İçinde yaşadığımız dünyamızın sorunları giderek artıyor.
En azından bir milyar insan açlık sınırında yaşıyor. Bunun en büyük bedelini çocuklar ödüyor.
Beslenme stratejisi açısından bile ortaya çıkan sorunlar, zengin ile yoksul arasında uçurumlar yaratıyor. Yoksullar çoğunlukla yetersiz besleme ve bulaşıcı hastalıklardan, zengin ülkeler ise aşırı beslenmenin yarattığı kronik hastalıklardan etkileniyorlar.
Sağlıklı çevre giderek yok oluyor. Çevrenin kirlenmesi, örneğin suyun kirlenmesi de ölümlere ortam yaratıyor. Bir milyarın üstünde insan temiz suya erişemiyor.
Doğanın su depoları artan sıcaklığın tehdidi altında. Yeraltı su seviyesi düşüyor, nehirler kuruyor. Göller yok oluyor. Buzullar eriyor, dünya su düzeyi ve karbon düzeyi yükseliyor. Yıkıcı fırtınalar artıyor.
Otlaklar çölleşiyor. Orman arazisi küçülüyor. Tarım toprakları erozyonla giderek verimsizleşiyor. Bitki ve hayvan çeşitliliği her gün biraz daha azalıyor.
Çiftçiler, tarımı terk etmek zorunda bırakılıyor.
Giderek artan bölgesel savaşlarla milyonlarca insan da yok oluyor.
Küresel ısınma nedeniyle iklim değişiklikleri yaşanırken, dünyada ortalama sıcaklık artıyor.
İklim Değişikliğinin Ortaya Çıkardığı Kimi Somut Sonuçlar Neler?
-
FAO (Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü); Afrika’nın doğusunda yeni çöl çekirgesi istilasının başlamış olduğunu bildiriyor.
-
Dünya Afet Raporu 2020: Son 10 yılda dünya genelinde 1,7 milyar insan iklim ve hava bağlantılı afetlerden etkilenmiş, 410 binden fazla insan ölmüş. Bu ölümlerin insanların ağırlıklı olarak düşük ve düşük orta gelirli ülkelerde yaşadığı bildiriliyor.
-
Doğal tehlikelerin tetiklediği afetlerin yüzde 83’ünün sel, fırtına ve sıcak hava dalgaları gibi hava ve iklim bağlantılı şiddet olaylarından kaynaklanmış.
-
İklim ve hava bağlantılı afetlerin sayısının 1960’lardan beri yükselerek devam etmiş,1990’lardan bu yana ise yaklaşık yüzde 35 artmış.
-
Dünyanın pek çok ülkesinde sıcaklık artıp yağış düşerken Güney Sudan’da yaşanan sel nedeniyle yaklaşık 1 milyon kişi evlerinden olmuş.
-
Türkiye’ye gelince. Uzmanlar Türkiye’ de de kuraklığın başlamış durumda olduğunu dile getiriyorlar. Obruklar oluşuyor. Yer üstünde ve yer altında fazla su kalmamış. Türkiye 2050’de su fakiri olacak. Olacak deniliyor, ancak Antalya ve benzeri turist kentlerinde bir avuç zengin için tonlarda suya gereksinme doyulan golf sahaları yapılıyor.
İklim Göçü ve İklim Mültecisi Ne?
Küresel iklim değişikliği “İklim Göçü’ ve “İklim Mültecisi “nin yaratmış. Kuraklık, deniz düzeyinin yükselmesi, su kaynaklarının ve tarım arazilerinin kaybı gibi uzun vadede iklim süreçleri ile kasırgalar, su baskınları gibi ani iklim olayları nedeniyle yer değiştirmek zorunda kalan bireyler iklim mültecisi olarak adlandırılmakta.
Birleşmiş Milletler Mülteci Örgütü’nün istatistiklerine göre; 2010 yılından bu yana iklim değişikliği nedeniyle 21,5 milyon insan yurtlarını terk etmek zorunda kalmış. Bu göçün hızlanarak artacağı ve 2050 yılına kadar en az 1,2 milyar insanın iklim göçü yapabileceği tahmin ediliyor.
Türkiye ve İklim Göçü
Siyasal etmenlerin yanı sıra konu ile ilgili yapılan çözümlemelerde; Suriye’den Türkiye’ye göçün bir nedenin de etkisini artıran kuraklık ve tarımdaki verimsizliğin protestolarda etkili olduğunu ileri sürülüyor.
