Zoraki bir Diplomat : Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Zoraki bir Diplomat : Yakup Kadri Karaosmanoğlu
(27 Mart 1889 – 13 Aralık 1974)
Sen komünist olmayacaksın, sosyalist olmayacaksın. Düşüncelerini bu hususta yaymaya, paylaşmaya çalışmayacaksın. Mevcut sistemi eleştirmeyecek hatta uzaktan, çok uzaktan dahi bu alana taş atacak yorumlarda bulunmayacaksın. Hatta Sen Sosyalist Milliyetçi de olmayacaksın!..
Bir başkentte başlayıp, diğer bir başkentte son bulan, kıtalar arasında geçen bir yaşamdı O’nun uzun, dopdolu geçen 85 yıllık yaşam hikâyesi.
Mısır’dan Türkiye’ye
Kahire’den Ankara’ya uzanan…
Pek çoğumuz O’nunla daha ilkokul sıralarında; Hocamızın yaptığı karakter paylaşımı ile okuduğumuz hatta canlandırma bile yaptığımız, MEB tarafından ilköğretim okullarında okutulmak üzere seçilen 100 temel eserlerden olan Kiralık Konak ve Yaban isimli eserleri ile tanımışızdır.
2. Meşrutiyet’in ilanı ve Kurtuluş Savaşı dönemine şahit olmuş, Milli Mücadele yıllarının içinden çıkmış, Cumhuriyet’in ilanı ile siyasette fiili olarak rol almış, çeşitli Avrupa ve Orta Doğu ülkelerinde diplomat olarak görev yapmış, yazın hayatındaki çok yönlülüğü ile gazeteci, romancı ve şair olarak eserler vermiş olan, aynı zamanda M. Kemal Atatürk’ün en çok değer verdiği edebiyat sanatçılarından ve yakın arkadaşlarından biridir, Karaosmanoğlu.
1932 yılında çıkardığı Kadro Mecmuası ile çok konuşulmuş olan Sanatçı, Kadrocular olarak öne çıkan isimlerden olan; Şevket Süreyya Aydemir, Vedat Nedim Tör, İsmail Hüsrev Tökin, Burhan Asaf Belge’nin aksine Marksist kökenli değildir. O’na göre Kadro Dergisi’nin esas amacı; ’’ Atatürk ilke ve inkilaplarını, öncelikli olarak bu devrim ideolojisinin yürütülmesinde etkin olacak devlet elitine açıklamaktı. Yakup Kadri Karaosmanoğlu her ne kadar Kadrocu olarak bilinse de sanırım bu grup hakkında yapılacak pek çok genel yorum için, O’nun hariç tutulduğunun vurgulanması gerekiyor. Sadece iki yıl yayımlanabilen dergi,devlet elit kesimiyle fikir uyuşmazlığı yaşaması nedeniyle kapatılmasının ardından, Kadrocular için genel yargılamalar yapılmış ve eğer illaki de bir görüş içinde anılmak gerekiyorsa Anti-Emperyalist ve Sosyal Milliyetçi olarak anılmayı kabul eden Yakup Kadri Karaosmanoğlu için yurt dışında çeşitli yerlerde yapacağı diplomatlık görevi tayinleri ile sürgün başlamıştır. O’nun, Atatürk’e bağlılığı hep devam etmiştir. Bu yüzdendir belki de Ankara’yı, Ata’yı bırakmak istememesine rağmen Zoraki Diplomat olarak, yurtdışına gönderilmesine sesine çıkarmayışı… Diplomat olarak görev yaptığı yerlerin ekonomik-sosyal durumunu, Kemalizm doktrininin gerekliliğini vurgulayan mektuplar ile M. Kemal’e sürekli yazmıştır.
Meşhur bir atasözümüz vardır; ’’Çok gezen çok bilir.’’, diye. Atasözü açık… Ancak bir de karşıt bir söz daha vardır; ’’ Çok okuyan çok bilir.’’ Peki;’’ Çok okuyan mı yoksa çok gezen mi bilir?’’ Sanırım bu noktada Saygıdeğer Üstad Karaosmanoğlu’nu örnek olarak göstermek gerekiyor. O, çocuk yaşlarında ailesinin etkisiyle kitap okuma alışkanlığını edinmiş ve zevkine ulaşmış birisi olmasıyla çok okuyan, öte yandan gerek ailevi – eğitim gerekse de iş – sürgün gibi sebepler dolayısıyla gördüğü yerlerde bilgi doygunluğunu artırmıştır. . . Yani hem çok okuyarak bakmasını hem de çok gezerek baktıklarını görebilmeyi başarmıştır. (E. Musluoğlu)
Yazın hayatına, gördüklerini sözselleştirebilmesiyle pek çok eser vermiş, çok okunmuş ve çok ses getirmiştir. Devirlerin kapatılmasını, savaşları, sürgünleri, devrimleri gören bir kişi olarak söyleyeceği pek çok şey olan Sanatçı, düşüncelerinin; dönemin siyasi, ekonomik değişimleri karşısında toplumun sosyal ve kültürel açıdan nasıl bir değişim gösterdiğini (Kiralık Konak), Türk Aydını ve Türk Köylüsü arasındaki boyut farkını, Türk Köylüsünün ihmal edilmişliğini ve eğitim açısından geri bırakıldığını (Yaban), Milli Mücadele yıllarını ve Anadolu insanın durumunu- sorunlarını işleyen tarihsel dönemlere ilişkin yazılar yazarak, kalıcı olmasını sağlamıştır.
Bir yazarı doğuran, düşünce özgürlüğünün kalem ile birleşmesidir, O’na son vermek isteyen ise düşünce özgürlüğünü yok sayan sürgünler ve hapislerdir. Peki, doygunluğa ulaşmış birinin yazın hayatını bitirebilmek için yeterli midir?
13 Aralık 1974’te Ankara’da vefat eden, yazın hayatı ve yaptıklarıyla kendisinden her zaman söz ettirecek olan, Zoraki Diplomat’ı saygıyla anıyoruz.


