Ölçülebilir Şeylerde Zaman Sabit Mi? Ya da…

Başlıktaki son iki sözcükten sonrasını yazmadım. Yazıyı başlıktan başlayıp okuyacak olan okurları uzaklaştırmasın diye. Bazen öyle oluyor işte. Başlıkta olan şeyleri metinde bulamayınca insan sinirlenmez mi? Yazıya çok uygun/suz bir başlık belirlenmezse, okuru kaçırır şeklinde bir şartlanma vardı.1

Neden oldu bu? Kimi zaman yazıya ters düşen bir başlıkla bir yazı daha çok okunabilmektedir. Belki de bu diğerinden daha fazladır. Bilemeyiz, bilinmez.

Örneğin, yazıyla ilgisi zor kurulan, hatta hiç kurulamayan başlıklarla döşenen yazılar, medya adıyla yürütülen afet haberleri zincirinin herhalde ilk sırasındadır. Buna karşılık sorumluluk, dürüstlük ihmal edilmeden atılmış sade bir başlık çarpıcı olmadığından “yersiz” davet içermez.

Evet ölçülebilirlik bilimsel olmanın yolunu açmıştır. Bu anlamda bilimsellik, ölçülebilirliğin icadıyla birlikte başladıysa da hemen o gün kullanılmış olduğunun düşünülmesini gerektirmez. Çünkü ölçülebilirlik sayıların icadına kadar her yerde ve çok yerde farklı birimlerle yürütülmüştür. Bir kıtanın ülkelerinin içinde ölçütler-birimler arasında kendiliğinden ortaklıklar olamayacağı için farklılıklar normaldir. Sanayi tipi örgütlenmelerden önceki üretimlerde ülkeler içindeki farklı yörelerde de aynılık yoktur. Milli devletler bu sorunu kendi iç standardizasyonunu yaparak çözmüş, uluslararası ilişkilerde en büyük üretim ülkeleri kendi ölçü birimlerini başka ülkelere ve hatta bütün dünyaya kabul ettirmiştir.

Sistemler kurallardan değil, yapılarından ve onların sağlamlık derecelerinden etkili olurlar. Ya da hiç bir şeyin hiç bir şekilde bir açıklaması yoktur.

Bu dediğim şekillerde bütün ilerlemelere rağmen, kıtalar ve ülkeler arasında birim anlaşmazlıkları vardır, uzunluk ölçü birimi, sıvıların ölçü birimleri gibi en önemli ve yaygın olanları Avrupa ve ABD arasında geçerlidir.2 Şimdi düşününüz, Avrupa ve ABD ortak Batı dünyasıdır.

Bugün yaşanılan bu durumların tarihin başlangıcından (yazının başlamasından) önce toplumlar arasında ne zorlu dönemler yaşandığından başka bir şeyi göstermediğini düşünmek ve anlamak zor değildir. İlerlemek, toplumlar arası ilişkiler için, alışveriş (mal değişimi) için, varlığını ve türünü sürdürmek için şartlardır.

Sonunda bunlar, ortaklaşma, paylaşma/paylaşamama, alıp verme, alışveriş, ve bunların hepsini kapsayan ticaret ve savaşlar, öyle şeylerdir ki, insanlar ve toplumlar, ihtiyaçları3 için tarih boyunca verebilecekleri her şeyi vermişler, gene ihtiyaçları için yapabilecekleri her şeyi yapmışlardır. Bu güdüler toplumsal ilişkiler konusunun en önde gelen dinamiklerindendir. Uygarlık dediğimiz, insana özgü sınırlı4 dünya, savaş ve ticaretle örülmüştür, ancak insandan başka bunlardan yararlanarak bir üst zemine çıkabilen canlı türü de olmamıştır.

Ticaret ve savaş” ya da “savaş ve ticaret”, insana özgüdür. İkisi de akıl ve bilinç ister. Ama yetmez. Haddini de bilmek zorundadır.

Yüzyıllar ve binyıllar sonra 20. yüzyıl düşünüldüğünde ilk önemli olayları olarak iki en büyük savaş yaşadığı görülecektir. Dünya bunlardan sarsılmıştır. Dünya olağanüstü bir doğaya sahip olduğu halde insanlık henüz bunun farkında değildir.

