Demokrasi ve Yerel Yönetimlerin Özerkliği

CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun Hakkari mitinginde, Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na Türkiye’nin koymuş olduğu tüm çekinceleri kaldırma sözü vermesi, konu ile ilgili tartışmaları tekrar başlattı. Yerel yönetimlere daha fazla özerklik tanınması, ülkenin demokratikleşmesi açısından çok önemli bir konudur; ancak konunun dile getirildiği yer ve zaman ülkenin geleceği açısından çok tehlikeli sonuçlar doğurabilecek niteliktedir. CHP’nin de böyle bir hataya düşmesi sorunun ciddiyetini iki kat arttırmaktadır.

Kürt Sorunu mu Türkiye Sorunu mu?

CHP liderliği özellikle Doğu ve Güney Doğu’da yok denecek kadar az olan oy oranını yükseltmek amacıyla, özerklik konusunu Kürt sorunu ile ilişkilendirmeye çalışıyor olsa gerek. Fakat yerel yönetimlerin özerkliği sadece Doğu ve Güney Doğu illerindeki belediyelerin sorunu değil ki. Bu taleplerin daha çok BDP ve PKK’nin güçlü olduğu illerden gelmesi sanırım kimse için bir şey ifade etmiyor. Örneğin Aydın ya da İzmir belediyelerinden bu konuda talep olduğunu hatırlamıyorum.

Yukarıda söylediklerimle ilgili ikinci konu ise siyasi liderlerin bu tür sorunları Türkiye’nin doğusuna geçince hatırlamaları. Hiçbir siyasi lider Batı’da, Karadeniz’de bu tür özerklik vaadinde bulunmuyor. Aynı şekilde demokrasi konusu da her nedense Doğu’ya gidince hatırlanıyor. Sanki bu ülkenin diğer yerleri demokrasiden çatlıyor da, tek eksik kalan yer Doğu ya da Güney Doğu. O yüzden bize yıllardır «terörist başı” olarak belletilen kişi hapisten tehdit savurunca herkes dinliyor, milletvekili polisi tokatlayınca «olur böyle şeyler” deniyor, teröristlerin cenazesine makam araçları ile giden milletvekilleri ve belediye başkanları ise demokratik bir ülkede olması gerektiği gibi davranıyor. O zaman niye İstanbul’da YGS skandalını protesto eden öğrenciler tekme tokat dövülüp hapse atılıyor, gazeteciler örgüt üyesi olmakla suçlanıp tutuklanıyorlar? Onlar da demokrasinin gereklerini yerine getirmiyor mu? Yasadışı örgüt üyesi olmak herkes için suç değil mi? Öyleyse PKK ile açıkça iletişim içinde olan BDP’liler niye yasadışı örgüt üyesi olmakla suçlanmıyor? Yoksa PKK yasadışı örgüt statüsünden çıkarıldı da bizim mi haberimiz yok? «Hukuka giriş” derslerinde öğretilen temel kurallardan birisi «kanunların objektif” olduğudur. Yani kanunlar herkes için çıkarılır. Ama ülkemizde bu kural tamamen keyfi olarak uygulanmakta.

CHP’nin de böyle bir hataya düşmesi çok vahim. Sosyal demokrat bir parti olarak tüm ülkeyi kucaklayan projeler üretmek yerine, bu tür bölgeselciliğe dayanan politikalara sarılmak, ileride bütünleşmeyi değil, daha çok ayrışmayı getirecektir. Bunu anlamak için sade vatandaşla gidip konuşmak yeterlidir. Çoğu ileri demokrasi örneği olan Avrupa devletlerinin bile çekince koydukları şartı, kayıtsız şartsız onaylamak demokratlığın bir göstergesi değildir. Ayrıca demokrasinin temel şartı herkesin herşeyi yapabilme özgürlüğü de değildir. Pek çok altyapısal şartları vardır ve bu şartlar yerine gelmeden demokrasiyi yaşatmak mümkün değildir. Bu şartların en önemlisi de herkesin söylemeye çekindiği ekonomik altyapıdır. Fakat CHP dahil tüm siyasi partiler Doğu’ya gidince bu şartı hemen unutuyor. Çünkü Doğu’da ekonomik dönüşüm demek, oradaki feodal toprak yapısının bozulması demektir. Ama işin bu kısmına kimse dokunmak istemiyor. Çünkü aşiret reisleri ile anlaşarak oy arttırma kolaycılığına düşenler için bu çok riskli bir durum. Bu BDP’nin de işine gelmiyor çünkü böyle bir durum onlara da zarar verecek. O yüzden kimliğe ve bölgeselciliğe dayalı söylemler üzerinden politika yapmak daha kolay görünüyor.

Sonuç

CHP’nin Kürt sorunu konusunda daha yaratıcı olması beklenir. AKP’nin deneyip de sonuç alamadığı politikaları taklit etmek, sorunun çözümüne katkıda bulunmuyor. Tam tersine, bölgede PKK ile büyüyen gençlik tüm bu tavizleri PKK sayesinde kazandıklarını düşünüyor. Bu da bölgede terörü bitirmek yerine daha da şiddetlendirecek gelişmeleri beraberinde getiriyor.

Bunları da sevebilirsiniz