Bilim ve Teknolojide Osmanlı´dan Kalan Geri Kalmışlık

Türkiye’de bilim ve teknolojinin birçok sorunları var. Bu sorunların bir kesimi Osmanlı Devleti’nden kalan geri kalmışlıktan kaynaklanıyor. Osmanlı toplumu Batı´nın, bir başka deyişle Hıristiyan Avrupa’nın yaşadığı bilimsel devrimi ve aydınlanmayı yaşayamadı. Çünkü toplumun yapısal özellikleri buna uygun değildi, daha ötesi toplum merak eden, sorgulayan ve soru soran niteliklerinden uzak bırakılmıştı.

Yazıda bilim ve teknolojide, Osmanlı’dan kalan geri kalmışlığın nedenleri üzerine durulacaktır. Bu bağlamda, Osmanlı Devleti’nde bilimin gelişimi de kısaca özetlenecektir.

Osmanlı Devleti’nde Bilimin Gelişimi

Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan (1299), Fatih’in tahta çıkmasına (1451) kadar geçen zaman diliminde, doğa bilimlerinin özel bir öneme sahip olmadığı görülmektedir. Bu süreç içinde Kadızade-i Rumi, matematik ve astronomi, Hacı Paşa’nın tıpta anılmaya değer eserler bırakmışlardır(Adıvar, 1991). Anılan bilimcilerin sırasıyla Uluğ Bey, El-Buruni ve İbni Sina(*)’dan yararlandıkları bilinmektedir (Adıvar, 1994). Osmanlı medreselerinde, Selçuklularda olduğu üzere kelam, mantık, fıkıh gibi manevi bilimlerin(**) ağırlığı vardır (Adıvar, 1991).

Fatih’in tahta çıkmasıyla, doğa bilimlerine daha fazla önem verildiği söylenebilir. Bu dönemde medreselerinin kurulduğu, eğitim ve öğretimin düzenli bir duruma getirildiği, müderris, muit (asistan), ve öğrencilere maaş bağlandığı görülmektedir. Medreselerde matematik, astronomi, tıp, coğrafya ve eczacılık eğitimleri veriliyordu. Ayrıca, askerlik, yöneticilik ve güzel sanatlar konusunda eleman yetiştirmek için de enderunlar açılmıştır (Adıvar, 1991).Fatih döneminde öne çıkan bilimcilerin başında Ali Kuşcu gelir. Rısale-i Fethiye adlı kitabı, matematik ve astronomi alanıyla ilgilidir. Ali Kuşcu, İstanbul’un enlem ve boylamını tanımlamış ve bir güneş saati yapmıştır. Dönemin matematikçilerinden biri de Yusuf Sinan Paşa’dır.

Fatih’in ölümünden sonra, doğa bilimlerine karşı gösterilen eğilim ve ilgi geleneği, bir süre daha devam ettirilmiştir. Tokatlı Molla Lütfi ve onun hocası Sinan Paşa, matematik ve astronomi üzerinde çalışmışlardır. On altıncı yüzyılda, doğa bilimleri arasında deniz coğrafyacılığının öne çıktığı görülmektedir. Deniz coğrafyacılığında ünlü bir bilim kişisi, aynı zamanda bir deniz adamı olan Piri Reis’dir. Dünya haritası en önemli ürünüdür. Bir diğeri, Seydi Ali Reis’dir. Aritmetik alanında ise Matrakçı Nasuh eser vermiştir. On yedinci yüzyılda Kâtip Çelebi, coğrafya ve kozmografya alanında çalışmış ve Cihannüma adlı kitabıyla tanınmıştır (Adıvar, 1991).

On sekizinci yüzyıla gelindiğinde doğa bilimlerinde, giderek önemli gerilemelerin olduğu dikkati çekmektedir. Bu yüzyılda en önemli gelişme ise İbrahim Müteferrika tarafından ilk Türk matbaasının 1726 yılında kurulmasıdır. Ancak matbaada basılan kitapların çok azı, doğa bilimleriyle ilgili olmuştur (Berkes, 1973). Bu yüzyılın sonunda dikkati çeken bir kitap da Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Marifetnamesi’dir. Ansiklopedik bir kitap niteliğinde olan Marifetname’de tıp, fizyoloji, anatomi, astronomi, astroloji üzerine bilgiler derlenmiştir (Hakkı, H. 1170). On dokuzuncu yüzyıla gelindiğinde ise medreselerde doğa bilimlerinde gözlemlenen gerilemeleri gidermek, daha doğrusu askeri ve sivil bürokrasiyi yeniden düzenlemek amacıyla, medreselerin dışında yüksek okulların kurulduğu gözlemlenmektedir. Bunlar arasında mühendislik, tıp ve harbiye gibi okullar sayılabilirler.

