Türkiye Cumhuriyeti´nin Özdeşlik Sorunu

Kızılay’dan İstiklal´e akanlara Selam Olsun!

«29 Ekim 2013 tarihi Türkiye Cumhuriyeti´nin 90. yılını doldurduğuna işaret ediyor” cümlesi 90 yıllık tarihin bir süreklilik taşıdığını, adı anılan devletin şu veya bu şekilde varlığını sürdürdüğünü varsaymaktadır.

«90 yıllık tarih”te değişmeden kalanın ne olduğunu sorgulamaya çalıştığımız bu yazıda esasında felsefedeki özdeşlik sorununu ele almış olacağız. Dahası, söz konusu özdeşliğin nasıl sağlanacağını görmeye çalışacağız.

İlk bakışta 90 yıl değişmeden kalanın söz konusu devletin adı olduğunu söylemek mümkün görünmektedir. Bunun ötesinde sınırların hemen hemen aynı kaldığını söylemek de mümkündür. Ancak bu «hemen hemen” söz öbeği nedeniyle bu şıkkı eliyoruz. Adı geçen devletin kimi kurumları üzerinden süreklilik iddiamızı pekiştirebiliriz gibi görünmektedir. Ancak bu da bizi yanılgıya sürükleyebilir zira söz gelimi TBMM´yi ele alırsak, TBMM´nin 90 yıllık tarihimizde çeşitli değişimlerden geçtiğini görebildiğimizden bu sefer de TBMM´nin sürekliliğini sorgulamaya başlamak durumda kalabiliriz. Nitekim 1924 Anayasası´na dek Türkiye Cumhuriyeti halk hükümeti modeliyle yönetilmekteydi, bu durumda «TBMM” adı salt bir meclise değil ama aynı zamanda bir hükümete gönderme yapmaktaydı. Dolayısıyla, bugün «TBMM” dediğimiz nesneyle 1921-1924 yılları arasında «TBMM” dediğimiz nesne arasında ne gibi bir özdeşlik olduğunu tartışmak durumda kalırız.

Benzer şekilde, «TSK” adıyla binlerce yıldır varolan bir orduya mı yoksa TC tarihinin belli bir evresinde kurulmuş ve kanun tarafından tanımlanmış bir kuruma mı gönderme yaptığımız belli değildir.

Şıkları elediğimizde belki de söz konusu devletin varlığını sürdüren bir başka varlık ya da özellik arayışımız yeniden ortaya çıkmaktadır. Halk, millet, ideoloji, sınırlar, kurumlar (ya da bütünü oluşturan diğer parçalar) türünden şıklar elendiğinde ümitsizce söz konusu özdeşliği devletin adı olan «Türkiye Cumhuriyeti” söz öbeğinde bulmaktayız.

O halde, özdeşliğin kendisinden çok kafamızda yarattığımız özdeşlik algısını perçinleyen ada sarılmak durumunda kalıyoruz. Belki de kala kala yalnızca bir ad kalmıştır elimizde. Belki de bu yüzden, «T.C.” adı Türkiye Cumhuriyeti özlemiyle ya da anılarda bu sözcüklerin yarattığı imgeleri canlı tutma arzusuyla milyonlara ilham veriyor, onların sosyal medyada siyasal tepkilerinin bir simgesi haline geliyor.

Yukarıdaki satırlar kabul edildiğinde bile «Türkiye Cumhuriyeti” adıyla işaret edilenin ya da işaret edilmek istenenin ne olduğunu aramak anlamını yitirmeyecektir. Çünkü büyük bir insan kitlesi söz konusu adı kullanmaktadır. Geriye kalan seçenekler şunlar:

1- Söz konusu adı kullananlar aynı şeyi kastetmiyorlar.

2- Aynı şeyi kastediyorlar fakat bu ad bir devlete işaret etmiyor.

1. seçenek kadar 2. seçenek de makul bir seçenek olarak görünüyor. Aynı nesne kastedilmediği halde söz konusu adın kullanımında sorunlar çıkmadığına göre sağduyuya uyan (en az) bir anlamın kitlenin zihninde belirdiği açıktır. Dolayısıyla ya gerçeklikte var olmayan ancak var olması mümkün görünen zihinsel bir nesne kastediliyor ya da gerçeklikte var olan bir nesnenin belirli bir özelliği kastediliyor.

«Türkiye Cumhuriyeti” adını kullanmakta inat edenlerin siyasal amaçları ve dünya algıları açığa çıkarılmadıkça söz konusu adın ne anlama geldiği ya da ne türden bir varlığa işaret ettiği anlaşılamayacaktır.

Hal böyleyken, «bu cumhuriyet [«bu” işaret zamiriyle işaret edilenin ne olduğu yine aynı tartışmayı doğursa da] hepimizin” türünden saçmalıkları kazıdığımızda söz konusu adın işaret ettiği değerler, varlık ve/veya anlam yalnızca ama yalnızca bu adı inatla kullananlara aittir. Dolayısıyla, ortada tüm insanlara açık bir anlam, değer ve/veya varlık bulunmamaktadır.

«Türkiye Cumhuriyeti” adı cumhuriyette, «Türkiye toprakları” söz öbeğiyle kastedilen sınırlar dahilindeki bir cumhuriyette, söz konusu tarihin nesnesi olan cumhuriyete alternatif diğer tüm seçeneklere karşı ısrarcı olanların özlemlerine işaret etmektedir. Bu özlem ise geçmişe değil geleceğedir. Kızılay´da, İstiklal Caddesi´nde milyonların yüzlerini döndüğü yeredir. O yer, söz konusu adın işaret ettiği varlığı yok eden, o varlığı kuranların iradesini çiğneyen ve daha büyük birlikleri hedefleyenlerin önüne mikro-sınırlar, mikro-mitler kuran egemenlerin yıkıldığı mekandır.

«Türkiye Cumhuriyeti” adıyla anılan varlığın özdeşliği sorununa gelince, söz konusu özdeşlik çoktan tükenmiştir. Salt cumhuriyeti yıkmaya çalışanlarca değil üstelik. «Türkiye Cumhuriyeti” adıyla anılan devleti kuranlar daha ilk günden sabit kalmayacak, değişecek, dönüşecek, ilerleyecek ve insanlığın büyük birliğine evrilecek bir dünyaya dikmişlerdi gözlerini. O gözler bugün hala bakıyor geleceğe. Söz konusu gözlerin önüne perde çekmek isteyenler, duvarlardan bazı resimleri kaldırmaya, bazı heykelleri yıkmaya çalışabilirler. Ama o gözlerin daha önce gösterdiği değerleri görenlerin gözlerine mil çekemeyecekler. O gözler, geleceğe varmanın yolunu özdeşliği an be an kura kura yıkmak olduğunu görmüşler bir kere. Türkiye Cumhuriyeti özdeşliğini içinden ve devrimci bir süreçle kura kura kendini aşa aşa ve dolayısıyla etrafını saran kabuğu kıra kıra yeniden kuracaktır. Bu gerçeği karanlıkta dahi görenlere, omuz omuza verip meydanları dolduranlara, cumhuriyete nefes verip insanlığın bu büyük rüyasını hayata geçirenlere selam olsun! Selam olsun yaratana, emekçi sınıflara!

Bunları da sevebilirsiniz