Haber Medyası ve Güç İlişkisi

Fransız düşünür Michel Foucault’ya göre güç, «Bir döngü şeklinde işler. Asla burada ya da orada bulunmaz, asla birinin elinde değildir” (Foucault, 1980, p.98). Ağ benzeri bir biçimde işlev gören güç, herhangi bir kuruma ya da kişiye ait değildir; sahip olunan bir «şey” değil, belli bir zamanda içinde bulunulan bir durumdur. Foucault tek bir güç kaynağının varlığını reddederek, gücün kurum ve bireylerden oluşan bir ağı çift yönlü olarak dolaştığını öne sürer. Bu birey ve kurumlar, Foucault’ya göre, hem güce boyun eğer, hem de güçlerini kullanırlar (Foucault, 1980).

Haber medyası, gücün dolaştığı ağ üzerinde bulunan noktalardan biridir. Ağdaki parçalar üzerinde (dış politika ve toplum gibi) güç uyguladığı kadar, onların gücüne boyun eğer. Haber medyası, dış politika ve toplum arasındaki güç ilişkilerini konu alan pek çok teori bulunur.

Haber medyasının çoğunlukla toplumda çeşitli hisler uyandırmaya yönelik, acı çeken insan görüntülerine yer vererek dış politikayı etkileme gücüne sahip olduğunu ileri süren teoriye «CNN etkisi” (İng. the CNN effect) denir (Robinson, 2002). Bu tür görüntüler izleyici ve okuyucuların duygularına hitap ederek, onların politikacılardan belirli bir tepki talep etmesine neden olurlar. Politikacılar da hem toplumun desteğini kaybetmemek için, hem de kendileri görüntülerden etkilendikleri için, tepki vermek zorunda hissederler. Sözde CNN etkisinin en çok insani müdahaleleri meşru kılmada işe yaradığı söylenebilir.

ABD’nin 1992’de Somali’ye yaptığı insani müdahale, CNN etkisinin savunucuları tarafından en çok verilen örnektir (Western, 1999; Robinson, 2002). Bu görüşe göre, haber medyasının sürekli aç çocukların iç burkan görüntülerine yer vermesi, ABD hükümetinin müdahale kararında büyük rol oynamıştır. George Bush bile operasyona günler kala ulusa seslenişinde «Somali’nin çocuklarını açlıktan ölürken görmek tüm Amerika’nın canını yakıyor” diyerek bu söylemin bir parçası olmuştur.

Buna karşılık, bazıları haber medyasının hükümetin politikaları üzerinde herhangi bir etkisi olduğundan şüphe duymaktadır. Onlara göre durum tam tersidir. «Rıza imalatı” (İng. manufacturing consent) teorisi, «medyanın kendisini kontrol ve finanse eden güçlü toplumsal çıkarlara hizmet ettiği ve onlar adına propaganda yaptığı” iddiasına dayanır (Chomsky ve Herman, 2002, p.xi). Bu görüşün savunucuları hükümetin doğru zihniyete sahip personeli seçerek haber medyası gündemini oluşturduğunu, editör ve gazetecilerin ise hükümetin neyin haber olması gerektiğine dair görüşlerini içselleştirerek bu sürece katkıda bulunduğunu öne sürer (Chomsky ve Herman, 2002).

Rıza imalatı teorisinin en önemli temsilcisi Noam Chomsky’ye göre (1993) ABD’nin Somali’ye müdahalesi, Pentagon için benzersiz bir halkla ilişkiler fırsatı olmuştur. Politikacılar hiç de insani olmayan nedenler yüzünden müdahale etmiş ve haber medyasını bu kararlarını toplum gözünde meşrulaştırmak için kullanmıştır.