Özellikle 2007 ve 2010 yılları arasında yaşanan ciddi kuraklıkların, geniş çapta mahsul kıtlığına ve şehirlere olan göçü hızlandırmış.
Türkiye yaklaşık 10 milyon kişiye daha su sağlamak zorunda kalabilir. Önümüzdeki 5-10 sene içinde başımıza çok büyük bir sorun gelebilir. Afrika’nın kuzey bölgelerinden Türkiye’ye göç çoğalacak. Avrupa Birliği’nin sınırlarını kapatması nedeniyle bu göç yolunun bizim üzerimizden kuzeye gitmesi beklentisi bulunuyor.
Sonuç olarak, Türkiye, iklim krizinden ve havzasındaki krizlerden jeopolitik olarak soyutlanamayacak bir ülke. Bu nedenle iklim güvenliği ve göçü politikalarının, stratejik hesaplamalarda dikkate alınması zorunlu.
İklim Değişikliği İçin Çözüm Mümkün mü?
Küresel iklim değişikliği yaşamımızın her alanına yayılmış durumda. İşin ekonomisi, ekolojisi, politikası, sosyolojisi derken etki alanı her geçen gün artıyor. İklimdeki değişimden enerji sektörü, turizm, lojistik, sağlık, sigortacılık, finans ve hatta gayrimenkul sektörü bile etkilenmeye başlamış bulunuyor.
Aslında ,iklim değişikliğinin en büyük tetikleyicisi, dünyada uygulanan küresel kapitalizm. Bu sistem için, insan ve doğanın en yüksek düzeyde sömürülmesi gerekiyor. Şimdilik küresel iklim değişikliğinin göreli olarak fakir kıtalarda ortaya çıkması rastlantısal mı?
Soralım? Küresel kapitalist sistemde:
-
Fosil yakıt kullanımının önüne geçmek,
-
Sera gazı salımını sıfıra indirmek,
-
Yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek,
-
Aşırı tüketim ve israftan kaçınmak,
-
Dünya vekalet savaşlarını yaratan silah sanayisini sınırlamak(*),
-
Zengin ve fakir uluslar ile toplumsal sınıflar arasında gıdaya, sağlığa, sağlıklı çevreye erişim açısından farkların derinleşmesini önlemek,
-
Ve de küresel kapitalist sistemin üçüncü dünya ülkelerinin kaynaklarını acımasız ve hoyratça sömürmesini engellemek mümkün mü?
Bu soruların cevabını aramaksızın BM ve benzerlerinin sonuçlar üzerinden yazdığı her şey, timsahın gözyaşı dökmesine(**) benziyor.
(*)İklim krizini yaratan etmenlerin başında gelen silah sanayinin, çevrenin yapısal özelliğini bozması geliyor. Anımsatalım: İkinci Paylaşım Savaşı’nın bitimi aşamasında Japonya’ya atılan atom bombası ya da yaşamakta olduğumuz Ukrayna-Rusya Savaşı’nda yine çevreyi onarılmaz biçimde bozan silahları kimler pazarlıyor? Kiev’e savaşın başından beri Vaşington Yönetimi 43 milyar dolarlık silah ve mühimmat satmış. Dünün güneş batmayan, günümüzde dökülen Britanya Yönetimi, Ukrayna’da silah üretimine başlamış. Bu ülkelere Batı Avrupa, İskandinav ülkeleri ile Çin ve Rusya’yı da ekleyebiliriz.
ABD Başkanlığı sırasında ülkesinin giderek güçlenen askeri-endüstriyel kompleksine direnemeyen Dwight D. Eisenhower, 1961’de yaptığı veda konuşmasında, bu durumu Amerikan demokrasisine yönelik tehdidi konusunda uyarmıştı.
(**)Bilindiği üzere, timsahlar avlarını yerken gözlerinden gözyaşına benzer bir sıvı gelir. Bu sıvı aslında gözyaşı değildir. Bundan dolayı insanların, toplulukların ,devletlerin ,kurum ve kuruluşların üzüntülüymüş gibi davrandıkları yalan durumlarını ifade etmek için “timsah gözyaşı dökmek” deyişi kullanılıyor.