Savaşların ise neye karşı olduklarını ve neleri yok ettiğini bilmek istemeyen bir insan türü vardır. Neredeyse her yıl dünyanın bir yerinde bir savaş patlak verirken, ve bunların sayısı ortalama onun (10’un) üstündeyken, yılda sürdürülemezlik yüzünden ancak iki-üç savaş tükenmektedir.

Dünya ve evren insanın sahip olduğu şeyler değildir. Sahip olmadığı için insan kendinin ne olduğunu çözmelidir.

Canlılar arasında ortak yaşama (sembiyotizm), hem tür içinde ve hem de türler arasında çok rastlanan bir olgu olarak bakılır. Ancak bunlar güdülerden kaynaklandıkları için yalnızca evrimlerle değişebilir. Zorlamanın sınırlarını, mesleği hayvanlarla ilişkili olan insanlar bilir (havan terbiyecisi, seyis, zoolog vb.) Hayvanlar ve bitkiler arasında ortak yaşama örnek ise sonsuzdur ve her canlının ortamına bağımlılığı ölçüsünde sınırsızdır. Bu konuda her yerin farklı olması yüzünden, canlı türleri kendilerine uygun ortamlarda yaşarlar. Kimi bitkilerin ve hayvanların doğal şartlardan dolayı yeni bir durum içine girmesi, türlerin azalmasına, yok olmalarına, değişimlerine, göçlerine yol açmaktadır.

Küçülen, azalan, kısalan, uzayan zaman kavramları ürkütücüdür.

Evrende ve dünyada zaman boyutunun niteliği üzerine bir soru takılmıştı kafamıza. Çözmek zaten mümkün olmazdı da, uzayın derinliklerine gidip gelenlerin, otuz yıl sonra kaç yaşındaysa aynı yaşta mı döneceği, daha mı yaşlı olacağı bilinmeliydi biraz. Bazı gözlerin parladığını görür gibiyim, ya daha genç dönerse. Evet, ya geriye sararsa!

Dünyayı bırakıp gidenler sizce de çok olur mu dersiniz?

Başka söylemler de var. Evren solucanları, kör noktalar, kara delikler arasında gezilere çıkıldığında zaman başka türlü ağır abilerin elinde başka türlüymüş. Onların, yılı, onyılı, yüzyılı başka dünyalar olduklarından epten başkaymış.

Ben bunları düşünürken her gün en çok ölülerin ve yaralıların taşındığını gördüğümüz Gazze’de, insanlar, bırakın başka dünyalara gitmeyi, bombalar altında yaşamaya çalışıyor.

Çok eski bir arkadaşım yazdı, taze bir bilgi: İstanbul Anamed’de “Kuşbakışı Filistin” başlıklı bir sergi açmış. “Kıyamet” diye niteliyor.

Sevindim.

Neden dersiniz?

Direniyorlar!

NOTLAR

1 Ben hep bunlara rastladığım için midir bilmem, başlıkla yazı arasında eşkonulu olmamak durumlarını çok görüyorum. Örnek versem, bağışlayın beni, atıyor dersiniz diye örnek vermeyeceğim, o derece yani.

2 ? Karada uzunluk ölçüsü ABD’de mil, Avrupa’da km’dir. Sıvıların birimleri de öyle. Kaldı ki bazı uluslararası ölçü sistemleri özel birimlerle donanmıştır, değerli taşlarda ons, ham petrolde varil vb. Tren rayları arasındaki mesafe de Avrupa ile Rusya arasında birörnek (aynı) değildir.

3 ? İhtiyaçlar çok değişkendir, bir toplum için bir ihtiyaç başka bir toplum için ihtiyaç değildir, bir yer, bir bölge için ihtiyaç başka bir yerle ve bölge için ihtiyaç değildir, bir dönemde ihtiyaç olan şey başka bir dönemde ihtiyaç değildir.

4 ? Bu kavramla, burada, evren içinde dünyaya sıkışmış, dünyanın gizlerinin büyük kısmını ise henüz çözememiş bir canlı türü olan “çıplak maymun”dan söz etmek için antropolojik çerçevemize başvurmuş olduk. Üstelik “insan”ın da yolunun başında olduğunu düşünüyoruz. Evren için mikroskopik bir nokta olan insan, dünya için de aynı durumdadır. Dünyanın milyarlarca canlı türlerinden biridir.

Bunları da sevebilirsiniz