Türk Tarihyazımı ve Türk Tarih Devrimi

Anadolu’daki Türklerin tarihi Büyük Selçuklu ve Osmanlı devletlerinin tarihlerinden ibaretti, bunlardan önceye pek gidilmezdi. Osmanlı tarihi, hanedanı, yöneticileri, sarayı ve padişahı konu edinirken, buna bir tek savaşlar eklenirdi. Devletin geçmişi ve halihazır durumuna eşlik edecek tek konu İslam tarihiydi.

Tarihçi kabul edilen Katip Çelebi, yazdığı tarihin amacının “ahvalden ibret almak” olduğunu söylüyor, tarihi, peygamberleri, evliyaları, alimleri, hakimleri, şairleri ve hükümdarları anlatmak olarak belirtiyordu.1

Osmanlı tarihçisi kendisini devletin bekası olarak görürdü ve yalnız öyle olmalıydı.

18. yüzyılda dünyayı keşiften sahiplenmeye dönüşmüş ve bu yolda sömürgeciliği icat etmiş Avrupa kendi tarihi kadar sömürgelerinin ve sömürge yapmak istediklerinin de tarihine el atmış bulunuyordu. Böylece Osmanlı tarihi de birçok Avrupalı tarihçi tarafından ele alındı.

Avrupa için Türklerin anlamı herhangi bir Doğu toplumundan farklıydı. Karşıt olarak ele alınması ve düşmanca görülmesi bakımlarından en öndeydi. Osmanlı devleti ve Türkler hedef yapıldı. Devlet olarak Osmanlı’nın ve Türklerin hakimiyet alanları önemli olduğu gibi, yüzyıllar boyunca tehlike olarak nitelenmişti. Şöyle ki: (1) Osmanlı devletinin toprakları son derece geniş olduğu gibi stratejik bakımdan o günler için dünyanın en önemli alanlarını kapsamaktaydı (Doğu’ya giden karayolu ve Akdeniz kıyılarının beşte dördü). (2) Osmanlı topraklarında üretim bakımından çeşitlilik ve verimlilikçe zenginlik de bulunmaktaydı. (3) Osmanlı (ve Türkler) en yakındaki Doğu’ydu. (4) Osmanlı (ve Türkler) Hıristiyanlığın tek rakibi İslamı hem temsil ediyordu ve hem de en güçlü İslam ülkesi olarak onun yöneticisiydi. Vb.

Bunlar yüzünden ciddiye alınan ve önem verilen Osmanlı ve Türkler, Avrupa’nın alt etmek istediği, hatta ezmek için yanıp tutuştuğu bir düşman haline getirildi. Bu zaten Haçlı Seferlerinden beri yürütülmekte olan kötüleme, karalama, düşmanlaşma siyasetlerine onların tarihlerine el atmak da eklendi. Avrupalı tarihçiler tarafından bilimsel eserler yanında uydurmalar ve yakıştırmalarla dolu tarihler de yazıldı.

19. yüzyılda Avrupa tarihçiliği Türkler için bilinir hale geldi. Avrupa dillerini öğrenerek bunlardan yararlanan Türk tarihçilere yapılan çeviriler de eklendi. Türk tarihçiliği yöntem bakımından yeniliklerle karşılaştı. Vakanüvistler ve tarihçiler tarihyazımını bilimsel temellere oturtma arayışına girdiler. Diğer yandan uydurmalar ve iftiralarla dolu “tarihler”e karşı cephe almak zorunda kaldılar. Böylece belgelere dayalı çok yönlü tarihçilik için adımlar atıldı ve bu yönte gelişmeler oldu.

Başta İngiltere olmak üzere Avrupa devlet politikaları tarafından tarih, arkeoloji, antropoloji, etnoloji, linguistik gibi bilimler yönlendirilmek isteniyor, Avrupa devletleri bilimcilere baskı uygulamaktan bile çekinmiyordu.

50’li, 60’lı yıllarda Avrupalı arkeolog, antropolog ve etnograflar, İngiliz Kraliyet Bilimler Akademisi’nin bilimciler arasında uluslararası eşgüdüm kurulması bahanesiyle çevirdiği dolaplarla karşılaştılar. Avrupa devletlerinin antik tarih konusunda belirlemeleri vardı ve “bilim”ler bu belirlemelere ters düşmemeliydi.2

