İktisatta irdelenmeyen, bulgularla da kanıtlanmayan bir inanç, bir dogma da yabancı sermaye yatırımıdır. Yabancı sermaye yatırımı her derde deva olarak önerilir. Yabancı sermaye gelecek, üretim, istihdam artacak, enflasyon hız kesecek, döviz, teknoloji, yönetim deneyimi girişi olarak kriz sonlancak !
Dogma gerçek mi? Yabancı sermaye girişi üretimi artırır, ödemeler dengesini düzeltir, teknolojiyi transfer eder, istihdamı artırır, toplumun tüketim ihtiyacını karşılar mı? Yabancı sermaye yatırımının ekonomik, sosyal, siyasal etkilerini nesnel olarak irdelemek gerekir.
Yabancı sermayenin yararından çok sakıncaları aşağıdaki başlıklar altında toplanabilir:
– Ödemeler dengesi üzerine kısa vadede nakdi ve ayni sermaye girişi dolayısıyla olumlu etki yaratsa da takip eden yıllarda kâr transferi, ithal ikamesi yapan işletmeleri satın alarak yerli üretim yerine ithal ürünü ikamesiyle uzun vadede etkisi negatif, cari işlemler açığını artıracak yöndedir.
– Mevcut üretim tesislerinin satın alınması, girdilerin önemli bölümünü yurt dışından sağlanması halinde yerli rakipleri piyasa dışına itmesi nedeniyle de üretime net katkısı sınırlıdır.
– Reklam, pazarlama gücü, politik etkileriyle piyasalarda tekelci güç oluşturarak rekabeti sınırlar.
– Teknoloji transferi, sermaye yoğun teknoloji kullanımı nedeniyle ülke koşullarına, faktör donanımına uygun değildir. Yabancı sermaye teknolojiyi gidilen ülkenin faktör donanımına uygun hale getirmek için araştırma-geliştirme yatırımları da genellikle yapmaz.
– Sermaye yoğun teknoloji nedeniyle istihdam etkisi sınırlıdır.
– Kâr vergi optimizasyon amacıyla kârın vergi oranı düşük vergi cennetlerinde toplanmasına yönelik transfer fiyatlandırması, vergi teşvikleri, indirimleri nedeniyle de kamu gelirlerine fiyatlandırma, ücret düzeyi ile katkısı sınırlıdır.
– Hükümetler üzerinde daha fazla imtiyaz sağlamak üzere baskı oluşturur.
– Ülkede ortaklık, ekonomik ilişkiler, ideolojik yaklaşımla komprador grubun güçlenmesine yol açar.
Gayri safi yurt içi hasıla (GSYH) uyrukluk değil, yerleşik olma esasına göre hesaplandığından yabancı sermayenin yarattığı katma değer GSYH’e dahildir. Yaratılan faktör gelirinin bir bölümü, kâr, faiz, yönetim ücreti olarak yurt dışına transfer edilir. Yurt dışına transfer edilen faktör gelirlerinin indirilmesiyle gayri safhi milli hasılaya katkısı da çok sınırlıdır.
Yabancı sermaye hakkında nesnel değerlendirme yapmak için, yabancı sermayenin ülkeye geliş amacını da irdelemek gerekir. Kâr pazarını genişletmek, gümrük engelini aşarak iç piyasaya girmek, gidilen ülkenin madenleri başta olmak üzere çevresel sermayesinden yararlanmak, çevre sorunu nedeniyle sosyal maliyeti yüksek üretimi yapmak, riski dağıtmak başlıca amaçlardır. Yatırımda gidilen ülkenin yararı gibi bir girdi yoktur.
Yabancı kaynak girişinin dalgalanma boyutu da çok yüksektir. Güvenli olmadığı gibi sürekliliği de yoktur.
Yabancı sermaye ancak kısa vadede krizi geçiştirici palyatif araç olarak algılanabilir. Bir ülkenin uzun süreli büyüme stratejisinde yabancı sermaye yatırımının yeri olmamalıdır. Yabancı sermaye ile kalkınmış tek bir ülke örneği de yoktur.
Uzun bir zamandır yazılarımda sıkça belirttiğim gibi, ülkemizde jeopolitik bir beka sorunu yoktur. Ama çok net ekonomik bir beka sorunu vardır.
Haziran ayı yazımı İbn-i Haldun’un Mukaddime adlı eserinden bir alıntı ile sonlandırıyorum.
“… Başkan olanda tanrılaşma huyu belirir. Bu huy insan doğasının yapısında vardır. Tanrılaşma huyu güçlenen başkan, yatacak yerin, kap ve kacağın en gösterişlisini aramaya başlar. Başkanlığını, daha doğrusu tanrılaşmasını simgeleyecek köşkler, saraylar yaptırır. Başkanın çevresi, tebaası, onun destekçiliğini yapmanın karşılığında alacağı ücretlere, ödüllere bakar. Bu durum, toplumun en alt tabakasına kadar yayılır ve hem devlette hem toplumda çözülme başlar. Çünkü yalnızca ödüle, paraya bakanda mücadele gücü olmaz.
Devlet böylece güçsüzleşir, ciddiliği ortadan kalkar. Zamanla gelir-gider dengesi bozulur, dağıtılan ödüller ve ücretler gitgide artmıştır. Önce vergiler artırılır, sonra güvenlik ve kolluk güçleri artırılır. Oysa aşağıdan gelen talep bitmek bilmez, istekler çoğalır ve aldıkları yetmemeye başlar ve isyan çıkar. Zayıflayan devlet ya da gücünü kaybeden başkan, ya dışardan gelen işgalci kuvvetlerle ya da içeride başlayan isyan sonucu yıkılır.”
Aydınlık bir ay dileği ile,