Türkiye’de de yeni-liberal politikalar, ekonomi, siyaset ve toplumsal açıdan önemli sorunlar ortaya çıkardı. Büyüme yani üretim geriledi. Borçlanma, sürekli bir kaynak sağlama seçeneği oldu. Dış borcun artması, emperyal güçlerin denetimini hızlandırdı.
Yurtsever İktisatçı Cihan Dura Hoca bunu şöyle ifade ediyor: «Söz konusu model «Merit Stratejisi” olarak karşımıza çıkıyor.Bu strateji başlıca serbest ticaret, özelleştirme, yabancı sermaye…, gibi silahlar içerir ki, biri de borçlandırmadır. Bu yoldan, kurban seçilen ülkeler küresel finans şirketlerine muhtaç duruma düşürülür ve o durumda tutulur. Tuzağa düşürülen ülke, kısa sürede, içinden kolay kolay çıkamayacağı şekilde borç batağına batırılır.”
Uygulanan politikalarla işsizlik dayanılmaz boyutlara erişti, bu durum gelir dağılımının toplumsal sınıflar arasında olduğu kadar, bölgeler arasında ayrımını derinleştirdi. İşsizliğin artması ile kişiler özgüvenini yitirdiler, bağımsız hareket etme ve düşünme yetenekleri kayboldu. Toplumda özgür bireylerin emek temelinde örgütlenmesi yerine etnik ve dinsel kültüre bağlı örgütlenmeler başat oldu.
Bu ortam içinde Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), toplumda var olan adaletsizliğe karşı popülist bir program ile iktidara geldi. İktidara gelişinde, Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin Müslüman olan ülkelerin zenginliklerine el koymak ve denetlemek için geliştirdiği «Ilımlı İslam Modeli”nin de payı olduğunu görmek gerekiyor.
Sermaye El Değiştiriyor mu?
İstanbul sermayesi olarak adlandırılan TÜSİAD’ın, AKP İktidarı’nın başlangıç yıllarında özelleştirme uygulamalarında AKP ile anlaştığı gözlemleniyor. Bununla birlikte, Başbakan Erdoğan, TÜSİAD’ın uygulanan politikalarla bire beş kazandıklarını, ancak siyasette anlaşamadıklarını da söylüyor.(12 Eylül 2010 Referandumu’ndan önce ATV’de yapılan bir röportajdan alıntı).
Daha sonra AKP izlediği ekonomi programıyla İslami nitelikte MÜSİAD ve TUSKON’un çatıları altında toplanmış iş çevrelerini güçlendiriyor. Ve Türkiye’de artık sermaye ciddi manada el değiştirmeye başlıyor.
Başbakan Erdoğan bunu şöyle ifade ediyor:”…Şu anda dünya ile bütünleşen bir Anadolu var. Bu da belki onları (TÜSİAD’ı) rahatsız ediyor… Ama biz isteriz ki niçin İstanbul sermayesi Anadolu sermayesi ile iç içe olmasın.” (Cumhuriyet Haber Portalı, 10.09.2010).
Bu şekilde, ABD destekli 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi ile başlatılan özelleştirme kampanyaları ile özel sektöre devredilen kamu sermayesinin el değiştirilmesinin son aşamasına geliniyor. Bütün sermaye Siyasî İslâm’a verilmek isteniyor.
Ne Olabilir?
Gelinen noktada, Koç Grubu enerji şirketlerine yönelik operasyonların siyasi olduğu yönündeki şüpheler bunu göstermiyor mu?
Burada birkaç soru soralım. Birincisi şu: TÜSİAD adı altında toplanan iş çevreleri ne yapacak? Biat mı edecekler yoksa daha liberal ve laik iktidar arayışı içine mi girecekler?
İkincisi ise şu olabilir: Ana Muhalefet Partisi nasıl tavır gösterecek?
Küresel anlamda ise şu soru akla geliyor: Başlangıçta AKP İktidarı ile uyumlu hareket eden ABD/AB’in egemen çevreleri ne yapacak? MÜSİAD ve TUSKON olarak örgütlenmiş İslami sermaye arasında bir ayrım yaparak daha güdümlüsünü mü yeğleyecek?
Belki de en anlamlı soru şu: Emeğiyle geçinen necip halkımız sermaye grupları arasında oluşmakta olan bu kavganın neresinde yer alacak? Daha doğrusu filler tepişirken aralarında sürekli ezilecekler mi? Bu soruya verilecek yanıtlarda birisi de, necip halkımızın örgütlü güç oluşturamadığı sürece, ünlü tiyatro yazarı Bertold Brecth’in bir oyunundaki sözler olabilir: «Bulanık sularda bilsen ne balıklar avlanır, sonra yine hep birlikte yoksulun hakkı yenir.”olabilir kanısındayım.
Sahi, unuttuğumuz, ulusal duyarlığı var olan USİAD ise acaba ne yapıyor?