Normalde Dağarcık Türkiye’de yazılarımı akademik olmayan konulardan seçmeye çalışıyorum. Yeterince uzmanlaşamamak da fazla uzmanlaşmak da aynı hastalığın farklı seyreden halleri gibi olduğundan uzmanlaşmaya çalıştığım konuları serbest yazıdan uzak tutmanın hoş bir tarafı var. O yüzden bu ay belki de biraz nahoş bir iş yaparak akademik uğraşlarımla ilgili yazacağım: merkez bankacılığı.
Meritokrasi ve teknokrasi sözcükleri her zaman bir miktar tehlike barındırıyorlar. Dışarıdan herkesin desteklediği bu kavramlar biraz ayrıntıyla incelendiğinde hemencecik bir siyasi duruş sezilir. Siyasi duruş ayıp bir şey değil elbette, her kulda bir tane var, hatta bazısında birden çok. Fakat “siyasi değilmiş” gibi görünüp siyaset yapmak en iyimser bakışla kaçak güreşmek, kötümser bir bakışlaysa bir şeyleri duman altı, sümen altı veya düzen altı etmeye çalışmak demek. “Bu işi siyasete bulaştırmayın” diyen insanın paçasından siyaset akmıyor olma ihtimali yoktur. Aile içi şiddeti “aile içinde” diye meşru göstermekle, siyasi bir meseleyi siyaset dışı ilan etmek aynı kurnazlığın yansımaları. Aydının topluma karşı görevi bu görünmez, duyulmaz, eli dili bağlanmış kavgaları kamusal alana taşımaktır. Siyasetin sadece partiler veya üst düzey profesyonel siyasetçiler arasında döndürülen bir çark olduğu düşüncesinden kurtulmak gerek. Siyaset her yerde, her zaman yapılan bir şey. Siyasetten kaçılmıyor, gerçi zayıf da olsa bir ümittir, siyasetçiden kaçılabilir. Meritokrasiye sonsuz inananlar için ibreti önden paylaşmak gerek: bugün delege veya memur dediğin yarının siyasetçisidir, bugün tarafsız dediğin yarın taraftır.
Merkez bankası konusu da 90’larda böyle başladı, bağımsız olsun dendi. Kuşkusuz bir gerekçesi var. Kamu adına parayı basan kurum (merkez bankası) ile kamu adına parayı harcayan kurum (hükümet) arasında emir komuta olmamalıdır, para basanlar gündelik siyasetin baskılarından kurtulurlarsa, fiyat istikrarı sağlamak da mümkün olur diye düşünüldü. Daha basit demek gerekirse, hükümet istediği zaman para basamazsa, enflasyon da olmaz diye planlandı. Önce gelişmiş ekonomilerde, sonra gelişmekte olanlara yayılan bu düşünce, ortodoks iktisadın temel ilkelerinden biri oldu. Sağda liberteryenler, solda sosyalistler (hatta ilginçtir, Türkiye’de bir kanat İslamcı muhafazakar) olmak üzere bu duruma karşı çıkanlar oldu, itirazlar pek yankı bulmadı. Bağımsız merkez bankasına karşı çıkmak bir tür “geri kafalılık” olarak görüldü, Soğuk Savaştan kalma refleksler veya liberteryenlerin fantastik iktisadının bir parçası olarak yaftalandı.
Tuhaftır, bağımsızlık denince literatürde merkez bankasının iktidardan bağımsız olması anlaşılıyor1. Genelde en çok kullanılan endeksler de hep bunu ölçmekle uğraşıyorlar2 3. Ontolojik bir problem var burada, bağımsızlık sadece hükümetten bağımsızlık olarak ölçülecekse, başka herhangi bir yerden talimat almayı ya da bir kişinin veya kurumun etkisinde kalmayı “bağımlılık” olarak değerlendiremeyeceğiz demek. Halbuki bununla ilgili çok temel iki sorun var, gelin yakından bakalım.
