Küçükken hatırlıyorum da bütün gün sokakta oynardık. Oynamadığımız zamanlarda okuduğumuz heyecanlı macera kitaplarını sokaktaki oyunlarımıza nasıl uyarlayacağımızı düşünürdük.
57 yaşımdayım, çocukluğumda en fazla ev telefonumuz ve günde 6 saat yayın yapan TRT’den başkasını göstermeyen Şablorenz televizyonumuz vardı.
Sokakta futbol, basketbol maçlarından başka bisikletle çıktığımız uzak mahalle turları, saklambaçlar, semtler arası boru ve külah savaşları, çivi ve misket oyunları ve daha pek çoğu vardı.
Tüm dünya fiziksel ve analog olarak bizim oyun ve düş alanımızdı.
Mahallemizde her daim her yaştan en az 20-30 çocuk ve genç olurdu.
Eve sadece yemek ve uyumak için gidilirdi.
Bu uzun girişi yaptım, çünkü bugün o dünyadan eser kalmadı.
Fareli köyün kavalcıları, dijital “kavalları” ile tüm çocukları, gençleri hatta biz yetişkinleri esir aldı.
Artık tamamen dijital ve sanal bir dünyada yaşıyoruz. Bilgiye ulaşmak kolay ama düş gücü kısıtlı.
Yüzlerce “arkadaşla” aynı anda mesajlaşmak mümkün ama yüz yüze görüşüp yeni serüvenlere atılmak imkansızlaştı.
Paranız ekrandaki dijital rakamlardan ibaret.
Sokaklar artık ıssız ve tekinsiz oldu.
Bu sadece Türkiye’de yaşayan bizlerin sorunu değil. Bu, romantik ve nostaljik bir sızlanmanın ötesine geçen bir şey.
İnsanlık yeni bir evreye girdi. Artık fareli köyün kavalcıları yani büyük teknoloji ve bilgi şirketleri sadece çocuklarımızı çalmıyor, onlar yeni ve acımasız bir dijital kale içine tüm insanları hapsediyor.
Neoliberalizmin açtığı yoldan ilerleyen ulusötesi dev şirketler bu sayede giderek dünya siyasetini belirleyici hale geldi.
Fransız filozoflar buna tekno-feodalizm diyor. Bu yeni dönemde, kol ve beyin gücüne olan talep, akıllı makinalar tarafından rahatça ikame edilirken, insanlar artık “gereksiz yiyiciler” olarak niteleniyor. Bu deyim bizzat ünlü Homo Deus serisi kitapların yazarı Yuval Noah Harari’ye ait.
Harari dünyayı teknokratik kapitalizm modeliyle yönetmeye aday olan zenginlerin kulübü Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) başkan danışmanı aynı zamanda!
Bugün Batı’daki liderlere bir bakacak olursanız küresel şirket elitlerinin onayı ve desteği olmayan hiç bir siyasetçinin seçilemediğini, hiç bir yasanın geçmediğini fark edersiniz.
Mesela Donald Trump ilk seçimini Zuckerberg’in Facebook’unu kullanarak kazanırken ikincisini Elon Musk’ın X’i (eski twitter) sayesinde kazandı dersek yalan söylemiş olmayız.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron Rotschild bankerliğinden koltuğa uzanırken Almanya Başbakanı Merz Blackrock Almanya temsilciliğinden geldi.
Teknoloji sermayesi yavaş yavaş bankacılık sermayesiyle bütünleşip yeni bir siyasi ekonomik modeli oluşturuyor.
Yapay Zeka, araçlar, telefonlar dahil tüm sistemlerde hakim oluyor. Dijital paralar altın ve hisse senetlerinin yerini alırken merkez bankaları dijital resmi para çıkarma hazırlığında.
Sokaklar yüz tanıma sistemleri ile çalışan kameralarla dolu, savaşlar artık uçan ve yüzen robotlarla (dronlar ve üstün seri manevralı akıllı füzeler ve uçaklar) yapılıyor.
Dijital kontrol dışı tek bir adım atmak mümkün değil neredeyse.