İster hükümetin politikaları haber medyasını etkilesin, ister tam tersi; her iki teorinin de dayanağı haber medyası gündeminin kamuoyu üzerinde etki sahibi olduğu varsayımıdır. Ancak toplum gerçekten de okudukları ve gördüklerinden varsayıldığı kadar çok mu etkilenmektedir? Ünlü sosyolog ve kültürel kuramcı Stuart Hall’a göre, hayır.

Hall, kültürel metinlerin işe yaramak için «anlamlı bir söylem olarak kişilerin kendilerine mal edilmesi ve dekode edilmesi gereken” kodlanmış mesajlar içerdiğini öne sürer (1973, p.130). Toplumu etkileyen ve duygulanıma neden olanlar bu kodlanmış mesajlardır. Hall’un toplumu, önceki iki teorinin ima ettiği kadar pasif değildir; izleyici ve okuyucular, kendilerine sunulan kodlanmış mesajları aktif bir şekilde yorumlarlar. Hall’a göre bir metin üç farklı pozisyondan dekode edilebilir (Chandler, 2001): Dominant-hegemonik pozisyonda kişi metnin kodunu tamamen kabul ederek tercih edilen okuma biçimini tekrar eder. Müzakereci okumada ise metnin kodunu kısmen kabul eder ve tercih edilen okuma biçimini genel hatlarıyla tekrar eder, ama bazen karşı çıkarak onu kendi deneyim ve çıkarlarını yansıtacak şekilde değiştirir. Muhalif pozisyonda da sosyal konum olarak dominant kodun tam karşısında bulunan okuyucu ya da izleyici, tercih edilen okuma biçimini anlamasına rağmen metnin kodunu ve bu okumayı reddederek alternatif bir referans çerçevesi oluşturur. Hall’un teorisiyle paralel olarak, izleyici ve okuyucuların medyanın sunduğu mesajları farklı şekillerde dekode ettiğini söyleyebiliriz.

Ancak, toplumun haber medyasında yer alan mesajları değerlendirebilme yeteneğine sahip olması, haber seçiminin gerçekleriyle karşı karşıya geldiğimizde anlamsız kalmaktadır. Okuyucuların kimi kodları yorumlama şansı, istedikleri olayları «haber değeri yok” olarak damgalayan editör ve genel yayın yönetmenleri tarafından ellerinden alınmaktadır. Bu olayların kendilerinden haberdar dahi olmayan halkın ilgisi dışında olduğu (ya da olması gerektiği) varsayılmaktadır. Neyin haber, neyin olmadığına karar veren haber medyası endüstrisinin halkın hangi haberlere ulaşabileceğinde büyük söz hakkı vardır.

İngiliz medya sosyologu Brian McNair’e göre haber medyası, «asla ve kimse tarafından tamamen bilinemeyecek olan bir gerçekliğin seçilmiş, kısmi bir anlatımıdır” (2009, p.41). İletişim kanallarından geçen her şeyin haber olarak aktarılabilmesi mantıken imkansızdır. Neyin haber olacağını seçme gerekliliği kaçınılmazdır. Ancak bu seçimin kendisi daha haber üretimi başlamadan sürecin sonunda çıkacak olan habere belli bir «taraflılık” eklemektedir. Kültürel kuramcı Richard Hoggart’ın dediği gibi, «habercilerin ‘objektif haber’ dediği aslında olayların oldukça derlenmiş bir yorumudur” (McNair, 2009, p.40).