İlki, bağımsızlık kavramının düzgün bir biçimde değerlendirelememiş olması. Uluslararası piyasalardan, kuruluşlardan, başka merkez bankalarından veya başka devletlerden etkilenen fakat kendi hükümetinden etkilenmeyen bir merkez bankası “bağımsızdır” demek için ya bağımsızlık kavramını değiştirmek gerek ya da bağımsızlık ölçütümüzün en iyi ihtimalle eksik veya kafa karıştıcı olduğunu kabul etmek gerek. Kuşkusuz, ilkini söylemek yeterli değil çünkü literatür bu yönde gelişmiş durumda. İkincisini söylemek de belli ki uğraştıracak ama başka da çare yok gibi.
Politika yapımı tüm dünyada toplumların ihtiyacına göre düzenlenecek bir şey olarak düşünülür. Politika tasarımı, politikaların çıktısı da sonuçları da kamu yararı gözetilerek yapılır. Fiyat istikrarına yönelik arzu da aynı kamu yararından doğar. Enflasyon zararlıdır çünkü haksız ve biraz da gelişigüzel bir yeniden dağıtım biçimidir. Sabit gelirliye ve borç verene haksızlık, borç almış olana avantajdır. Bu anlamda fiyat istikrarı istemeyenden kuşku duymak gerekir. Fakat fiyat istikrarı bütün para politikasının hedefi olması gerektiği düşüncesi Almanya gibi istisnalar dışında 1990’lara kadar sadece bir görüştü. Bugün baskın görüş.
İkinci sorun ise ölçüm sorunumuz. Bunun doğru bir bağımsızlık anlayışı olduğunu kabul edince de mevcut ölçümlerimiz her zaman doğru biçimde ölçmüyor. Genelde sadece kanunları incelemekle, o da yetmezse üç beş uzmana sorup indeks yapmak gibi adetlerimiz olmuş. Halbuki ne tek başına kanunlar ne de birkaç uzmanın görüşü merkez bankalarının iç dinamiklerini, hazineyle olan ilişkilerini, uluslararası sermayeyle olan iletişimini veya uluslararası kuruluşlarla olan bağını açıklamaya yetmiyor. Bunun için çok daha derin vaka analizleri gerekiyor.
Örneğin ABD’de Federal Rezerv Sistemi (Merkez Bankaları Sistemi) ikili bir göreve sahip: hem fiyat istikrarı hem de tam istihdam sağlamak. Hatta demin bahsettiğim biraz eksik ölçüm kriterlerine bakarsanız ABD Federal Rezerv Sistemi bazı merkez bankalarından bu anlamda daha bağımlı. Elbette doğru olmadığı apaçık ortada. İlk bakışta anlaşılmayacak ayrıntıları, fark edilmeyecek örüntüleri yakalamak için karşılaştırmalı analizler gerekiyor.
Dünyanın parasal anayasasının yeniden yazıldığı, yazılacağı günlerde Türkiye’nin yabancı raporlarda geçenlerden bir şeyler kapıp kendine pay biçmesi kabul edilir bir şey değil. Türkiye için en makul para politikası nedir, kuşkusuz tek yanıtı halkın refahında aranacak bir soru. Merkez Bankası ne kadar bağımsız olsun sorusu da elbette bir yazıda, hatta belki yüz yazıda yanıtlanacak bir soru da değil. Fakat yanıtının mevcut bağımsızlık ölçütlerinde olmadığı ve daha yolumuzun olduğu kesin. Bağımsız merkez bankalarını bilemem ama bağımsız bir akademi için en önemli kriterlerden biri bu. Çalışmaya devam.
1 Walsh, C. E. (2018). Central Bank Independence. In The New Palgrave Dictionary of Economics (Third). Palgrave Macmillian.
2 Cukierman, A., Web, S. B., & Neyapti, B. (1992). Measuring the independence of central banks and its effect on policy outcomes. The World Bank Economic Review, 6(3), 353–398. https://doi.org/10.1093/wber/6.3.353
3 Grilli, V., Masciandaro, D., Tabellini, G., Malinvaud, E., & Pagano, M. (1991). Political and monetary institutions and public financial policies in the industrial countries. Economic Policy, 6(13), 341. https://doi.org/10.2307/1344630