Osmanlı Devleti’nde Bilimin Geri Kalma Nedenleri

Osmanlı döneminde özellikle 17. yüzyıldan itibaren medreselerde doğa ve akli bilimlerinin itibardan düştüğü ve derslerin fıkıh alanı içinde kapandığı söylenebilir. On dokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru, yukarıda da değinildiği üzere yenilgilerin etkisiyle medreselerin yanında çağdaş denebilecek yüksek okulların açıldığı, buralarda doğa bilimlerine yeniden dönüş çabalarının olduğu gözlemlenmektedir. Ancak bu okullarda okutulan derslerde, genellikle eskimiş telif eserleri ve çeviri kitaplardan yararlanılmıştır. Araştırmaya dayalı eserler neredeyse yoktur.

Osmanlı medreselerinde doğa ve matematik bilimlerinde ortaya çıkan gerilemenin birçok nedeni vardır (Akdağ, 1974; Adıvar, 1991; İnalcık, 1993; Aydın, 2007; Somçağ, 2007;Ocak,2011). Bunlar şöyle sıralanabilir:

1. Osmanlılardan önce, İslam dünyasında düşüncenin canlılığı bir ölçüde kaybolmuştu. Osmanlılar, İslam düşüncesini böyle bir noktada devralmışlardır.

2. Ulema sınıfının çalışmaları üzerine merkezi gücün, daha açık deyişle padişahların denetleyici ve yönlendirici etkisi egemen olmuştur. Medreseler, padişahların özel eğilimlerine göre yapılandırılmıştır.

3. Ulema sınıfında, temelleri Gazali tarafından dile getirilen bilimin dine aykırı olduğu, kutsal inançları zayıflattığı iddiası giderek daha yoğunluk kazanmıştır(*). Bu durum, bilimsel düşüncenin gelişmesini engelleyen önemli bir etmen olarak ortaya çıkmıştır.

4. Yönetici ve ulema sınıfı, Batı’nın giderek artan teknolojik üstünlüğünün ardındaki gerçeğin bilimsel ilerleme olduğunu fark edememişlerdir(**). Bu kapsamda bilimsel ilerlemenin önünü açan batıdaki reform ve aydınlanma hareketlerine de duyarsız kalınmıştır. Burada top, tüfek vb askeri teknolojilerin Batı ülkelerinden kolaylıkla alınabilmesi de rol oynamıştır.

5. Matbaa’nın Osmanlı mülkünde kullanılması (1726) bile Batı’da (Almanya) kullanılmasından (1454) yaklaşık 300 yıl sonra hayata geçmiştir. Matbaa’nın bulunuşu, Batı’da okuyabilen herkesin bilimsel eserlere ulaşmasını sağlamış, bilim adamları topluluğunun oluşturmasını hızlandıran bir etkinlik olmuştur (Ronan, 2005; Asimov, 2006).

6. Osmanlı’nın bilimde geri kalmışlığında, daha önce belirtilen nedenlere ek olarak Şii-Safevi etmenin de payı olduğunu bildirenler de vardır (Ocak,2011).

7. Bütün bu nedenlerle birlikte, Osmanlı’nın doğa ve matematik bilimlerde geri kalışını, buna bağlı olarak teknolojik geriliği ve sonuçta tarih sahnesinden çekilişini ekonomik alt yapıya bağlayan yazarlar da vardır (İnalcık, 1993; Aydın, 2007; Somçağ, 2007). Bunlara göre, ekonomiyi şekillendiren toprak mülkiyetindeki tımar sistemi, yükseliş ve gerilemenin bir ikilemi olarak en önemli nedenidir. Başlangıçta fetihler için güçlü ordular yaratan bu sistem sayesinde devlet, 17. yüzyıla kadar Avrupa, Akdeniz ve Orta Doğu’nun en büyük gücü olmuştur. Doğu ticaret yolunu da denetim altında tutan Osmanlı, gerek ticaret, gerekse fetihler yoluyla zenginlik yaratmış, ancak bu durum topluluğu atalete de sevk etmiştir. Ancak daha sonraları, Batı’da meydana gelen değişimlerin etkisiyle, ordular yenilmeye ve merkezi düzen zayıflamaya başlamış ve ekonominin bel kemiği olan tımar sistemi çözülmüştür. Tımar sisteminin çözülmesi, bir yandan vergilerin toplanamaması ve maliyenin iflasına yol açmış, bir yandan da ordunun gücü giderek erimiştir. Yerine konmak istenen yeni askeri düzen de istenilen başarıyı sağlayamamıştır.

Özetle çözülen tımar sistemi yerine, ekonomiyi ayakta tutacak yeni bir üretim biçimi ve ilişkilerinin yerine konulamaması, Osmanlı Devleti’nin gerilemesi ve yıkılışını gündeme getirmiştir. Bundan bilim ve teknoloji de payını almıştır.

Kaynakça

Adıvar, A.A. 1991. Osmanlı Tarihinde İlim, 5. Basım, Remzi Kitapevi, İstanbul.

Adıvar, A.A. 1994. Tarih Boyunca İlim ve Din (Bilim ve Din) 5. Basım, Remzi Kitapevi, İstanbul.

