Seyir Defteri 5

Neolitik Toplumdan Günümüze Hiyerarşi, Sıradanlık ve Olağanüstülüğün İzleri

Anadolu’nun güneydoğusundaki bereketli topraklarında, Taş Tepeler’de ortaya çıkarılan Göbeklitepe ve çevresindeki buluntular insanlık tarihine dair ezberleri bozdu. Özellikle Göbeklitepe ve Karahantepe buluntuları, Neolitik toplumların örgütlenme biçimlerine dair insanlık tarihine dair bildiklerimizi sarsan buluntular sunuyor.

Ortaya çıkarılan anıtsal dikilitaşlar, kabartmalar ve ritüel alanlar erken topluluklarının yalnızca geçimlik faaliyetlerle, günlük hayatta kalma mücadelesiyle sınırlı kalmadığını gösterirken, zihinsel dünyasını da açığa çıkarıyor. On binlerce yıl önce dahi insanlar, yaşamın basit döngüsünü aşarak devasa taş sütunlar dikmiş, kabartmalarla soyut anlamlar üretmiş, ritüel alanlarda toplumsal birlik inşa etmişti. Bu, sıradan bir gündelik yaşam değil; örgütlenme, iş bölümü ve hiyerarşi gerektiren olağanüstü bir bilinç sıçramasıydı.

Buradan hareketle şu yorum yapılabilir: Bu devasa yapıların ortaya çıkması, sıradan bir yaşam düzeninden fazlasını gerektiriyordu. Göbeklitepe ve Karahantepe’deki yuvarlak planlı yapıların tam ortasına yerleştirilmiş daha büyük, insan biçimli (antropomorfik) dikilitaşlar, bu durumun en çarpıcı kanıtlarıdır. Bu anıtsal taşların, yalnızca bir mimari öğe değil; aynı zamanda bir tür otorite, kutsallık ya da topluluk kimliği sembolü olarak işlev görmüş olabileceği düşünülüyor. Birilerinin düş gücünü, birilerinin el emeğini, birilerinin de topluluğu yönlendirme becerisini ortaya koyduğu bir bütünlük söz konusuydu. Belki bu taşlar şamanların dünyasını temsil ediyordu, belki taş ustalarının sanatıyla kutsallaştırıldı, belki de topluluk önderlerinin otoritesini pekiştiriyordu. Ama aynı zamanda bu yapıların arkasında kalabalık bir “sıradan” kesim de vardı: taşıyan, itaat eden, sorgulamadan katılan insanlar.

Bu noktada “sıradanlık” kavramı dikkat çekici. Bugün toplumlarda gördüğümüz sıradanlığın kökleri belki de bu eski alışkanlıklarda yatıyor olabilir. Çıkarını önceleyen, düşünsel tembelliğe sığınan, kısa vadeli düşünen, otoriteye uyum sağlayan, farklı olmayı risk olarak gören birey tipi tarih boyunca süreklilik göstermiş olabilir. Yazılı kaynak olmadığı için bu konuda kesin konuşamayız; ama arkeolojik veriler, ritüellerin ve hiyerarşik düzenin ipuçlarını veriyor. Bu da sıradanlığın çok eski bir kültürel refleks olabileceğini düşündürüyor. Bu alışkanlıklar on bin yıl önceki ritüel toplumun kalabalığında da vardı; bugünün metropollerinde de var. Değişen sadece dekor.

Elbette taşlarda yalnızca sıradanlığın değil, olağanüstülüğün de izleri var. Kabartmaların soyut sembolleri, taşların ustalıklı işçiliği ve mekanların simgesel düzeni, düş gücünün ve yaratıcılığın ürünüydü. Bu bize şunu hatırlatıyor: İnsanlık tarihindeki büyük sıçramalar, sıradanlığın içinden çıkan olağanüstü bireylerin –ya da belki küçük grupların– vizyonuyla mümkün oldu.

Bugün ise tablo daha karmaşık. Neolitik dönemde olağanüstülük, küçük ölçekli toplulukların ritüel yaşamını dönüştürürken; modern dönemde olağanüstü bireylerin veya kolektiflerin eylemleri küresel ekosistemi, siyasal düzenleri ve insanlığın geleceğini belirleyebiliyor. Ama aynı zamanda sıradanlık da daha güçlü araçlarla yeniden üretiliyor. İtaat kültürü, bilgi düşmanlığı, empati yoksunluğu çağdaş biçimlerde karşımıza çıkıyor.

Sonuç itibariyle, Taş Tepeler’in sessiz taşları bize kesin bilgiler sunmuyor, ama güçlü sorular bırakıyor: Sıradanlık tarih boyunca bir alışkanlık mıydı? Olağanüstülük bu alışkanlığı kırmaya yeterli olabilir mi? Sıradanlık, tarihin her evresinde varlığını sürdürmüş; ancak olağanüstülük, insanlığın sıçramalarını mümkün kılmıştır. On bin yıl önce sıradanlığın ortasında o taşları dikenler, insanlık için yeni bir çağ başlattı. Bugün de aynı ihtimal var. Bugün karşı karşıya olduğumuz ekolojik krizler, savaşlar ve eşitsizlikler, sıradanlığın ataletiyle açıklanabilir.

Olağanüstü bireyler, yalnızca kahramanlık figürleri değil; aynı zamanda kolektif bir bilinç kıvılcımı. Belki de asıl mesele, bireysel olağanüstülükten öte, kolektif olağanüstülüğü örgütleyebilmek.

Bu noktada asıl soru şudur: Neolitikte olduğu gibi, modern insanlık da olağanüstülüğün potansiyelini örgütleyip sıradanlığın zincirini kırabilecek midir?

Zamanın ve bilginin yolunda bir sonraki buluşmamızda yeniden görüşmek üzere, rüzgarınız hayalleriniz, pusulanız kalbiniz olsun.

İyi seyirler.

Bunları da sevebilirsiniz