Seçim sürecini etkileyen faktörlerin neler olduğuna dair farklı bakış açıları bulunmaktadır. Akademisyen Dan Berkowitz tarafından yürütülen bir araştırmaya göre (1991) haber seçimi dört faktöre bağlıdır: neyin haber değeri taşıdığına dair haber yapıcıların kişisel yargıları, bütçe sınırları, haber toplama teknolojisinin yeterliliği ve haber kaynaklarının bilgi vermek için uygun olup olmaması. McNair bu bakış açısını profesyonel-organizasyonel bakış açısı olarak tanımlar. Bu perspektife göre haber seçiminde son teslim tarihleri, yayında haberlere ayrılabilecek alanın sınırlı olması ve yayının formatı gibi mesleğe bağlı pratik nedenler rol oynar. Ekonomik bakış açısına göre ise bir medya kuruluşunun haberleri sahibi olan ve reklamlarını yayınladığı kişi ve kurumların çıkar ve değerlerini yansıtır. Siyasi bakış açısı, haber medyası gündeminin politikacılar tarafından kontrol edildiğini öne sürer. Kültürel bakış açısı ise haber medyasını «sosyal gücün aktığı nötr bir kanal” (McNair, 2009, p.59) olarak görür ve haber medyasındaki elit kesim yanlılığının kasıtlı olmadığını iddia eder. Bakış açısı ne olursa olsun, haber seçiminin toplumun ulaşabildiği bilgi miktarını kısıtladığı kesindir. Ancak internet, akıllı telefonlar ve hafif dijital kameralar gibi teknolojik buluşlar sayesinde haber yapımı ana akım medyanın tekelinde olmaktan çıkmış ve toplumun bilgi sahibi olma imkanı önemli ölçüde artmıştır. Ayrıca internet bağlantısı ve kameralı bir cep telefonu sahibi olan herkes haber değeri taşıdığını düşündüğü bir olayı tüm dünyaya duyurabilme şansına sahip hale gelmiştir.

Güç ağında haber medyası hem hükümetin politikalarına, hem de topluma bağlıdır. Her iki durumda da güç çift yönlü olarak hareket eder. Haber medyasının toplumun duyguları ve vicdanından faydalanarak hükümetin politikalarını etkileme gücü vardır. Aynı zamanda hükümet de haber medyası gündeminin şekillendirilmesinde önemli rol oynayabilir. Bu kavramların ikisi de haber medyasının kamuoyunu etkileyebileceği varsayımına dayanır. Bu varsayımda elbette doğruluk payı vardır. Ancak toplum, kendisine sunulan her metni istendiği gibi yorumlamaz. Metnin kodunu tamamen kabul edebileceği gibi, verilmek istenen mesajı kısmen ya da bütünüyle red de edebilir. Ayrıca, son yılların teknolojik gelişmeleri haber medyası ve toplum arasındaki sınırı bulanıklaştırmış ve topluma haber medyası gündemine katkıda bulunma şansı vermiştir. Özetle, haber medyası güç uyguladığı gibi, gücün üzerinden çeşitli şekillerde ifade edildiği bir alet görevi de görür.

Referanslar

Berkowitz, D., 1991. Assessing forces in the selection of local television news. Journal of Broadcasting and Electronic Media, 35(2), pp.245-251.
Chandler, D., 2001. Semiotics for beginners. [online] <http://www.aber.ac.uk/media/Documents/S4B/sem08c.html>
Chomsky, N., 1993. America’s public enemy #1. Interviewed by an anonymous interviewer. [online] <http://www.chomsky.info/interviews/19930311.htm>
Chomsky, N. and Herman, E. S., 2002. Manufacturing Consent: the political economy of the mass media. New York: Pantheon.
Foucault, M., 1980. Power/Knowledge: selected interviews and other writings 1972-1977. Brighton: Harvester.
Hall, S., 1973. Encoding/decoding. In: S. Hall, D. Hobson, A. Lowe and P. Willis, ed. 1980. Culture, Media, Language: Working Papers in Cultural Studies, 1972-79. London: Hutchinson, pp.128-138.
McNair, B., 2009. News and Journalism in the UK. 5th ed. Abingdon: Routledge.
Robinson, P., 2002. The CNN Effect: The Myth of News, Foreign Policy and Intervention. [e-book]. London: Routledge.
Western, J., 1999. Sources of Humanitarian Intervention: Beliefs, Information, and Advocacy in the U.S. Decisions on Somalia and Bosnia. International Security, 26(4), pp. 112-142.

Bunları da sevebilirsiniz