Akdağ, M. 1976. Türkiye’nin İktisadı ve İçtimai Tarih. Cem Yayınevi, Ankara.

Asimov, I. 2006. Bilim ve Buluşlar Tarihi. İmge Kitapevi, İstanbul.

Aydın, E. 2007. Osmanlı Neden Geri Kaldı? 2 Haziran 2007 Cumhuriyet Hafta Sonu

Berkes, N. 1973. Türkiye’de Çağdaşlaşma, Ankara.

Gazali 1981. Tehafül-ül-Felasife” Filozofların Tutarsızlığı” (Çeviren:Karlığı, ) 1. basım. İstanbul.

Hakkı, E-H.İ.,1170. Marifetname (Sadeleştiren; Ulusoy, T), Erzurum.

Hoodbhoy, P. 1993. İslam ve Bilim. (Bağnazlığa Karşı Akılcılığın Savaşımı). 2. Baskı, Cep Düşün, İstanbul.

İnalcık, H. 1993. Osmanlı İmparatorluğu. Toplum ve Ekonomi, İstanbul.

Ocak,A.Y.,2011 Yeniçağlar Anadolu’sunda İslamın Ayak Sesleri.Osmanlı Dönemi/Makaleler-Araştırmalar.Kitap Yayınları

Özakıncı, C. 2006. İslam’da Bilimin Yükselişi ve Çöküşü. Otopsi Yayınları, İstanbul.

Ronan, C.A. 2005. Bilim Tarihi, Dünya Kültürlerinde Bilimin Tarihi ve Gelişmesi (Çevirenler: İhsanoğlu, E., Günercan, F) TÜBİTAK Akademik Dizi, Ankara.

Saliba, G. 2008. İslam Bilimi ve Avrupa Rönesans’ının Doğuşu. Butik Yayıncılık, İstanbul.

Somçağ, S. 2007. Kanuni’den Vahdetine Osmanlı ve Batı. 2006 Yayınevi, İstanbul.

Şibli, N.M. 2008. Gazali. Kayıhan Yayınları, İstanbul.



(*) Uluğ Bey (1399-1499); Astronomi alanında çalışmış Türk bilim adamıdır. Semerkant Rasathanesi Müdürlüğü yapmıştır. El-Buruni (973-1048); Felsefe, matematik, astronomi ve coğrafya gibi alanlarda çalışma yapmıştır. İbni Sina (980-1037); Batı bilimini özellikle tıp alanında etkilemiş Türk Bilim adamıdır. En ünlü eseri El-Kanun’dur (Adıvar, 1994).

(**) Kelam, İlm-i Kelam; Allah’ın kişilik ve sıfatlarından, insanları doğru yola çevirme ve inanca ait konulardan İslam esasları çerçevesinde bahseden manevi bilim. Fıkıh/Usul’-ü Fıkıh; Hangi koşullarda, Allah’ın hangi emrini nasıl uygulanacağını inceler. Şeri (Kuran-ı Kerim ve peygamberin tanımladığı ve bildirdiği yola ait) hükümlerin, ayrıntılı ve belirli delilleri ve hikmetleri bu sayede bilinir ve dini hükümler, bu belirli tanımlanmış deliller aracılığıyla açıklanabilir ve kanıtlanabilir (Adıvar, 1991).

(*)Gazali (1058-1111); ilk yapıtlarında, İslam’da akıl (us)’a dayalı bir düşünce sistemini savunmuş, daha sonra Tasavvuf’a yönelmiştir. O’na göre akıl ile inancı uzlaştırmaya çalışmak boşunadır. Akıl ile inancın karşıtlığını kabul etmeyen düşünürler, kaçınılmaz olarak hakikatten uzaklaşacaktır. Tanrıyı akıl ile açıklamaya çalışmak, Tanrıyı yadsımaktır. Neden-sonuç ilişkisinin araştırılması, Tanrı’nın iradesini yadsıma sonucunu verebilir. Akıl ve felsefe sorularına yanıt bulmaya çalışırken çelişkiye düşüldüğüne göre hakikate ulaşmak imkânsızdır. Gazali’nin Filozofların Tutarsızlığı (Tahafüt’ül-Felasife) adlı kitabında, bu nedenle felsefenin gereksizliği hatta zararı üzerinde durulur (Gazali, 1981; Hoodbhoy, 1993, Adıvar, 1994; Özakıncı, 2004; Saliba, 2008; Şibli, 2008).

(**) Örneğin, Mustafa III devrinde (1757-1774), askeri yenilgilerin nedenlerini araştırmak ve sorunlara çözüm aramak için saraydaki müneccimlere özen bir önem verildiği gözlemlenmektedir. İstanbul’daki müneccimleri yeterli görmeyen padişah, astrolojide tanınmış olan Fas ile ayrıca Prusya kralından müneccim talebinde bulunmuştur. Padişahın Fransa’dan da astroloji konusunda bir kitap getirdiği bilinmektedir (Adıvar, 1991).

Bunları da sevebilirsiniz