Marks’ın hayat hikayesinin tarihsel gerçekler ışığında ve bilimsel sosyalist bir bakış açısıyla kaleme alındığı 5 ciltten oluşan Ateşi Çalmak adlı romanın yazarı Galina Serebryakova, eserini büyük bir sabırla, solun hayal dünyasının havalara uçurduğu Marks’ı yeryüzüne indirerek gerçek bir ateş hırsızı tavrı sergilemiştir. Ateşi çalanlar yalnızca Marks ve Engels değildir, onların gerçek öyküsünü kitleyle buluşturmaya çalışan Serebryakova da gerçek anlamda bir ateş hırsızıdır. Ateşi tarihten, akademik kürsülerden çalarak sol örgütlerin şeyhi haline gelen ve uçura uçura bitiremedikleri Marks hayaletini zihinlerden kovmuştur. Ateş ait olduğu yere, ateşi kullanarak demiri tavında döveceklerin ocağına inmiştir. Ergenekon’un demircisi, demiri dövmenin bilgisini ve gerekli ateşi edinmiştir.
Bilinen Bilinmeyenler ve Bilinmeyen Bilinmeyenler
Prometheus da gerçekte sır olanı çalıp insanlara vermekle kalmamıştır, gerçekte «sır” olmayıp bir türlü kabul edilmeyen sırları da kamu malı yapmıştır. Bir başka ateş hırsızı Assange, Wikileaks belgeleriyle ABD’nin «kirli çamaşırlarını” ortaya serdiğinde neredeyse hiç kimse şaşırmamıştır. O halde ortaya dökülme olayı, yalnızca malumun ilanıdır.
Bir başka ateş hırsızı, Edward Snowden, bazılarına gören uçan kuşun, düşen çiğin, atılan bombanın, sıkılan kurşunun ardında yer alan, «taşı kaldırsak altında bulacağımız”, «bize şahdamarımızdan daha yakın olan” Süper Güç ve Süper Müttefik’’ ABD’nin savunma planlarına dair bilgileri kamuoyuyla paylaşmış ve bir casusluk davasının kurbanı olacağını anlayarak ABD’yi terk etmiştir. O halde, ateş hırsızları artıyor. Onları yalnızca «korkunç Ivan’ın”, «Çirkin Boksörlerin”, «James Bond düşmanlarının”, «Rambo’ya işkence edenlerin” ülkesi saklıyor. Şeytanla işbirliği bu olsa gerek. ABD’nin gücünü büyütmekten çılgın bir zevk alan bazı aydınımsıların bu ateş hırsızlarını ve eylemlerini incelemeleri çok yerinde olacaktır.
Bir başka ateş hırsızı çok yakınımızdan. Bunun önemli bir farkı var. Kimliği, cismi bilinmese de düşüncesi ve eylemiyle apaçık ortada bulunan bir hırsız ve çaldığı bilgileri yayımlarken yer değiştirdiği pek söylenemez. Her zaman bulunduğu yerde, her zaman halkın içinde. RedHack, çağımızın en gözüpek ateş hırsızlarından. O halde, bilgi anonimleşiyor, sır perdeleri kalkıyor, temsili demokrasinin kulisleri fısıldayarak yapamıyor planlarını bundan böyle. Demek ki demokrasi göz kırpıyor. Kulissiz, lobisiz, entrikasız, ayan beyan konuşulan ve özgürce düşünülen bir dünya beliriyor ufukta.
Vulgus Vult Decipi!
Bu Latince sözün anlamı tam olarak «avam kandırılmak ister”e karşılık düşer. Halkın üstünde tepinmekten tuhaf bir haz duyan, mızmızlanan ve bir başka halkın özlemiyle yanıp tutuşan Türk aydın tipi sıkıştığında bu sözün ardına saklanır. Söz bir anlamıyla doğrudur. Halk, yalın açıklamalar ve hazır yanıtlar ister. Bu yanıt ve açıklamaların karşısında yeterli süreye sahip olmayan «bilgili kimse” söz konusu açıklamalardaki hataları ortaya döküp kendi doğrularını anlatmayı başaramaz. Başarısızlığın kaynağı anlatılmaya çalışılan doğruda değildir. Kaynak, halkın ya da kamuoyunun konuya hazır hale getirilmesindeki ve hurafeye karşı «özgürlükçü” yaklaşımın «naif”liğindedir. Töre ve gelenekle bağını kolaylıkla kurabilen hurafeye karşı bilimi savunmak salt teorik bir edim değildir. Bilimi savunmak siyasi mücadeleyi ve ajitasyonu gerektirir. Bilimin bu türden bir savunusu ise demokrasi mücadelesinin ta kendisidir. Söz gelimi, AKP’nin düşürülmesi için ortaya saçılan «gizli bilgiler”; ABD’nin «kirli planları” açığa çıkarılmadıkça genel olarak demokrasinin sorunlarını, devrimci bir iktidar biçimini, gerçek anlamda bir demokrasiyi halka benimsetmek zordur. Kitleler ve insanlar tekil olaylardan öğrenirler, sistemli düşünceden değil. Sistemli düşüncenin tüm yaptığı olanların neden olduğunu, nasıl olduğunu, işleyen mekanizmanın nasıl işlediğini ve ona nasıl müdahale edilebileceğini bulmak ve tekil olayların birbirleriyle zorunlu ve ilineksel ilişkilerini kurmaktır. Dolayısıyla, tekil olayların hakkını vermek şarttır. Bu tekil olayların hangisinin öne çıkarılacağını belirlemek ve buna uygun bir bilgilendirme çalışması yapmak devrimci propagandadır. Burada devrimci aydının görevi yalana başvurmadan ancak elitizme de kaçmadan öne çıkarılacak olay ve haberleri ustalıkla işleyip kitleselleştirmektir.
Dolayısıyla, yukarıdaki söze karşı en azından iki tavır olanaklıdır. Birincisi Latince özgün deyişte kendini gösterir: «Si Mundus vult decipi, ergo decipiatur” (Dünya, avam ya da yığınlar kandırılmak istiyorsa, bırakalım kandırılsın). Diğer ise «Avam kandırılıyor ve kandırılmaya rıza gösteriyor, o halde kandıranların yolunu keselim, söyledikleri işitilmesin, işitilenler çürütülsündür”.
Yoksuldan çalanlar varsa Robin Hoodlar, halkın geleceğini çalanlar varsa Prometheuslar, Edward Snowdenler, RedHack gibi kızıl korsanlar olacaktır. Varsın onlar halka bilgi taşıyan Aydınlıkçıların sesini kesmeye çalışsınlar, Dreyfusları kurban etsinler, Assangeları hapse atmaya çalışsınlar, Marks’ı ülkelerinden kovsunlar! Bilgi kitleselleşiyor ve Platon’un deyişiyle cahilleri yönetme sanatı haline gelen sözde demokrasi yerine gerçek ve doğrudan demokrasi bilginin kitleselleşmesiyle güçleniyor. Bu demokrasi idealinin yaşaması bile egemenlere korku salmaya, panik içerisinde saldırdıklarının birbirilerine kenetlenmesine yetiyor. Demokrasi bayrağı hakikatle beraber yükseliyor!