1883 yılında Fransız dilbilimci ve dinbilimci oryantalist papaz Ernest Renan’ın Sorbon Üniversitesi’nde “İslam ve Bilim” başlıklı konuşması ise bardağı taşıran damla oldu. İslam dünyasında birçok yerde bu konferansa yanıtlar verildi, Reddiye’ler yazıldı, İslam savunuldu.3 Bizde Namık Kemal Müdafaaname’si4 ile İslamın bilimlere karşı olduğu yolundaki tezlere karşı çıktı. İşte o dönemde ve esas olarak da Jön Türkler içinde Avrupa tarihyazımının ikiye ayrılmış dünyanın sadece bir tarafını temsil ettiği bilinci oluşmaya başlamıştı. Namık Kemal’in “vatan şairi” olmasının anlamı burada yatmaktaydı. Namık Kemal’in ünlü “Avrupa Şark’ı Bilmez” deyişi5 de, Avrupamerkezciliğe ironik, ince ve derin bir beğenmezlik olmak yanında, daha 19. yüzyılda “ezilen milletler” tasavvur ve söyleminin öncüsü olmaktadır.6 Namık Kemal’in İslamı savunurken aslında bir uygarlığın savunusunu, bir zihniyetin de eleştirisini yapmış olmasından dolayı Avrupa’nın merkezciliğini ve şarkiyatçılığını eleştirdiğinin farkında olduğu bilinmelidir.7

Osmanlı devletinin Avrupalı diplomatlar tarafından hasta diye nitelendirildiği 19. yüzyıl, Avrupa üstünlüğünün Osmanlılarda birçok bakımdan kabul gördüğü bir dönemdi. Zaafları gidermek için Avrupa’dan almanın, Avrupa’yı taklit etmenin ve sonucunda da Avrupa ülkelerinin desteklerine mecbur kalmanın yolu açılmıştı. Avrupalıların şartlarının itirazsız benimsenmesi, devletin yeniden düzenlenmesi anlamına gelen Tanzimat uygulamalarını doğurdu. Bu dönemde devlet borçlandırılırken yöneticiler Düveli Muazzama’nın taraftarları ve memurları haline geldiler. Ülke çıkarları düşünülmez oldu. Hükümdarlar (padişahlar) ve vezirler Avrupa saraylarına yaranmaya çalışmaktaydı.

Artık Batıcı olan Avrupacılar, devleti Batılılaştırır ve modernleştirirken bağımlı hale getiriyorlardı.

Bu gidişata elbette bir muhalefet olacaktı. Onlar da Yeni Osmanlılar ve Jön Türkler’di. Mücadele basındaki eleştirilerden Meşrutiyetçiliğe evrildi. İlk Meclis kuruldu (I. Meşrutiyet, 1876).

Avrupa etkisine tepki, tarih alanında da “kendi tarihimizi yazmak”tan bağımsızlıkçı bir doğrultuyu da benimser duruma dönüşmüştü. Cevdet Paşa8 kendi toplumsal dokumuzu dikkate alan mevzuatı yaratırken (Mecelle vb.) tarihi ihmal etmiyordu (Osmanlı Tarihi). Sonradan Mustafa Celalettin Paşa adını alacak olan Polonyalı sığınmacı Konstantin Borzeçki’nin9 yazdığı Les Turcs Ancien et Modernes, Askeri Okullar Nazırı Süleyman Paşa’nın10 derslerde okutulmak üzere hazırladığı Tarihi Alem ve Namık Kemal’in önemli eseri Osmanlı Tarihi, milli tarih yazımının başlangıç ürünleridir.

Ve 20. yüzyıl!

Tarih Devrimi’nin asgari şartları oluşmuştur. Toplumun millete olduğu gibi, milletin de tarihe ihtiyacı vardır. Yaşananlar, milli tarihi oluşturacak, milli tarih de milletin oluşumunu hızlandıracaktır. Bu yüzden, tarih, kalemlerle kağıtlara yazılmazdan önce veya yazılırken, aynı zamanda hayatın içinde de yazılacaktır.

Büyük Savaş başladığı zaman vatan savunması başlar. Tarihin en büyük deniz savaş armadası (200 küsur savaş gemisidir) Çananakkale açıklarında beklerken kapitülasyonlar kaldırılır. Çanakkale Boğazını aşamayan savaş gemileri, dünyanın ve tarihin en güçlü saldırgan devleti olan İngiltere’nin deniz savaşlarında hayatının ilk yenilgisini aldığını göstermektedir. Çanakkale kara savaşlarında ise İngiliz emperyalizminin tel tel dökülmesine bütün dünya şaşar kalır. Ama en büyük şaşkınlık İngiltere’dedir, kraliyet, meclisler, kamaralar, hükümet, Savaş Bakanlığı, generaller, amiraller şaşkındır. Kaderleri değiştirilmiştir.

Ve böylece tarih yazılmış, Devrim Tarihi somut olarak ortaya çıkmıştır. Tarih, Devrimini yapmaktadır.

