine erişebilen insan beynini büyütme yolunda da önemli bir avantaj sağlamıştır. Bugün için sıradan bir ayrıntı gibi görünen bu yeteneğin türümüzü yaşama bağladığını, evrimine olumlu katkı yaptığını söylemek hiç de yanlış olmayacaktır.


(*) «İki Ayaklı Olmak” 6-8 Aralık 2013’te Ankara’da yapılan Dr Mehmed Fuad UMAY 4. Ulusal Tıp Günleri’nde sunulmuştur.

Kaynakça

1http://www.princeton.edu/~achaney/tmve/wiki100k/docs/Bipedalism.html

2 http://www.fas.harvard.edu/~skeleton/danlhome.html

3 American Scientific, November, 2013.

4http://elucy.org/Main/WhatIsBipedalism.html

5http://digitalcommons.iwu.edu/cgi/viewcontent.cgi?article=1013&context=socanth_honproj

6New Scientist, 16 March 2013, The Body.

Bunları da sevebilirsiniz