(27 Mart 1889 – 13 Aralık 1974)

Sen komünist olmayacaksın, sosyalist olmayacaksın. Düşüncelerini bu hususta yaymaya, paylaşmaya çalışmayacaksın. Mevcut sistemi eleştirmeyecek hatta uzaktan, çok uzaktan dahi bu alana taş atacak yorumlarda bulunmayacaksın. Hatta Sen Sosyalist Milliyetçi de olmayacaksın!..

Bir başkentte başlayıp, diğer bir başkentte son bulan, kıtalar arasında geçen bir yaşamdı O’nun uzun, dopdolu geçen 85 yıllık yaşam hikâyesi.

Mısır’dan Türkiye’ye

Kahire’den Ankara’ya uzanan…

Pek çoğumuz O’nunla daha ilkokul sıralarında; Hocamızın yaptığı karakter paylaşımı ile okuduğumuz hatta canlandırma bile yaptığımız, MEB tarafından ilköğretim okullarında okutulmak üzere seçilen 100 temel eserlerden olan Kiralık Konak ve Yaban isimli eserleri ile tanımışızdır.

2. Meşrutiyet’in ilanı ve Kurtuluş Savaşı dönemine şahit olmuş, Milli Mücadele yıllarının içinden çıkmış, Cumhuriyet’in ilanı ile siyasette fiili olarak rol almış, çeşitli Avrupa ve Orta Doğu ülkelerinde diplomat olarak görev yapmış, yazın hayatındaki çok yönlülüğü ile gazeteci, romancı ve şair olarak eserler vermiş olan, aynı zamanda M. Kemal Atatürk’ün en çok değer verdiği edebiyat sanatçılarından ve yakın arkadaşlarından biridir, Karaosmanoğlu.

