İnsanlık Hastalıklarıyla Yaşıyor!

Geçen yılın nisan ayı sayımızda “Emperyalizmin Terörist Bir Katilden Bir ‘Milli Kahraman’ Yaratması!” başlığıyla bir yazı yazmıştık (https://dagarcikturkiye.com/2024/04/01/emperyalizmin-terorist-bir-katilden-bir-milli-kahraman-yaratmasi/). Başlık her şeyi anlatıyordu. Bir terörist bir cinayet işlemişti, katil bir Ermeniydi, suçun bütün dünyada cezası vardı, ve siyasal amaçlar için işlenmişti, ancak bu suçlu ceza görmeyecekti, dahası cinayet işlediği için milli kahraman yapılacaktı, kim yapacaktı, sayısı dünyadaki 200 civarındaki devletin yüzde 10 kadarı olan emperyalist devletler tarafından.

Elbette olay başlığın gösterdiği bu kadarıyla sınırlı değildi. Başlığın gösterdiğinden daha başka tarafları vardı ve püf noktalar buralarda yatıyordu.

Katil suçüstü yakalanmış ve suçunu da itiraf etmişti.

Buna karşı öldürülen bir “suçlu”ydu. Ama milli bir suçluydu. Milletini temsil etme sıfatını taşıyan bir suçluydu. Suçlanan bir topluma, suçlanan bir millete mensup olduğu için suçluydu.

Kim suçlu görüyordu? Devletlerin yüzde 10’u bile olmayan dar bir kesim.

Suç nedeni intikamcılıktı, yöntemi ta ammüdendi. Ancak suç katil olmaya razı birine yaptırılacaktı. Yani suçu işleyen kiralık bir katildi. Sonuç, tasarlayarak isan öldürmekti. Ve organize işler çerçevesi içerisindeydi.

Bunlar cinayetlerin yargı süreçlerinde cezaları artırıcı yönde rol oynarlar. Tasarlanarak öldürme cinayetten daha ağır bir suçtur. Örgütlü bir yapının cinayeti kişisel bir cinayetten daha ağır bir suçtur. Bunların olduğu yerlerde “hafifletici” nedenler aranmaz ve bulunmaz. aHele aklanma, yani beraat hiç olmaz.

Beraat, bir tek kendini korumada (nefsi müdafaa) geçerli olabilir.

Bu değindiklerimiz genelgeçer hukuk ilkeleridir. Geçen yıl emperyalist Fransız devletinin Fransa topraklarında bir terörist katilin heykelinin açılmasına izin vererek ne kadar hukuku çiğnediğinin, ne kadar vicdanları rahatsız ettiğinin, ne kadar Türklere karşı intikamcı davrandığının göstergesi olduğunu gözler önüne sermek amacıyla yazıldı. Heykel Marsilya’da.

Utanç vericidir. Terörizm kutsanmıştır.

Ancak biz bir yıla yakın sonra buna bir itiraz olduğunu öğrendik. Gerçi Ermeni ”sorunu”, Türkleri soykırımcı olarak suçlamak isteyenlerle Batı dünyası ve Ermeniler arasındaki felsefi, siyasi, ahlaki tutarsızlıklar ve anlamsızlıklarla ilgili ve bunlarla tıkabasa doludur. Bu yüzden sorun daha çok kendilerini ilgilendirmektedir. Ancak hukuken, siyaseten, mantıken “sorun”un bitmiş olmasına rağmen hala bitmemiş muamelesi görmesi dolayısıyla yaşanan çıkmazlar, “saçma” ve “abes”ten başka bir düşündürmemektedir.

Şimdi biraz bunlara bakalım.

Böyle Yorumlanırsa İyi Mi Oluyor?

Cinayet sonrasında birkaç ay gözaltında tutulan Sogomon Tahlerian Taşnak partisinin üyesiymiş. Önemli ve saygın bir kişi olarak bir süre Avrupa’da yaşayan Tahlerian sonra ABD’ye gitmiş. Orada bir Ermeni ailenin kızıyla evlenmiş. Üç oğlu olmuş.

Kendisi 1960’ta Amerika’da ölmüş.