Dünyada ilk kez ezilen milletler tarafının bir mensubu modern dünyanın merkezini dize getirmiştir. Dünyada ilk kez bir Doğu ülkesi, Avrupa’nın en gelişmiş ülkesini ülkesinden kovmuştur.

Şimdi sıra, zaferlerinin belgesini eline alıp, Türkiye Cumhuriyeti olarak Tarih Devrimi’ni kayda geçirmeye gelmiştir. Lozan Barış Antlaşması’ndan başlayan süreç, 1930’lu yıllarda başlatılan tarih kitaplarının yazılma sürecidir.

SEÇİLMİŞ KAYNAKÇA

Samir Amin, Avrupamerkezcilik / Bir İdeolojinin Eleştirisi, Ayrıntı Yayınları, İstanbul 1993.

Niyazi Berkes, Yayına Hazırlayan Ahmet Kuyaş, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2002.

Martin Bernal, Kara Atena – Eski Yunanistan Uydurmacası Nasıl İmal edildi? / 1785-1985, Kaynak Yayınları, İstanbul 1998.

Zeynep Çelik, Avrupa Şark’ı Bilmez / Eleştirel Bir Söylem (1872-1932), Koç Üniversitesi, İstanbul 2022.

Alp Hamuroğlu, “Cumhuriyet’in ‘Tarih Devrimi’! Yeniden?”, Bilim ve Ütopya, sayı 365, Kasım 2024, s. 31-43.

Mustafa Celalettin Paşa, Eski ve Modern Türkler, Kaynak Yayınları, İstanbul 2014.

Edward W. Said, Şarkiyatçılık / Batı‘nın Şark Anlayışları, Metis Yayınları, İstanbul 1999.

Sedat Şenermen, Atatürk / Emperyalizm ve Batı Merkezcilik, Nergiz Yayınları, İstanbul 2022.

Tarih I, II, III, IV, İstanbul Devlet Matbaası, İstanbul 1931. (Bu tarih kitapları uzun yıllar sonrasında 2000’lerde tekrar yayımlanması tıpkı basım olarak yapılmıştır, Tarih I-IV, Kaynak Yayınları, İstanbul 2017-2019.)

Sedat Şenermen, Atatürk / Emperyalizm ve Batı Merkezcilik, Nergiz Yayınları, İstanbul 2022.

Zafer Toprak, Cumhuriyet ve Antropoloji, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2021.

Türk Tarihinin Ana Hatları / Kemalist Yönetimin Resmi Tarih Tezi, Kaynak Yayınları, İstanbul 1999.

NOTLAR

1Şenermen, s. 75.

2 Burada kastedilen, antik Grek-Helen kültürünün Avrupa’nın uygarlık temeli yapılması amacıyla “mucize” şeklinde tarihçiliğe ters düşen söylemlerin desteklenmesi ve “Grek-Helen uygarlığı” adıyla bir ilki karşıladığı olgularıdır. Antik Yunan medeniyeti denilen şey, Doğu’daki uygarlık gelişmesinin bir yansımasıydı.

3 Cemalettin Afgani ve Ataullah Bayezitof gibi İslam düşünürleri yazdıklarıyla konuya açıklık getirdiler ve iddiaların bütün dünyada bilinmesini sağladılar.

4 E. Renan’in iddialarına karşı Namık Kemal’in yazdığı risalenin metni için bkz. “Renan Müdafaanamesi”, Çelik, s. 73-94 (Namık Kemal, Rönan Müdafaanamesi, Mahmud Bey Matbaası, İstanbul 1326/1910).

5 İbret, sayı 7, 10 Haziran 1872 (Makaleler, s. 62-65).

6 Söz konusu yazının metni için bkz. Çelik, s. 59-62.

7 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Hamuroğlu, s. 39.

8 Ahmet Cevdet Paşa (1823-1895), klasik Osmanlı medrese sisteminden yetişmiş olmakla birlikte Maarif Nezareti’nde çalıştı, müderris oldu, eğitimde atılımlar yaptı, Kavaid-i Osmaniye’yi yazdı.

9 Atatürk’ün esin kaynakları arasında adı geçen Mustafa Celalettin Paşa (1826-1876), Nazım Hikmet’in anne tarafından dedesidir. Türkçe grameri üzerinde çalışmıştır, askeri eğitime katkısı çoktur.

10 Askeri eğitim sistemini düzenleyen ve kurumlaşmasını yaygınlaştıran Süleyman Paşa, çok yönlü müfredatlarla yurtsever ve kurmay subaylar yetişmesini sağladı. 19. yüzyılın sonunda siyasi olaylarda önemli roller üstlenen “mektepli”nin yaratıcısıdır.

Bunları da sevebilirsiniz