“Nurullah Ataç’a Saygıyla…”

Türk edebiyatında eleştiri ve deneme dediğimizde ilk olarak akla gelen isimdir Nurullah Ataç. Onun bu alandaki isimlerin başında gelmesi, verimlerinin, üzerinden bunca yıl geçmiş olmasına rağmen hala güncelliklerini koruyor olmalarındandır.

Ataç’ın denemeleri incelendiğinde dil üzerine yoğun çalıştığı görülmektedir. Anadil eğitiminde üzerinde en çok durduğu konu çocuğun Türkçeyi doğru ve güzel kullanmasını sağlamaktır. Öğretici konumdaki kişinin dili bilinçsizce kullandığı bir eğitim sistemi içinde çocuk ve gençlerin dil üzerinde düşünme alışkanlığı kazanamamalarını tabii bulur.(*)

Ataç’ın dil konusundaki hassasiyeti kendi verimlerinde de görülebiliyor. Yazdıklarında duru ve düzgün bir Türkçe kullanımı göze çarpıyor.

Anadil konusunda bu kadar hassastır da yabancı dile kapalı mıdır? Hayır. Yabancı dil öğretimini de zorunlu görür. Batı’yla kaynaşmamızın ancak bu şekilde olabileceğini düşünür ve savunur. «Yabancı dil her şeyden önce başka dillerde yazılmış kitapları okuyup anlayabilmek için gerekir. Okumayacaksan, bir kitap adamı olmayacaksan aman dil öğrenmeğe kalkma. Çünkü öğrenemezsin; fakat öğrendiğini sanırsın, etrafına sandırırsın ve böylelikle ancak bir kendini beğenmiş, bir züppe olursun.”

Batı’yla kaynaşmamızın bir diğer koşulu olarak da «güncel edebiyatın okunmasını” savunur. Eski diye de tabir ettiği divan edebiyatından kurtulmamız gerektiğini söyler. Çünkü bu tür edebiyatın Batı medeniyetine girmek isteyen bir toplumu, kurtulmak istediği Doğu medeniyetine çekebilecek güçte olduğunu söyler. Doğulu olmaktan şikâyetçidir Nurullah Ataç. «Kapatmalıyız artık o edebiyatı, büsbütün bırakmalıyız, unutmalıyız, öğretmemeliyiz çocuklarımıza. Onu sevdikçe, Fuzuli, Baki gibi şairleri okuyup bir tat duydukça, çocuklarımıza da belleteceğiz, sevdireceğiz diye uğraştıkça Doğulu olmaktan silkinemeyeceğiz, kurtulamayacağız. Batı’ya gerçekten karışamayacağız.

Nurullah Ataç’ın bu kadar iyi bir denemeci ve eleştirmen olmasında hiç kuşku yok ki savunduğu fikirlerin etkisi çok büyük. Savları bugünün Türkiye’sinde bile devrimci bir özellik göstermektedir. Ataç iyi bir eleştirmen olmanın yanı sıra iyi bir eğitimcidir de. Eğitim dünyasının içinden biri olarak öğretmen okullarındaki eğitimi yetersiz bulur. Ki elli sene önce bu konuda yazdıkları maalesef bugünü de anlatıyor. «Öğretmen okullarında bir parça bir şey öğretilerek çocukları bilime yönlendirmek mümkün değildir. Öğretmenler, okulda öğrendikleri ile yetinmemeli, hayatlarının sonuna kadar öğrenme arzusu duymalı, kendilerini aşmak istemelidirler. Öğretmenlerin asıl görevi öğretmek değil, örnek olmaktır. Özellikle kitap okuyarak, dünyadaki gelişmeleri takip ederek öğrenci için model olmalı, okuduklarını çocuklara aktarabilmelidirler. Batı’nın düşünce dünyasını tanıtabilmelidirler.”

Nurullah Ataç «Türkiye’nin Konfüçyüsü’dür” diyor Recai Şeyhoğlu «Eserekli Amca Üzerine” başlıklı yazısında. Eserleri etraflıca incelendiğinde bu söylemin doğru olduğu görülebiliyor.

O, her türlü sorunun temelinde «dil” olduğunu söyleyerek de farkını ortaya koymuştur. «Barış davasına mı katılmak istiyorsunuz? Çok iyi! Önce dille uğraşın… Veremin kalkmasını mı istiyorsunuz? Çok iyi! Önce dille uğraşın… Önce dil. Dil düşüncenin aracıdır da onun için. Dilsiz düşünülemez.”

Nurullah Ataç, Türk edebiyatının eşsiz bir eleştirmen ve denemecisidir. Sadece benim veya benim gibi düşünenlerin söylemi değildir onu eşsiz kılan. Ölümünün üzerinden 54 yıl geçmiş olmasına rağmen ikinci bir Nurullah Ataç yetiştirememiş olmamızdır. Ve bundan dolayıdır ki, onun bugün hala güncelliğini koruyan yazılarını, savlarını gündemde tutmalıyız. Bu bir ihtiyaçtır, zorunluluktur.

Büyük ustanın anısı önünde saygıyla eğiliyorum…

(*) Nurullah Ataç’ın Dil-Edebiyat Eğitimi ve Öğretmenlik Mesleğine Eleştirel Bakışı, Alev Sınar ÇILGIN.

Bunları da sevebilirsiniz