1932 yılında çıkardığı Kadro Mecmuası ile çok konuşulmuş olan Sanatçı, Kadrocular olarak öne çıkan isimlerden olan; Şevket Süreyya Aydemir, Vedat Nedim Tör, İsmail Hüsrev Tökin, Burhan Asaf Belge’nin aksine Marksist kökenli değildir. O’na göre Kadro Dergisi’nin esas amacı; ’’ Atatürk ilke ve inkilaplarını, öncelikli olarak bu devrim ideolojisinin yürütülmesinde etkin olacak devlet elitine açıklamaktı. Yakup Kadri Karaosmanoğlu her ne kadar Kadrocu olarak bilinse de sanırım bu grup hakkında yapılacak pek çok genel yorum için, O’nun hariç tutulduğunun vurgulanması gerekiyor. Sadece iki yıl yayımlanabilen dergi,devlet elit kesimiyle fikir uyuşmazlığı yaşaması nedeniyle kapatılmasının ardından, Kadrocular için genel yargılamalar yapılmış ve eğer illaki de bir görüş içinde anılmak gerekiyorsa Anti-Emperyalist ve Sosyal Milliyetçi olarak anılmayı kabul eden Yakup Kadri Karaosmanoğlu için yurt dışında çeşitli yerlerde yapacağı diplomatlık görevi tayinleri ile sürgün başlamıştır. O’nun, Atatürk’e bağlılığı hep devam etmiştir. Bu yüzdendir belki de Ankara’yı, Ata’yı bırakmak istememesine rağmen Zoraki Diplomat olarak, yurtdışına gönderilmesine sesine çıkarmayışı… Diplomat olarak görev yaptığı yerlerin ekonomik-sosyal durumunu, Kemalizm doktrininin gerekliliğini vurgulayan mektuplar ile M. Kemal’e sürekli yazmıştır.

Meşhur bir atasözümüz vardır; ’’Çok gezen çok bilir.’’, diye. Atasözü açık… Ancak bir de karşıt bir söz daha vardır; ’’ Çok okuyan çok bilir.’’ Peki;’’ Çok okuyan mı yoksa çok gezen mi bilir?’’ Sanırım bu noktada Saygıdeğer Üstad Karaosmanoğlu’nu örnek olarak göstermek gerekiyor. O, çocuk yaşlarında ailesinin etkisiyle kitap okuma alışkanlığını edinmiş ve zevkine ulaşmış birisi olmasıyla çok okuyan, öte yandan gerek ailevi – eğitim gerekse de iş – sürgün gibi sebepler dolayısıyla gördüğü yerlerde bilgi doygunluğunu artırmıştır. . . Yani hem çok okuyarak bakmasını hem de çok gezerek baktıklarını görebilmeyi başarmıştır. (E. Musluoğlu)

Yazın hayatına, gördüklerini sözselleştirebilmesiyle pek çok eser vermiş, çok okunmuş ve çok ses getirmiştir. Devirlerin kapatılmasını, savaşları, sürgünleri, devrimleri gören bir kişi olarak söyleyeceği pek çok şey olan Sanatçı, düşüncelerinin; dönemin siyasi, ekonomik değişimleri karşısında toplumun sosyal ve kültürel açıdan nasıl bir değişim gösterdiğini (Kiralık Konak), Türk Aydını ve Türk Köylüsü arasındaki boyut farkını, Türk Köylüsünün ihmal edilmişliğini ve eğitim açısından geri bırakıldığını (Yaban), Milli Mücadele yıllarını ve Anadolu insanın durumunu- sorunlarını işleyen tarihsel dönemlere ilişkin yazılar yazarak, kalıcı olmasını sağlamıştır.

Bir yazarı doğuran, düşünce özgürlüğünün kalem ile birleşmesidir, O’na son vermek isteyen ise düşünce özgürlüğünü yok sayan sürgünler ve hapislerdir. Peki, doygunluğa ulaşmış birinin yazın hayatını bitirebilmek için yeterli midir?

13 Aralık 1974’te Ankara’da vefat eden, yazın hayatı ve yaptıklarıyla kendisinden her zaman söz ettirecek olan, Zoraki Diplomat’ı saygıyla anıyoruz.

Bunları da sevebilirsiniz