En küçük oğlu Zaven, bir süre önce babasının 1921 döneminden sonra terörle ilgisini kestiğini, hayallerine ve hayatına ailesinden başka bir şey karıştırmayan bir insan olduğunu ileri sürmüş. Babasını da bu yüzden severmiş. Oğul Zaven, babasının poliste ve duruşmalardaki tutumunu anladığını söylüyor, bu safhaya hak veriyor, yani resmi dünya olur böyle şeyler diyor. Ancak bu eylemden bir kahramanlık çıkarmanın doğru olmadığını düşünüyor. Dolayısıyla Marsilya’daki heykelin ve Ermeniler konusundaki soykırım söylemlerinin anlamsız olduğu sergileniyor.

Açık konuşmuş; “babam katildi” demiş. “Üstelik babam hem polisteki ve hem de mahkemedeki ifadelerinde hep yalan söyledi” diye eklemiş.

Batı dünyasında Türklere düşmanlık yapan, Türkleri asılsız söylemlerle karalayan görüşlerin gün gelir onlar tarafından da yanlış olduğu kabul edilir diyelim. Geciken adalet gene de adalet olur mu acaba?

Batı dünyasının Türklere olan bu borcu pek ödenecekmiş gibi gözükmüyor!

Ceza almaması ya da en hafif cezaya çarptrılıması için bir katile şöyle konuş derler, o da öyle yapar. Bu bakımdan doğru bulunan bir şeyin bir zaman kesitinden çıkarılıp bütün zamanlara yayılması fırsatçılığını doğru bulmuyor anlaşılan oğul Tahlerian. Yani, bu ahlaksızlıktır diyor. Ahlaksızlığa da elbette razı olmayacağız diye son noktayı da koyamıyor.

Bunun önemi şurada; siyaseten savunulamayacak şeyler yapıldığında, bunun da yararı vardır denirse, sonuna kadar gidilir. Örneğin, terörizmin içinde yüzüldüğünde bundan kurtulunmaya çalışılmaz. Ama istemiyoruz, karşıyız falan da denmiyor. Bir kere ahlaksızlığa razı olundu mu, bir kez sindirildi mi, insanlar kendilerine yakıştırmaya başladı mı, partiler açık ya da kapalı şekillerde terörizme bir kez başvurdular ve reddetmediler mi, bir yüzsüzlük içine giriliyor.

Kavramlar oyuncağımdır denildiğinde…

Eski zamanlara ve eski söylemlere hasret kalınmasının insanlarda eskiye özlem duyulmasına yol açıldığını, bununsa sağlıksızlık olduğunun söylenmesi yeni bir şey değil. Ancak zaman ilerledikçe milyon kere milyon yıllarını gerine bırakmış gelişme çizgisinin her noktası kendi içinde mucizeler barındırmaktaydı. Geçmişi çözdükçe insanın bunları farketmesi kolaylaşıyor, o zaman da geçmişteki olumlu izlenim bırakan kavramlar imalat sürecine sokulup kullanıma hazırlanıyor, başka şeylere dönüştürülüyor.

Epey şeyini bildiğimiz 5-10 bin yıllık tarihimiz (insanın tarihi), insanın bütün eski oyuncaklarını bozduğunu, kullanılamayacak duruma getirdiğini görüyoruz. Kimini eline alırsan elini acıtıyor, kiminin içine girersen hafakanlar basıyor, nefis olan bazılarını yersen iğrenç buluyorsun, güzel olanın çirkinleştiğini görüyorsun. İnsanın, insanlığın en büyük, en önemli geliştiği son 3-5 yüzyıllık dönemin kavramlar hazinesinde “en değerli” olan şeylerin belki de hepsi, kılık değiştirmiş, başka bir dona girmiş, hatta bazısı zıddına dönüşmüş.

Örneğin, modernlerinden başlayayım, “zor”u akıllıca kullanan yerine akılsızca kullanıp terörist olmuş, milletin ölçüsünü tarihsel gelişmeye en uygununun en geniş olanın olduğuna aldırmayıp, doğruyu yapmaktansa en dar olanı seçmiş, insan türüne aykırı olanı doğa yasası sayıp içine insanı da sokuvermiş…

Böyle gider durur.

Bunları görüp, milletin birleştiriciliği özelliğine boşveren ırkçı, etnikçi milliyetçilikleri, devrimlerin her şeyden önce bağımsızlığı gerektirdiğini anlamayıp “büyük”lerin sözünü dinlemeye çalışanları neden beğenmeliyiz ve katlanmaya çalışmalıyız ki.

İnsanlığın kavramları olumluysa hemen olumsuza mı dönüştürmeli?

Kavramlarını koruyamayan insan, insan mıdır?

Kahraman”ı da bozdunuz ya, alacağınız olsun!

Bunları da sevebilirsiniz