Bir Harekâtın Ötesi: Kıbrıs ve Kardeşliğin Sosyolojik Derinliği

Kıbrıs Barış Harekâtı, modern Türk toplumunun kendilik bilincinin, kardeşlik sorumluluğunun ve uluslararası düzende meşru varoluş iradesinin tarihî bir tezahürüdür. Toplumsal hafızamızda yalnızca askerî zafer değil, aynı zamanda insanlık onuruna sahip çıkan ahlaki bir duruş olarak yerini almıştır.

Tarih, olayların kronolojisinden ibaret değildir; zaman ve mekânın bir laboratuvarı olarak toplumların vicdanlarının sınandığı, insanlık onurunun ya suskunlukla ya da cesaretle yüzleştiği eşiklerin toplamıdır. Milletlerin tarihsel kimliği, yalnızca kendi varlıklarını korudukları değil; insanlık vicdanına sahip çıkmayı göze aldıkları anlarda biçimlenir. 1974 Temmuz’u, Türk milletinin yalnızca bir coğrafyaya değil; insanlık vicdanına da müdahil olduğu tarihî bir dönüm noktasıdır. Kıbrıs Barış Harekâtı, askeri planların sınırlarını aşmış, diplomasinin kuru satırlarını delmiş ve insanlık tarihine Anadolu’nun vicdan mührünü vurmuştur. O sabah dünya susarken, Anadolu konuşmuştur. Çünkü Türk milleti için tarih, yalnızca yazılan değil; gerektiğinde yürekle müdahale edilen hakikatler bütünüdür. Bu anlayışla, Kıbrıs meselesi bizim için hiçbir zaman yalnızca diplomatik bir kriz olmamıştır; daha çok, insanlık onuruna müdahale etmenin kaçınılmaz sorumluluğu olarak algılanır.

Kıbrıs, yalnızca bir ada değil; kardeşliğin sınandığı, insanlık onurunun görmezden gelindiği, Anadolu’nun ise susmayı reddettiği bir vicdan sahnesidir. Dünya menfaatlerin peşinde körleştiğinde, Anadolu insanı kardeşlik ahdiyle ses verdi. Bu ahit, antlaşmalarda değil; Anadolu’nun vicdanında, anaların duasında, halkın kalbinde yazılıydı. Anadolu’da kardeşlik bir refleks değil, varoluş biçimidir; mazluma sırtını dönmeyen, zalimin karşısında eğilmeyen bir insanlık borcu.

Barış… Dillerde kolayca söylenen, salonlarda süslenen, antlaşmalarda pazarlık edilen bir kelimeye indirgenmişti. Oysa Anadolu’da barış; susmak değil, hakikatin ses bulduğu, hakkın korkusuzca konuştuğu andır. Bizde barış, suskunluk değil; zulme meydan okumaktır. Gerçek barış, zalime boyun eğmeyenlerin, adaletsizliğe karşı dimdik durabilenlerin yüreğinde başlar. Kıbrıs Barış Harekâtı, adıyla değil, özüyle barışı dünyaya yeniden hatırlatmıştır. Silahların sustuğu değil, insanlık onurunun haykırdığı bir yürüyüştür.

Kıbrıs sahillerine ulaşan o yürüyüş, sağır dünyanın suratına Anadolu’nun vicdan tokadıdır. Çünkü bizde barış, çatışmayı öteleyen bir ara yol değil; insanlığı ayağa kaldıran bir ahlaki duruştur.

Ayşe… Bir harekât parolası olarak tarihe geçmiş isim, Anadolu’nun kalbinde kardeşliğin ve insanlık vicdanının adıdır. Ayşe, bu topraklarda yalnızca bir kadının değil, bir milletin onurunu taşıyan kadim simgedir. O, oğlunu cepheye uğurlayan annenin duası, düşmana diz çökmeyen bacının direnişi, yoklukla başa çıkan kadının vakarındaki sessiz ama dimdik duruştur. Anadolu kadını, tarihin resmi kaydına geçmeyen ama kardeşlik nöbetini taşıyan görünmez vicdandır. “Ayşe tatile çıktı” dünya için bir şifre, Anadolu için hiç susmamış bir insanlık yemini… Çünkü Anadolu’da kardeşlik, kadınların yüreğinde mayalanır. Anadolu’da Ayşe asla tatile çıkmaz. Kadın, Türk Dünyasında insanlık onurunun nöbetçisidir.

Kıbrıs… Soğuk savaş dengelerinin satranç hamlesi değildir. Kıbrıs; Anadolu insanının insanlık şahı çektiği, tarih sahnesine vicdanıyla müdahale ettiği kutsal meydandır. Kıbrıs, Türk milletinin çıkarlarının değil; insanlık vicdanının sahnesidir. O yüzden Kıbrıs ne yalnızca bir ada ne yalnızca bir operasyon alanıdır. Anadolu’nun insanlık onurunu ayağa kaldırdığı, kardeşlik hukukunu kanla değil, vicdanla yazdığı topraktır. Anadolu’nun izlerini, köklerini, kardeşlik hafızasını taşıyan yaşayan bir arkeoloji sahasıdır. Lefkoşa’nın taşlarında Anadolu’nun alın teri, Girne surlarında insanlık onuru kazılıdır. Kıbrıs, sadece toprağın değil, tarihin altına gizlenmiş kardeşlik mirasının yüzeye çıktığı yerdir. Kazılan her kalıntı, Anadolu’nun insanlığa sunduğu vicdanın taşlaşmış izidir. Kıbrıs’ın toprağında gömülü olan, Türk milletinin kardeşlik yeminidir. Ve bu ada, taşlarına kadar Anadolu’dur.

Bugün, elli bir yıl sonra… Dünya hâlâ menfaatlerin gürültüsüyle sağırlaşırken, Anadolu insanı hâlâ kardeşliğin nöbetindedir. Çünkü biz biliriz ki; sınırlar değişir, dengeler devrilir, güçler yer değiştirir. Ama insanlık; yalnızca kardeşine el uzatanların yüreğinde yaşar. Anadolu, kardeşliği kadınların yüreğinde mayalayan, barışı yalnızca silahın değil, vicdanın ucunda arayan, insanlık onurunu canı pahasına savunan bir millettir. Bizler, kardeşliğin masa başlarında değil, kalbin en derininde kurulan o ahlaki iradenin taşıyıcılarıyız.

Ayşe yürümeye devam ediyor.

O yürüyüş, Kıbrıs sahillerinden çıkıp Anadolu’nun kalbinden geçerek insanlığın vicdanına kazınan bir kardeşlik andıdır. Unutmayı seçen dünyanın yüzüne Anadolu’nun sessiz ama sarsıcı tokadıdır. Çünkü bu yürüyüş, bir askerî harekât değil; insan kalabilmenin, kardeşliğe sadakatin ve onur borcunun sonsuz nöbetidir. O nöbet, dünya unuttuğunda bile Türk’ün yüreğinde kan gibi akacak, vicdanında ateş gibi yanacaktır. Anadolu, kardeşliğin yeminini unutanlara inat, insanlık onurunun son kalesi olmaya devam edecektir.

Bunları da sevebilirsiniz