Son gelen haberlere göre İsrail ve ABD adına tüm dünyada dijital casusluk programları geliştiren Alman kökenli milyarder Peter Thiel yeni bir tekno-Bilderberg grubu kurma hazırlığı içindeymiş.
Malum asıl Bilderberg, ikinci dünya savaşı sonrası batılı kapitalistlerin kurduğu Davos WEF benzeri bir gizli karar mercii.
Buraya katılanlar asla içeride neler konuşulduğunu anlatmaz. Bunlar sadece gerçekleştiğinde neler döndüğü anlaşılır. Ve bunlar hiç bir zaman biz sıradan insanlar için iyi haber değildir.
Neoliberal yağma hareketi toprağımıza, suyumuza, kültürümüze ve en önemlisi egemenliğimize göz dikti ve her geçen gün projelerini dayatıyor.
Gelelim bu Thiel’in neler yaptığına…
ABD merkezli Axios haber portalına göre, Trump’ın önde gelen destekçilerinden Peter Thiel tarafından kurulan gizli Dialog (Tekno-Bilderberg) kulübü Washington DC’de büyük bir merkez oluşturmak için emlak satın alma arayışına girdi.
Katılımcılar arasında Elon Musk, Trump’ın siyonist damadı Jared Kushner ve AB Dışişleri Komiseri Kaja Kallas gibi isimler var.
Axios’un haberine göre, “Teknoloji çağının Bilderberg’ine benzetilen diyalog, sessiz sedasız CEO’lar, seçilmiş yetkililer ve entelektüel ağır toplar için en seçkin ve gizemli toplantılardan biri haline geldi.”
Bu hamle, Thiel’in portföy şirketlerinin sağladığı kazançlı federal sözleşmelerin de etkisiyle hükümet çevrelerindeki nüfuzunun önemli ölçüde artmasıyla gerçekleşti. Kurucu ortağı olduğu veri analitiği şirketi Palantir, ABD istihbarat ve savunma teşkilatlarının kilit tedarikçilerinden biri haline geldi.
Dialog ile bağlantıları olan bir kaynak, Axios’a yaptığı açıklamada, kalıcı tesisin “her zaman aktif bir dünyada daha sessiz bir düşünceye olan artan talebi yansıttığını ” söyledi.
Dialog, küresel elitlere, telefonlarından ve sosyal medyanın, haber medyasının ve paydaşlarının baskılarından uzakta, ideolojik çizgilerin ötesinde samimi bir şekilde konuşma fırsatı sunduğunu iddia ediyor.
Forumun gizli yapısı bir cazibe noktası gibi görünüyor. Kaynak, “Düzene olan güvenin azalması ve sistem karşıtı tepki göz önüne alındığında, grup iç işleyişini gizli tutuyor ve kamuoyunun incelemesinden gizliyor” dedi.
Ağın “gizli yapısı, katılımcıların başka yerlerde paylaşmaktan rahatsız olacakları tartışmalı ve endişe verici fikirleri paylaşmalarına olanak tanıyor.”
ABD ve İtalya’da etkinlikler düzenleyen Dialog, Ortadoğu ve diğer yerlerde uydu bağlantılı toplantılar planlıyor; bu da Washington’daki genişlemesinin ötesinde küresel hedeflere işaret ediyor.
Sapık şantajcı Epstein ile de bir geçmişi bulunan acımasız kapitalist Peter Thiel’in aynı zamanda Karanlık Aydınlanma ve Hızlandırmacılık gibi “alışılmadık” inançlara sahip olduğu ve Yeni Zelanda’daki kıyamet sığınağına gitmek üzere her daim özel jetini 15 dakikada kalkacak şekilde hazır tuttuğunu eklersek, fareli köyün kavalcılarının eskisinden de tehlikeli olduğunu daha iyi anlatmış oluruz.
Merhum harika komedyen George Carlin’in meşhur bir sözü ile yazıyı bitirelim:
“Bu büyük bir kulüp ve sen (sıradan insanlar) onun içinde değilsin!”